Kuzey Amerika Mitolojisi. Hartley Burr Alexander

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kuzey Amerika Mitolojisi - Hartley Burr Alexander страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kuzey Amerika Mitolojisi - Hartley Burr Alexander

Скачать книгу

genellikle dört rüzgârla özdeşleştirirler. Ga-oh, girişinde bir ayı, bir panter, bir geyik ve geyik yavrusu olan İrokua Rüzgâr Devi’dir: İrokualar “’Kuzey rüzgârı kuvvetli estiğinde gökyüzünde ayı sinsice dolaşıyor’ derler, batı rüzgârı şiddetli ise, ‘Panter mızmızlanıyordur.’ Doğu rüzgârı yağmurla beraber serin estiğinde ‘Geyik nefesini yayar’ ve güney rüzgârı hafifçe estiğinde ‘Geyik yavrusu, annesine geri dönüyordur.’” Dört, tüm Kızılderili töresinde sihirli sayıdır; temelde yaratıcının işini hesapladığı yönlerin karesini temsil eder.

      VI. Yukarıdaki Güçler

      Gökgürültücü, Rüzgâr Devi’nden bile büyüktür. İrokualar onun gökkubbenin muhafızı olduğuna inanırlar. Güçlü bir yayı ve alevli okları vardır. Zararlı her şeyden nefret edip onları yok eder. Özellikle insanlığı yiyip bitiren büyük deniz yılanını öldürdüğü için saygı görür. Adı Hino’dur ve gelini Gökkuşağı’dır. Ondan daha ufak pek çok yardımcısı vardır. Bunlar arasında bir zamanlar bir fani olan Gunnodoyah isimli bir oğlan bulunur. Hino bu genci kendi diyarına almış, ona semavi bir yay vermiş ve onu büyük yılanla çarpışmaya göndermiştir; ama yılan, Gunnodoyah’ı mideye indirmiştir. Genç, kötü vaziyetini Hino’ya bir rüya aracılığıyla iletmiş ve bunun üzerine Hino ve savaşçıları yılanı öldürüp hâlâ canlı olan Gunnodoyah’ı göklere taşımıştır. Hino, genellikle insanların dostudur ancak insanlar onun diyarına girmemelidir. Çerokiler, “Gök-gürültüsü’nün kız kardeşiyle evlenen adam” hakkında bir hikâye anlatırlar: Genç, kızın cazibesiyle Gökgürültüsü’nün mağarasına çekilir ve burada etrafı korkunç şekil değiştiricilerle sarılır. Yaşayan bir kaplumbağa ile eyerlenmiş bir yılana binmeyi reddedince Gökgürültüsü öfkelenir, gözünden şimşekler çakar ve müthiş bir gürleme genci şuursuz bırakır. Canlanıp eve dönerken, ona bir gün önce gitmiş gibi gelse de, halkının onu çoktan ölüme terk ettiğini keşfeder ve gerçekten, bundan sonra sadece yedi gün hayatta kalır.

      Hino’nun yardımcılarından biri, büyük Çiy Kartalı Oshadagea’dır. Yuvası batı gökyüzündedir ve sırtındaki oyukta bir çiy gölü taşır. Kötü niyetli Ateş Ruhları dünyanın yeşilliğini yok edince Oshadagea evinden dışarı uçar ve açık kanatlarından iyileştirici nem yağar. İrokuaların Çiy Kartalı, muhtemelen, Semavi Okçu Hino tarafından yeri değiştirilen bir Gökgürültüsü kuşu ruhunun hayaletidir yalnızca. Gökgürültüsü kuşu görünmez bir özdür. Gözünün parlaması şimşek, kanatlarının sesi gökgürültüsüdür. Etrafı yardımcılarıyla, özellikle de şahin ve kartal türü kuşlarla çevrilidir. Altın Kartal Keneu, baş temsilcisidir. Kızılderililer, Gökgürültücüler olmasaydı, yeryüzünün kavrulacağını ve çimenlerin kuruyup öleceğini söylerler. Pere Le Jeune, Kızılderililerin Montagnais görevine yeni bir sunak parçası yerleştirildiğinde, “Kutsal Ruh’u ışın demetleriyle çevrili bir güvercin olarak resmedildiğini görünce, kuşun gökgürültüsü olup olmadığını sorduklarını anlatır. Zira gökgürültüsünün bir kuş olduğuna inanırlar ve güzel tüyler gördüklerinde, onlar gökgürültüsünün tüyleri değil mi diye sorarlar.”

      Bulutların üzerindeki alan, güneşin, ayın ve yıldızların cennetidir. Güneş eril bir varlıktır, Ay ise dişil; bu ikisi bazen kardeş, bazen karı koca olurlar. Montagnaisler, Pere Le Jeune’e, Ay’ın oğlunu kollarında tuttuğu için bazen karanlık göründüğünü söylemişlerdir: “‘Ay’ın bir oğlu olduğuna göre evlidir veya evli miydi?’ ‘Ah evet, tüm gün dolanan güneş onun kocasıdır ve ay da bütün gece dolanır. Güneş gölgede kaldığında veya karardığında bunun nedeni bazen Ay’dan oğlunu kollarına almasıdır.’ ‘Evet, ama ne Güneş’in ne de Ay’ın kolu vardır.’ ‘Senin aklın yok, çekili yaylarını her zaman önlerinde tuttukları için kolları görünmez.’” Bir başka Algonkin kabilesi olan Menomineeler, ok ve yaylarla donanmış güneşin avlanmak için yola çıkışını anlatırlar; uzun süreli yokluğundan korkan kız kardeş Ay onu aramaya gider ve bulana kadar yirmi gün seyahat eder. O zamandan beri ay gökyüzünde yirmi günlük yolculuklar yapar. İrokualar, Güneş’in (Adekagagwaa) kış aylarında güney göklerinde dinlendiğini ve yerine nöbet tutması için “uyku ruhunu” bıraktığını anlatırlar. Ayrılışının arifesinde, geri döneceğine söz vererek dünyaya şöyle hitap eder: “Toprak, Yüce Ana, çocuklarını bağrına yakın tut, gücümü duy! Ben Adekagagwaa’yım! Ben hüküm sürüyorum ve tüm yaşamlarınızı ben yönetiyorum! Hızlı bulutların yarıştığı, kovaladığı, tırmandığı, kıvrıldığı ve yağmurlarla nehirlerinize ve derelerinize düştüğü yer olan tarlam geniştir. Kalkanım uçsuz bucaksızdır; sarı parıltısıyla topraklarınızı kaplar veya hızlı alevimle onu yakıp bronzlaştırır. Gözlerim kocamandır, her yeri tarar. Oklarım, onları besleyen ve nefes alan çiylere daldırdığımda hızlıdır. Ordum güçlüdür, ben uyurken tarlalarımın nöbetini tutar. Tekrar geldiğimde savaşçılarım göklerde savaşacaklar, Ga-oh şiddetli rüzgârlarını durduracak, Heno sesini yumuşatacak; Gohone (Kış) uçacak ve fırtınalar dinecek!”

      Kızılderililerin yıldızlar hakkında şiirleri vardır. İrokuaların, Kuzey Grönlandlı Eskimoların gökteki ayıyla ilgili hikâyesinin tam olarak aynısını anlattıklarına rastlamak ilgi çekicidir: Bir grup avcı, sadık köpekleriyle birlikte av heyecanıyla yola çıkarlar, büyük canavarı göklere doğru takip ederler ve orada Büyükayı (Ursa Major) Takımyıldızı olarak kalırlar. Avcı ve Gökyüzü Geyiği’nin hikâyesindeki aşk duygusu, av tutkusuyla karışır. Avcı Sosondowah (Yüce Gece) dünyaya inen Gökyüzü Geyiği’ni, güneş semasının üzerindeki göğün çok yukarılarına kadar takip etmiştir. Şafak, orada onu tutsağı yapmış ve kulübesinin kapısının önüne bekçi olarak koymuştur. Avcı aşağıya bakarken, fani bir kız görüp ona âşık olmuştur. İlkbaharda mavi bir kuş şeklinde onun yanına inmiş, yazın bir karatavuk görünümünün altında ona kur yapmış, sonbaharda ise dev bir gece şahini kisvesi altında onu gökyüzüne taşımıştır. Ama onun gecikmesine kızan Şafak, onu kapısının önüne bağlamış ve kızı bir yıldıza dönüştürerek alnının üstüne yerleştirmiş, avcı da sonsuza kadar ona ulaşamadan onu özlemek zorunda kalmıştır. Sabahyıldızı olan kızın adı Gendenwitha, yani “Günü Getiren”dir. Ülker Takımyıldızı’na Dans Eden Yıldızlar denir. Bunlar, gece şarkı sesleriyle uyanıp dans etmeye başlayan bir grup kardeştiler. Dans ederken sesler azalmış ve onlar da sesi takip ederek yavaş yavaş göğe götürülmüşler. Burada onlara acıyan ay, onları bir grup sabit yıldıza dönüştürmüş ve her yıl on gün boyunca Kızıl Adam’ın danışma çadırının üzerinde dans etmelerini söylemiş. Dans eden kardeşlerden biri, annesinin feryatlarını duyunca geriye bakmış ve aniden, öyle güçlü bir şekilde düşmüş ki toprağa gömülmüş. Anne bir yıl boyunca oğlunun ölümü için yas tutmuş. Sonra mezardan göğe yükselen bir ağaca dönüşen küçük bir filiz çıkmış ve böylece ağaçların en uzunu, ormanın rehberi, göklerin bekçisi çam doğmuş.

      VII. Aşağıdaki Güçler

      Yukarıda olduğu gibi, aşağıda da güçler vardır. Toprak, bunların en büyüğü ve en güçlüsüdür. Algonkin dilinde toprak için Nokomis (Büyükanne) kelimesi kullanılır ancak İrokualar ona Eithinoha (Annemiz) diye hitap ederler. Zira derler ki, “toprak canlı bir maddedir ve fasulyenin narin fidesi ve içinde yuva yapan mısırın filizlenen tohumu, hassas kökleri aracılığıyla

Скачать книгу