Viking Kılıcı. Robert Leighton
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Viking Kılıcı - Robert Leighton страница 3
Bir ara ormanın kalbinin derinliklerindeyken arkasından hızlı ayak sesleri duyduğunu sandı. Elini kamasına atarak arkasını döndü. Ayın ışınları ağaçların arasından sızarak bir yabankedisinin susuzluğunu dindirdiği su birikintisine düşüyordu. Onu uyaracak başka bir şey yoktu.
Ama biraz sonra aynı sesi tekrar duydu, bu kez önünden geliyordu. Kıpırdamadan durdu. Büyük, çıplak bir kayanın gölgesindeki bir çift gözün, ışığın yansıdığı alevler misali parladığını gördü; bir yeşil bir kırmızı olduklarını fark edince bunların kurt gözleri olduğunu anladı. Uzaktan gelen gök gürültüsü gibi derinden bir hırlama duyuldu. Ardından ayın ışığı bulut kümesinin arasından geçti ve kurdu gri kayanın önünde açıkça ve simsiyah halde gördü. Yayına bir ok sürdü ancak gıcırtısıyla kurt keskin bir havlama sesi çıkarıp ilerideki karanlıkta kayboldu.
Artık daha cesur hisseden Kenric yayını eğerek kurdun nereye kaçtığını görmek için kayaya doğru ilerledi. Taşın arkasında açık bir alan fark etti ve orada, ay ışığının altında kurt yerine tuhaf, uzun bir figür duruyordu. Bir kadına aitti bu figür, olağanüstü açık tenli ve güzeldi. Omuzlarına dökülen uzun saçları kan rengiydi ve beyaz, çıplak kolu soluk ışıkta mermer misali parlıyor, Rothesay Kalesi’ni gösteriyor gibi görünüyordu. Diğer elinde parlak bıçaklı bir kılıç tutuyordu.
Kenric o anda önünde gizemli bir halde beliren bu figürün gerçekten de bir insana mı yoksa korktuğu gibi çam ormanlarındaki hayaletimsi bir kimseye mi ait olduğunu bilmiyordu. Açıklığa doğru iyice ilerlediğinde bile karanlık bir bulut yine ayı gizledi ve etrafı tamamen karardı, kendi kalbinin atışı ve ağaçların arasındaki rüzgârın fısıltısı dışında tek bir ses dahi duyamadı.
III
EARL RODERIC’IN TUZU DÖKÜŞÜ
1262 yılının aynı Haziran akşamı Kenric, Ailsa Redmain’le beraber akarsuyun kenarındayken o günün erken saatlerinde Bute’un kıyılarına inen üç yabancı Rothesay Kalesi’nin büyük yemek salonundaki ziyafete katılıyordu. Yorgun Lulach’a ve Ailsa’ya düşman olarak görünseler de bu üç kişi Earl Hamish tarafından tanınıyordu. Gerçekte liderleri kontun kardeşi, Gigha Adalı Earl Roderic’ten başkası değildi. Diğer ikisiyse Jura’nın İhtiyarı Erland ve Colonsay’in Sessizliği Sweyn’di.
Ne var ki Bute lordu için yerine getirecekleri beklenmedik vazife henüz bilinmiyordu. Ama çabucak Rothesay Kalesi’nin kapılarına geldiklerinde Earl Hamish ve hizmetlisi Sir Oscar Redmain’in Glen More’un yabanlarına av seferi düzenlediklerini öğrendiler. Ve avcıların arasında Kenric’in ağabeyi Alpin’le genç Allan Redmain de vardı.
Yabancılar kaleye girerek yemeklerini yiyip boğazlarını şarapla ıslattıklarında kılıçlarını ve kamalarını silahhanede bıraktılar, yayları ve av mızraklarını aldılar. Teçhizatlarını hazırlamış halde Earl Hamish, pek çok adamı ve uzun bacaklı tazılarıyla yola çıktılar. O gün iyi avlanarak Earl Roderic’in öldürdüğü bir yabandomuzu, üç boynuzlu geyik ve diğer avlarla birlikte geri döndüler.
Onlar yokken Kenric’in annesi Leydi Adela hepsi için bir sürü av eti, biftek, haşlanmış siyah keklik, beyaz ve kahverengi ekmek, bol miktarda kırmızı şarap ve iyi baharatlanmış likörden oluşan bir ziyafet hazırladı. Her asil misafirin önüne gümüş bir içme kâsesi, Bute’un kralı içinse dövme altından bir kadeh koyuldu.
Salon meşe kirişlerden sarkan birçok testi lambayla aydınlatılmıştı ve akşamın serin olma ihtimaline karşın şöminede rayihalı çam odunlarından ateş yakılmıştı. Siyah meşe tahtalarla kaplanmış salon duvarlarında pek çok parlayan kalkan, zırh, av borusu, çeşitli av ödülleri yer alıyordu.
Ateşin yanında yaşlıca bir ozan oturuyordu, görevi ziyafetin aralıklarını arpının müziğiyle doldurmak ya da gerekirse Kral Somerled’in ve Bute krallarının diğer büyük atalarının destanlarını anlatmaktı.
Uzun boylu, zarif, üzgün yüzlü ve uzun, kahverengi sakallı İskoçyalı Earl Hamish masanın başında oturuyordu; güçlü elleriyle dumanı tüten geyik etini kesebilirdi. Sağ tarafında Jura kontu İhtiyar Erland, sağındaysa Sessiz Earl Sweyn oturuyordu. Güzel karısı, elbisesi pek çok ipek malzemeyle yapılmış ve Sudureyanlarca işlenmiş Leydi Adela masanın sonunda, karşısında yerini almıştı. Kadının sağında Gighalı Earl Roderic, solunda da oğlu Alpin vardı.
Böylece ziyafet, erkeklerin bugün Glen More’da avlanmalarıyla ilgili keyifli bir tartışmayla başladı.
Jura ve Colonsay’in küçük kralları Erland ve Sweyn, her yıl derebeyleri İskoçyalı Üçüncü Alexander’a haraç verseler de kuzeylilerdi ve Earl Hamish’le Norveç dilinde konuştular. Hikâyeyle alakası olmayan tartışmaları genelde sığırlar, koyunlar ve Kuzey Adaları’nın eski kadim kanunları üzerine yaptılar. Ancak Gighalı Roderic, İngiliz olmasına rağmen Leydi Adela’nın iyi anlayabildiği Gal dilini konuşuyordu.
“Ah, ama,” dedi, babasının topraklarında yapılan etkinlikleri öven genç Alpin’e, “bir gün Gigha’ya gelmelisin, seni temin ederim Bute’ta hayal dahi edemediğin maceralar yaşarsın.”
“Lordum, öyle bir şey olursa şaşarım,” dedi Allan Redmain küçümseyerek, “zira övündüğün krallık denizin ortasındaki çorak bir kayadan ibaret ve bence av hayvanlarınız ancak zararlı sıçanlar ve sivri farelerdir.”
“Benim bahsettiğim spor, genç adam,” dedi Roderic, kaşlarını çatıp kızıl sakalını geniş eliyle sildi, “sandığın gibi çocuk oyunları değil. Bizim av alanlarımız geniş okyanustur. Cesur adamlarımla ben maceralarımızı İzlanda ve İskandinavya’nın kuzeyine, hatta güneydeki, arayan için bolca bulunabilen Anglus topraklarına taşırız.”
Leydi Adela şokla karışık bir şaşkınlıkla başını kaldırdı.
“Ama,” dedi, “Anglusları düşmanlarımızdan saymıyorsunuz, değil mi lordum? İskoçlar yıllardır ülkem İngiltere’yle barış içindedir.”
“Dostun olan herhangi birine düşmanım dersem kahrolurum, güzel Lady Adela,” dedi Roderic gösterişle. “Fakat İskoçlar gerçekten de Kral Henry’yle barış içinde olsalar da cesur İrlanda doğuluları sık sık gururlu hemşerilerini öldürme isteği duyuyorlar ve onlara yardım edersem kurbanlarımızın kim, işgal ettiğimiz toprakların neresi olduğu ne fark eder? Fethetme gücü olanın almasına izin veriyorum. Bırak alabilen elindekini tutsun. Sen ne diyorsun Sör Oscar? Haklı değil miyim?”
“Ben barışçılım, Earl Roderic,” dedi, Sör Oscar Redmain vakur bir tavırla. “Kralımın ve ülkemin düşmanlarından başka düşmanım yok. Ve bana göre lordum, İskoç Kralı’nın sadık bir kulu, doğuluların ya da kuzeylilerin faydası için ve İngiltere’deki iyi dostlarımıza karşı silahlanırsa hain bir tazıdan farkı kalmaz. Lordum, siz belki de Majesteleri İskoçyalı Alexander kadar Norveçli Kral Hakon’a