Olumsuz Düşünceler Bastırınca. Diana Garcia
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Olumsuz Düşünceler Bastırınca - Diana Garcia страница 5
• İlk isim ikinci isimden hangi açılardan daha iyi?
• İlk isim hangi açılardan ikinci ismin temeli? Bu biraz çetrefil gelebilir ama cevaplamaya çalışın.
Zihninizin rastgele iki nesneyi alıp bir şekilde onlar arasında bir bağ kurmanın yolunu bulabilmesi güzel değil mi? Ama biz de bu denklemin bir parçası olduğumuzda o kadar da müthiş değil. Zihinlerimiz kendimiz ile herhangi biri arasında karşılaştırma yapabilir. Göz açıp kapayıncaya kadar zihniniz sizden daha akıllı, daha çekici, daha başarılı birini düşünebilir! Uf!
5. BÖLÜM:
İçinizdeki Eleştirmen Ne Zaman Doğar?
Hayatın ilk aylarında karşınızda yüzlerini acayip şekillere sokan o tuhaf figürlerden ayrı bir birey olduğunuzu anlamaya başlarsınız.
Araştırmacılar bunun dört beş aylıkken başladığına, özel becerilerin daha bile küçükken geliştiğine inanıyor (Shaffer 2005).
Ayrı bir birey olduğunuzu anlayınca kim olduğunuz hakkında tutarlı bir hikâye kurmaya başlarsınız.
Çocukken kendinizi yaşınız, cinsiyetiniz, fiziksel özellikleriniz, sevdikleriniz, sevmedikleriniz ve sahip olduklarınızla tanımlamaya daha fazla odaklanabilirsiniz. Yaşlandıkça kendinize ilişkin bu hikâye genişler. Psikolojik tanımlamaları içerir: kişilik özellikleri, rolleriniz, kendinize ilişkin yargılarınız.
Hikâyeniz kendinizle ilgili hem olumlu hem olumsuz düşüncelerinizi içerebilir. Kaçınılmaz olarak bu anlatının bir parçası da, kendinizi en iyi ışıkta resmetmediğiniz bir hikâye olacaktır. Zihniniz hikâyenin doğru olup olmamasını umursamaz, bazı kısımları acı verse de mantıklı bir hikâye ister. Zihniniz genellikle siyah ve beyazla uğraşır ve özellikle de benlik hissinizle ilgili olarak gri alanlardan uzak durur.
Kendi hikâyenizin gelişimini etkileyen bir diğer etkense 4. Bölüm’de tartıştığımız üzere zihnin karmaşık ilişkiler kurmasıdır. Bu, kendinizi başkalarıyla karşılaştırmanıza yol açabilir. Zihninizin başkalarına kıyasla “eksik” olduğunuza hükmettiği özellikleriniz ya da hatalarınız kendi hikâyenizin bir parçası haline gelebilir.
Daha da kötüsü, kendinizin ideal bir versiyonu bile kendinizi sürekli karşılaştırdığınız ve hakkınızda olumsuz yargılara varmanıza yol açan bir standart haline gelebilir. Bu idealleri tutturamamanız da kendi kendinize olumsuz konuşmanıza katkıda bulunabilir. Bu önemli bir şey değil mi?
Zihniniz kendinizin “mükemmel” bir versiyonunu oluşturabilir, sürekli karşılaştırmayla meşgul olup sizi eksik bulabilir. (Köpeğiniz size bunu yapmaz.) Mükemmelliyetçilikle mücadele edenlere, kendilerinden katı ve yüksek beklentileri olanlara nüfuz edebilir bu durum.
Kim olduğunuzla ilgili hikâyeniz başkalarının sizi nasıl gördüğünden de etkilenebilir. Reddedilmiş hissetmenize neden olan tecrübeleriniz olduysa (parçası olduğunuz bir grubunuz yoksa) bu tecrübeler de başkalarından eksik olmanızın bir diğer nedeni olarak hikâyenize eklenebilir.
Son olarak hiç şaşırtıcı gelmeyebilir ama bakıcılarınızla (bebekliğinizden başlayan büyüme döneminizde yanınızda olanlar, anne, baba, büyükanne, dadı…) kurmuş olduğunuz ilişki tipleri de kendi kendinize olumsuz konuşmanızda hayati rol oynayabilir. Aşağıdaki grafikte gösterildiği gibi (LeJeune 2016), iki önemli belirleyici etken size karşı ne kadar eleştirel oldukları ve duygusal ihtiyaçlarınıza ne kadar karşılık verdikleridir (ayrıca size sevgiyle bakıp bakmadıkları, nasıl şefkat gösterdikleri, duygusal tecrübelerinizi kabul edip etmedikleri de önemlidir).
En faydalı durum dışında bu etkenlerin herhangi bir kombinasyonunu tecrübe ettiyseniz içinizdeki eleştirmenin gelişmesinde bir rol oynamış olabilir. Yetiştirilme çağınızda eleştirilmenize yol açan nitelikler hassas noktanız olabilir ve kendi hikâyenizin bir parçası haline gelebilir.
Danışanlarım hayatlarında hiç “kötü” bir şey yaşanmamışken içlerinde yüksek sesli bir eleştirmen olmasının kafalarını karıştırdığını söyler sık sık. Bakıcılarınız sıcak ve şefkatli davranmakta zorlandıysa travma yaşamasanız bile bu sizi etkilemiş olabilir. Burada amaç size bakanları canavarlaştırmak değil. Bazılarımızın gerçekten de böyle ebeveynleri olmuştur. Ama birçok ebeveynin niyeti çocuklarına acı vermek değildir. Kendi kendilerine olumsuz konuşan, içlerinde belki bir eleştirmene sahip, ebeveynliklerini bazen kolaylaştıracak bazen de kolaylaştırmayacak hayat tecrübeleri edinmiş kusurlu insanlardır sadece.
Bütün bu unsurlar kim olduğunuza ilişkin hikâyenin farklı parçalarını şekillendirir. Zamanla kendi kendinize olumsuz konuşan tarafınız kendi benzersiz sesini geliştirir ve tutarlı bir hikâye oluşturmaya başlar. Bu hikâye sizde kusurlu olan ne varsa hepsine odaklanır. Bu sinir bozucu ev arkadaşı – içinizdeki eleştirmen – sizi iyi tanır, size kendinizi bir karıncadan bile küçük hissettirmekte mahirdir. Aldatmacada doktora yapmıştır. Onu dinlemeniz, uyarısını dikkate almanız için her şeyi kullanır. İç eleştirmeniniz çaresizce unutmaya çalıştığınız anıları hatırlayabilir. Düşünüp durmanıza ve kendinizi güçsüz hissetmenize yol açan kuşkular, kurallar ve tuzaklar fısıldar durur. Kim olduğunuz hakkındaki bütün bilgisini kullanır ve durumu aleyhinize çevirebilir.
İçinizdeki eleştirmenin hakkını yemeyelim, bazen kendi tuhaf tarzıyla sizi korumaya çalışır. İç eleştirmeninizin gelişmesinin nedenlerinden biri hayatınızdaki bazı durumları açıklamaktır. Örneğin, annenizin size karşı sevgisini ve şefkatini ifade ederken gösterdiği tutarsızlık kafanızı karıştırmış olabilir. Zihniniz karışık kalmak yerine size kim olduğunuz ve bu muameleyi hak edecek ne yaptığınız hakkında bir hikâye anlatabilir. “Bende bir sorun var, işte bu yüzden bazen ortadan kayboluyor. Yeterince sevilebilir değilim,” diyebilir örneğin.
Bu, annenizin tutarsızlığı ve acı verici yokluğuna bir açıklama getirebilir. Kabul etmek gerekir ki gerçekleri çarpıtan bir bakışa dayanır. Ama bu hikâye kök saldığında zihniniz onu güçlendirecek kanıtlar aramaya başlar. Diyelim ki ortaokulda bir arkadaşınızla ağız dalaşına girdiniz; zihniniz, “Gördün mü bak, sende bir sorun var,” diyecektir. Diyelim ki üniversitede ilk ciddi romantik ilişkinizi yaşarken sevgiliniz finallerle uğraşmaya başladı ve sizinle daha az zaman geçiriyor. Bu kaygınızı alevlendirir. Zihniniz şöyle bir açıklama bulur: “Ah, işte yine aynı şey oluyor. Benden usandı. Benim yeterince özel biri olmadığımı anlamaya başladı. Yine bende sorun!”
Yıllar içinde bu hikâyeye acı verici bir aşinalık kazanmış olsanız da uğraşmak yine de zordur. Bilerek ya da bilmeyerek bu hikâyenin yeniden etkin hale gelmesini önlemenin yollarını tutmaya başlarsınız. Ortaokuldaki halinize dönelim. Başkalarını memnun etmenin, şu “Ben sevilebilir değilim” hikâyesinin tetiklenmesini önlemenin en iyi yolu olduğuna karar verdiniz. Arkadaşınızın sizde uyandırdığı hayal kırıklığını sineye çekmeye, özür dilemeye, kendi ihtiyaçlarınızdan önce onunkilere odaklanmaya karar verdiniz. O tarihten itibaren olayları akışına bırakan, her zaman uyumlu o havalı arkadaş olmayı amaçladınız! İçinizdeki eleştirmen de durumdan memnun, çünkü bir daha incinmenizi önlemek, sizi korumak istiyor.
Veya