Valeria Bunu Anlayamaz. Dilek Yılmaz

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Valeria Bunu Anlayamaz - Dilek Yılmaz страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Valeria Bunu Anlayamaz - Dilek Yılmaz

Скачать книгу

Düşündüğümü duymuş gibi, “Patronun allah belasını versin de, ceremesini çocuklar çeksin istemiyorum,” dedi.

      Çekinerek soruyorum. “Ceyda’yla görüşmek ister misin?”

      “İstemem.”

      Tereddütsüz söylüyor bunu, üstüne düşünmüş.

      Şimdi, burada, tam şu anda, o değildi, bendim, desem… Açıklık gerçekten kendi açtığı yarayı kapatabilir mi?

      İki gün. Sadece iki. Nasıl geçirmeli. Sormaya fırsat vermiyor.

      Bağı çözülmüş sır gibi saçılarak dökülüyor sözcükler ağzından. Yere düşerken kaskatı, taşlaşıyorlar.

      “Adam ne oldu,” diyecek oluyorum.

      “Uzatmalı bir ilişkisi vardı öncesinde, ona döndü.”

      O anda, benim doğduğum, annemin öldüğü ev yıkılırken bahçedeki ceviz ağaçlarına dalan kepçe dev dişlerini toprağa geçiriyor sanki içimde.

      “Baş edebilecek biri değildi zaten. Bazen bunun bir ceza olduğunu düşünüyorum.”

      Kadehi elimde sıktım, hangi suç diye soramadan. Fırlattım duvara. Kırılan bir parça, duvardan sekip bize döndü. Ben savrulan cam parçalarından kendimi sakınırken o kıpırdamadı bile. Acayip bir desen oluştu duvarda, şarap süzülürken.

      Bir süre boş boş duvara baktık.

      Telefonu eline aldı sonra.

      “Yarın işin var mı?”

      Var ama yok.

      “Yedide Milas’a yetişir miyiz?”

      Arabayla daha yakın bir yere gitmeyi önerdim önce. Jeton sonra düştü, ağaçlara sarılacak.

      Biletleri aldık. Adımızı doğru yazabildik mi bilmiyorum.

      Duvara bakıp, “Güzel oldu bak,” dedi. “Üst tarafı okulun armasına benzedi.”

      Baktım, benziyor gerçekten. Aptal gibi gülüyoruz.

      Ayağa kalktı, “Live is Life”ı mırıldanıp dans etmeye başladı. Eliyle tempo tutuyor bir yandan. Sesi gitgide yükseliyor. “Tanrı yok, müzik var,” diye bağırdı bir ara. Delirdiğini düşünüyorum. Zil çalıyor sanki. Kantin kokuyor burnuma. Susamlı sandviç arası karışık tost. Şimdi dersi kırsak rahibelerin eli kulağındadır. Hangi yıldayız? Delirdiğimi düşünüyorum.

      Duvara baktım, sahiden de bizim lisenin armasına benziyor.

      “Çok tuhaf değil mi,” dedim dilim dolanarak.

      “Tuhaf,” dedi. “Kemiklerimdeki ağrı büyüme ağrısına çok benziyor.”

      Valeria Bunu Anlayamaz

      Yüzün üzerinde çocuğum olduğunu söylediğimde herkes deliymişim gibi bakıyor. Sayının büyüklüğü kadar belirsizliğine takılan da var. Yüz üç, yüz on dört ya da yüz yirmi bir desem hayal dünyalarında karşılığı olabilecekmiş gibi. “İnsan kaç çocuğu olduğunu nasıl bilmez” sorusuna eşlik eden, suratlarının aldığı o alaycı ifadeyi, verdiğim bölük pörçük ipuçlarıyla şekilden şekle soktuğum bir oyuna çeviriyorum bazen. Bütün curcunasına rağmen zamanın alışılmışın gerisinde hızla aktığı bu yerde beni eğlendiren tek şey bu. Ha, bir de televizyonda dönüp duran çizgi filmler var, İngilizcem ancak onlara yetiyor.

      Akşamüstü güneşin çekilmeye başladığı saatlerde parkta yürüyüşe çıkıyorum. Buraya geldiğimiz günlerde koca parkuru tempolu adımlarla ara vermeden iki tur dönebiliyordum. Son iki haftadır sıkça verdiğim molalara rağmen bacaklarımın direnci yarı yolu tamamlamama dahi izin vermiyor. Ne zaman soluklanmak üzere banka çöksem en az bir kişi bebeğin cinsiyetini, doğuma ne kadar kaldığını ve başka çocuğum olup olmadığını soruyor. Merak edip söze giremeyen de var. Çekingenlikle ilgisi olduğunu sanmıyorum, burası zenginlerin yaşadığı bir bölge.

      Bir defasında kadının biri, “Bu teknik olarak ancak erkekler için geçerli olabilir” gibi bir şey dedi. Bunu yarım yamalak anladığım sözlerinden çok beden dilinden çıkardım. Aslında imasında haklılık payı var. Benim de Valeria hariç bütün çocuklarımı başkaları dünyaya getirdi, tıpkı çapkın erkeklerin çocuk sahibi olma hikâyeleri gibi. Bunu anlatmayı denediğimde apar topar iyi günler dileyerek yanımdan uzaklaşması komikti. Kilisede pazar ayininden çıkıp parkta vakit öldüren yaşlı bir Katolik için doğal kabul edilmeli belki; kim bilir, dönme ya da karnında yastık taşıyan bir deli olduğumu düşünmüş bile olabilir!

      Kaliforniya’da sahil kıyısında bir dublekste kalıyoruz. Burası doğuracağım çocuğun ailesinin tercihi. Eyaleti de onlar mı seçti, kliniğin kararı mı bilmiyorum. Önemli bir adamın çocuğunu taşıdığıma eminim, siyasetçi ya da mafya olabilir. Vize sorununun bir anda çözülmesinin başka açıklaması olamaz.

      Doğuma kadar bana Merdan refakat edecek. Bu embriyo transferini yapan Kıbrıs’taki kliniğin bakım kisvesi altında aldığı bir tür güvenlik önlemi. Kendimi rahat hissetmem için aynı bölgede ona ayrı ev tutacaklarını öğrenince buna gerek olmadığını söyledim. Bilmediğim bir yerde yapayalnız yaşama düşüncesi korkunç gelmişti. En azından fiziksel olarak…

      Pek konuşkan biri sayılmaz. Konuşmayı beceremediği için sustuğunu düşündüğüm de oluyor bazen. “Bu işi niye yapıyorsun ki,” diye sorduğunda yüzündeki tiksinti, acıma ifadesini bastırıyordu. İnsan bazen anadilinde sokak serserisi gibi kusursuzca sövebilmek istiyor, kelimeleri birbirinden koparan suskunluklara pay bırakmayan bir ustalıkla, dolgun ve onur kırıcı biçimde…

      Dünyada herkese yetecek kadar dert var. Pek dengeli dağılmasa da. Annesini aylardır görmeyen bir çocuk ve öde öde borcu bitmeyen bir ev benimkinin sadece bir kısmı. Hikâyemi anlatmayı denediğimde Merdan bir süre sessizce dinledi. Hiçbir şey söylemeden salondan çıktı sonra. Henüz tamamlamamıştım.

      Gebeliğin seyri ve genel ihtiyaçlarıma dair kısa konuşmalar dışında aramızdaki ilk ve son sohbet girişimi bu olabilir. Tepkisinin dindarlığıyla ilgisi var mı bilmiyorum, üç haftadır gündüzleri bir şey yiyip içmiyor.

      Aramızdaki görünmeyen mesafe o gün kuruldu. Kendi tarafından baktığında eminim ki burası biraz karanlık görünüyordu. Yevgeniy’i bilse tablo daha da karanlık bir hal alabilirdi. Ondan kimseye bahsetmedim. En başından beri. Gizlemek gerektiğinden değil, ilk gün evrak sorularından birine verdiğim bekâr cevabı elimden o an öylesine çıkıverdiğinden. Her cumartesi buranın saatine göre öğlen on ikide, orada akşam Valeria uyuduktan hemen sonra, olmayan erkek kardeşimle konuştuğumu sanıyor. Bu konuda bazı şüpheleri oluşmuş da olabilir. Çoğunlukla başka şeyle ilgilenir görünse de konuşurken üzerimde bir çift gözü hissediyordum. Aslında bazen bunun dışında da… Bir gece su içmek için kalktığımda onu salonun ortasında mastürbasyon yaparken yakaladım, karşısında kötü kayıt bir porno film açıktı, klinikteki sperm odasından yürütmüş olabilir. Aylarını geçireceği yere kabin boy bir çantayla gelip içine ilaç yerine porno film koymayı

Скачать книгу