Tom Amca'nın Kulübesi. Stowe Harriet Beecher
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tom Amca'nın Kulübesi - Stowe Harriet Beecher страница 6
Eliza titreyerek suskun kalakaldı. Kocasını daha önce hiç böylesine ateşli ve öfkeli görmemişti. Ilımlı ahlaki değerleri böylesi bir sivri duygu seli karşısında kamışlar gibi eğilip bükülüyordu.
“Bana verdiğin şu zavallı Carlo var ya,” diye konuşmasını sürdürdü George, “benim kadar rahatı yerindeydi. Geceleri benimle uyuyor, gündüzleri peşimden ayrılmıyor, ne hissettiğimi anlıyormuş gibi bakıyordu yüzüme. Derken, geçenlerde mutfak kapısının oradan topladığım kırıntılarla karnını doyururken efendi geldi, onun parasıyla beslediğimi, bir zenci parçasının bir de köpeğine para yetiştiremeyeceğini söyledi, boynuna bir taş bağlayıp göle atmamı emretti.”
“Ayy, George, yapmadın ya?”
“Ben mi? Hayır ama o yaptı. Efendi ile Tom boğulan hayvanı taşa tuttular. Zavallıcık. Bana öyle acı dolu gözlerle baktı ki, neden kurtarmadığımı sorar gibiydi. Köpeği boğan ben olmadığım için üstüne bir de dayak yedim. Vız gelir. Efendi bir gün benim, kamçıyla yola gelenlerden olmadığımı anlayacak. Kendini kollamazsa benim de sıram gelecek.”
“Ne yapacaksın? Ah George, Tanrı’ya inancın varsa, kötü bir şey yapma sakın, iyi davranmaya çalış, O seni korur.”
“Ben senin gibi bir Hıristiyan değilim Eliza, benim yüreğim acı dolu, Tanrı’ya güvenemiyorum. Neden bunlara izin veriyor?”
“Ah, George inancımız olmalı. Hanımım diyor ki, her şeyin en kötü gittiği zamanlarda bile Tanrı’nın en iyisini yaptığına inanmalıymışız.”
“Kanepelerine kurulan, arabalarında gezen insanlar için bunu söylemek kolay, onlar benim yerime geçsin de görelim, nasıl zor gelir, görürüz o zaman. İyi biri olabilmeyi ben de istiyorum ama yüreğim yanıyor, hiç uzlaşacak gibi de değilim. Sen de benim yerimde olsan uzlaşamazdın, her şeyi anlatacak olsam, şimdi bile yapamazsın bunu. Daha her şeyi bilmiyorsun!”
“Daha ne olabilir ki?”
“Efendi evlenip gitmeme izin verdiği için aptalca davrandığını, gururlu oldukları, başlarını efendinin önünde bile eğmedikleri için Mr. Shelby’yle ailesinden nefret ettiğini, benim de sizlerden gururlu olmayı öğrendiğimi, artık buraya gelmeme izin vermeyeceğini, bana bir karı bulup beni onun evinde oturtacağını söyleyip duruyor. Önceleri beni azarlarken de bu tür bir şeyler geveleyip duruyordu ama dün Nina’yı alıp bir kulübede oturmamı, yoksa beni nehrin aşağısında bir yerlere satacağını söyledi.”
“Ama bizim seninle resmî nikâhımız var, aynı beyazmışsın gibi!” dedi Eliza sadelikle.
“Bir kölenin evlenemeyeceğini bilmiyor musun sen? Ülkede böyle bir yasa yok, bizi ayırmaya karar verirse seni karım olarak elimde tutamam ki! O yüzden keşke görmeseydim, keşke doğmasaydım, dedim, ikimiz için de daha iyi olurdu, zavallı çocuk için de hiç doğmaması daha iyiydi. Tüm bunlar ona da olabilir!”
“Ama benim efendim çok iyi yürekli!”
“Tamam da, belli mi olur? Mr. Shelby ölebilir ya da çocuk kimsenin tanımadığı birine satılabilir. Yakışıklı, akıllı, yetenekli olmasının ne yararı var? Bak, sana bir şey söyleyeyim mi Eliza, çocuğunun sahip olduğu her iyi ve hoş şey için bir kılıç ruhunu delecek çünkü bunlar onu senin alıkoyamayacağın kadar değerli kılacak!”
Sözcükler Eliza’nın yüreğine olanca ağırlığıyla tokat gibi indi; tüccar gözünün önüne geldi, biri ölümcül bir darbe indirmiş gibi beti benzi attı ve soluğu tıkandı. Endişeli bakışlarla bu ağır konuşmadan sıkılıp verandaya çıkmış, Mr. Shelby’nin bastonunu at yapmış, zafer kazanmışçasına bir aşağı bir yukarı koşan çocuğa baktı. Kocasına kaygılarını anlatmalıydı ama sonra kendini tuttu.
“Yoo, zavallıcığın zaten derdi başından aşkın,” diye düşündü. “Hayır söylemeyeceğim ona, hem doğru olmaz ki! Hanımım bizi aldatmaz.”
“Eh Eliza, kızcağızım,” dedi kocası acı dolu bir sesle, “şimdi dayanman ve vedalaşman gerekiyor, ben gidiyorum.”
“George George! Nereye gidiyorsun?”
“Kanada’ya.” Kendini toparlamaya çalışıyordu. “Oraya vardığımda seni satın alacağım, bize kalan tek umut bu. Senin iyi yürekli bir efendin var, satmayı reddetmez. Seni ve oğlanı satın alacağım, Tanrı’nın yardımıyla yapacağım bunu!”
“Ne korkunç! Ya yakalanırsan?”
“Yakalanmayacağım Eliza. Yakalanmaktansa ölürüm! Ya özgür olacağım ya da öleceğim!”
“Kendini öldürmeyeceksin değil mi?”
“Ona gerek yok. Nasılsa beni hemen öldürürler, asla nehri canlı geçmeme izin vermezler.”
“Ah, George, hatırım için, n’olur dikkatli ol! Kötü bir şey yapma, ne kendinin ne de başkasının aleyhine bir şey yap! Çok… kafaya takmışsın ama yapma… yani gitmen gerekiyorsa git ama dikkatli ol, akıllı davran ve Tanrı’ya sana yardım etmesi için dua et.”
“Öyleyse Eliza şimdi planımı dinle bakalım. Efendi aklına esip birkaç kilometre geride oturan Mr. Symmes için elime bir not tutuşturup beni buralara gönderdi. Sana gelip olanları anlatacağımı düşünmüş olmalı. Sana ya da sizlere anlatacaklarım onun adlandırdığı gibi ‘Shelby’ninkileri’ sinirlendirecek, o da bundan zevk duyacaktı. Eve işimi yapmış gibi döneceğim. Yapmam gereken hazırlıklar var, bana yardım edecekler de var, bir-iki haftaya kadar kayıplara karışacağım. Benim için dua et Eliza, yüce Tanrı seni belki duyar.”
“Kendin için dua et George ve ona inanmaya devam et, o zaman kötü bir şey yapamazsın.”
George, “Eh, hadi öyleyse, hoşça kal,” diyerek Eliza’ nın ellerini tutup öylece durarak gözlerinin içine baktı. Suskun durdular, sonra son sözcükler, son hıçkırıklar, ardından da acı dolu ağlayışlar geldi. Bu ayrılış bir örümcek ağına takılanların ayrılışına benziyordu… Ve karıkoca ayrıldılar.
4
Tom Amca’nın kulübesinde
bir akşam
Tom Amca’nın kulübesi, zenci adamın deyişiyle “tipinin en kusursuz örneği” olan efendisinin “ev”ine bitişik, kütüklerden yapılma küçük bir kulübeydi. Önünde özenle bakılan, her yaz çileklerin, ahududuların, meyve ve sebzelerin fışkırdığı tertemiz bir bahçeciği vardı. Evin önünü koskoca kızıl bir begonya kaplamıştı, bir de kaba saba odunları dantel örgü gibi sarıp sarmalayarak gözden saklayan bir yediveren gülü vardı.
Ayrıca mevsimlik açan parlak renkli petunyalar, kadife çiçekleri ve akşamsefalarının