Kuzey Amerika Mitolojisi. Hartley Burr Alexander
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kuzey Amerika Mitolojisi - Hartley Burr Alexander страница 10
Üçüncü Bölüm
Orman Kabileleri (Devamı)
I. İrokua Kozmogonisi
Hewitt tarafından kaydedildiği şekliyle İrokuaların yaratılış efsanesinin Onondaga yorumu şu şekilde başlar: “Büyükbabam, efsaneyi beş kuşak ata tarafından anlatıldığı gibi dinlediğini anlatırdı ve kendisinin de bunu anlatma alışkanlığı vardı. Alışıldığı üzere şöyle anlatırdı: İnsanlar gökyüzünde, görünür gökyüzünün uzak tarafında yaşarlar. Ortak sahip oldukları barakalar genellikle uzundur. Barakaların sonunda, üzerinde birkaç hasırın bulunduğu kaba ağaç kabuğu şeritleri yayılmıştır. İşte, bütün gece gerçekten de orada geçer. Sabahın erken saatlerinde savaşçılar ava çıkarlar ve adetleri olduğu üzere her akşam geri dönerler.
Ezelden beri var olan, görünür göklerin üzerindeki bu sema, içinde yaşadığımız dünyanın prototipidir ve içinde kozmik dramanın ilk perdesi oynanır. Orada keder ve ölüm bilinmiyordu; orası huzur dolu bir bolluk ülkesiydi. İşe bakın ki, semavi bir kız, bir kız çocuğu doğurdu ve babası o doğmadan kısa bir süre önce hastalanıp öldü (evrendeki ilk ölümdü bu). Emir aldığı üzere çocuğun büyükannesi Kadim Bedenli Kişi tarafından bir mezar iskelesine yerleştirildi ve kız çocuğu oraya gidip ölü ebeveynle sohbet etmeyi alışkanlık haline getirdi. Büyüdüğünde ona, evleneceği ve yanında büyük cennet ağacının büyüdüğü Dünyanın Sahibi Şef’ine cennet âleminde bir yolculuğa çıkmasını emretti. Kız, bir akçaağaç kütüğü üzerinde bir nehri geçer, çeşitli baştan çıkarıcılardan uzak durarak köşke gelir; şef, çıplak vücuduna sıçrayan haşlayıcı lapa ve yanıklarının törpü dilli köpekler tarafından yalanması gibi çilelere maruz bırakır burada onu. Kız bu acılara başarıyla göğüs gerdikten sonra şef onu üç gece sonra hediye olarak mısır ve geyik etiyle beraber kendi halkının yanına gönderir. Kız, şefine geri döner ve şef, kızın hamile olduğunu görünce Ateş Ejderhası’nın haksız kıskançlığıyla hastalanır. Adı Bora Rüzgârı olan bir kız doğurur; bunun üzerine şef, aralarında geyik, ayı ve kunduz, rüzgâr, gün ışığı, gece, yıldız, kabak, mısır, fasulye, kaplumbağa, susamuru, sarıcık, ateş, su ve ilacın da bulunduğu cennette yaşayan Türlerin Eskileri tarafından ziyaret edilir. Aurora Borealis5, zihnini rahatsız eden şeyi sezer ve cennet ağacının kökünden sökülmesini önerir. Bu yapılır ve rüzgâr ile karanlık gecenin kaosuna bakan bir uçurum ortaya çıkar (“görünüm yeşildi ve renkli başka hiçbir şey yoktu,” der Seneca yorumu). Cennetin Şefi eşini ve çocuğunu bu açıklıktan aşağı atar, çocuk tekrar annesinin bedenine döner, önce ona mısır, geyik eti ve bir odun parçası verir, Ateş Ejderhası ise onun etrafında büyük bir ışık huzmesi oluşturur.
Dramanın Üst Dünya perdesi burada sona erer. Cennetten aşağı atılan dişi varlığın adı, Cizvit Relations’tan bildiğimiz gibi, yüce Toprak Ana anlamındaki Ataentsic veya Ataensic’tir. Cennetin Şefi onun eşidir, öyle ki dünya dramasındaki bu iki büyük aktör sırasıyla Yer ve Gökyüzü; ilk doğan çocukları ise Yaşam Enerjisi’dir.
Dramanın ikinci perdesi, Aşağıdaki Dünya’da geçer. Onondaga efsanesi şöyle devam eder:
“Vücudu, ortaya çıkana dek bir süre düşmeye devam etti. Görünüşe göre, aşağıda mavi bir ışık olmasına şaşırmıştı. Aşağıya baktı; düştüğü yerde bir göl varmış gibi görünüyordu. Hiçbir yerde toprak yoktu. Gölde yüzen birçok ördek gördü. Kadının bedeni hiç durmadan düşmeye devam etti.
O sırada Dalgıçkuşu şöyle bağırdı: ‘Bak, suyun derinliklerine bir kadın geliyor, buradan yukarı doğru süzülüyor.’ Diğerleri dedi ki: ‘Gerçekten de öyle.’
Kısa bir süre sonra Balabankuşu şöyle dedi: ‘Bedeninin suyun derinliklerinden yukarı doğru yüzdüğüne inandığınız doğru. Ancak yukarıya bakın.’ Hepsi yukarı baktılar ve ‘bu, şüphesiz ki doğru,’ dediler.
İçlerinden biri şöyle dedi: ‘Öyleyse, suyun derinliklerinde kara olması gerekiyor.’ O zaman Dalgıçkuşu dedi ki: ‘Ayrıca, önce alnındaki kayışla toprağı sırtında taşıyabilecek birini bulalım.’”
Bütün hayvanlar gönüllü olur. Su samuru ve kaplumbağa bunu dener ve başarısız olur; misk sıçanı, aşağıdan getirilen toprağı kaplumbağanın sırtına yerleştirerek başarılı olur. “O sırada kabuk büyümeye başladı ve onu kapladıkları toprak Katı Toprak oldu.” Ataentsic bu topraklara iner; düşüşü, onu karşılamak için yukarı doğru uçan tavuğun kanatları tarafından durdurulur.
Gelişen Dünya’da Bora rüzgârları yeniden doğar ve olgunlaşır. Ataentsic, rüzgârların efendisinden başkası olmayan bir gece yabancısı tarafından ziyaret edilir ve ikiz doğurur. Yosheha ile Tawiscara (Fidan ve Çakmaktaşı) isimli bu ikizler, düşmanlıklarını doğum öncesi bir kavga ile gösterirler ve doğumda annelerinin ölümüne neden olurlar. Ataentsic, onları semaya çıkarmasa da kızının bedeninden güneşi ve ayı şekillendirir. Fidan’ı kovar, çünkü Çakmaktaşı, annelerinin ölümünden Fidan’ın sorumlu olduğuna onu ikna eder.
Dramanın üçüncü perdesinde, Fidan ile Çakmaktaşı’nın yaratıcı eylemleri ve düşmanlıkları ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Fidan (en eski unvanı Teharonhiawagon, yani Gökyüzünün Sahibi gibi görünse de daha çok Yoskeha olarak bilinir) evrenin yaratıcısı, yeryüzünün şekillendiricisi, yaşam ile yaz ruhudur. Çakmaktaşı veya Tawiscara, bir taklitçi ve düzenbaz, kötü niyetli varlıkların yaratıcısı ve kış güçlerinin ruhudur; ancak Ataentsic’in gözdesidir.
Perde Fidan’ın, babası Rüzgâr Hükümdarı’nı ziyaretiyle başlar. Babası ona hayvansal ve bitkisel gıdalar üzerindeki ustalığı simgeleyen yay, ok ve mısır hediye eder. Mısırın hazırlanması onun ilk başarısıdır. Ataentsic, üzerine kül dökerek işini kusurlu hale getirir: “Bunu yapma şeklin iyi değil,” der
5
Kutup ışıkları. (ed. n.)