Çeliğin Hükümdarlığı . Морган Райс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Çeliğin Hükümdarlığı - Морган Райс страница 4
Kendisi de şaşırmıştı, ama yaptığı şey işe yaramış, tek sıra halindeki askerler helezoni baş basamaklardan düşerek siperlerden uzaklaşmıştı. Godfrey tek başına içeri akın eden McCloudları uzaklaştırmıştı.
Godfrey onları ittikten sonra kendisine hayret ederken, ona ne olduğunu anlamayarak mızrağı bıraktı. Yanındaki askerler de şaşırmışlardı. Adeta Godfrey’in bunu yapabileceğini daha önceden fark etmemiş gibiydiler.
Godfrey sonra ne yapacağını düşünürken, karar onun adına verildi. Gözünün ucuyla bir kıpırtı gördü. Arkasına bakınca, bir düzine daha McCloud askerinin ona yandan saldırdığını, siperlerin diğer yanından hücuma geçtiğini gördü.
Godfrey kendisini savunmaya fırsat bulamadan, ilk asker ona ulaştı ve başına doğru kocaman bir savaş baltası savurdu. Godfrey bu darbenin kafatasını çatlatacağını fark etti.
Eğilerek darbeyi savuşturdu… Bu, iyi yaptığı şeylerden biriydi. Böylelikle, balta başının üstünden geçti. Godfrey daha sonra omzunu aşağı eğip askere saldırdı, onu geriye itip yakaladı.
Godfrey adamı siperlerin kenarında teke tek boğuştukları, birbirlerinin boğazını sıktıkları noktaya kadar geriye itti. Adam güçlüydü, ama Godfrey de güçlüydü. Hayatı boyunca sahip olduğu nadir iyi özelliklerden biriydi.
İki adam boğuştular, birbirlerini ileri geri döndürdüler ve aniden ikisi birden siperlerden düştü.
İkisi birlikte birbirini tutmuş halde havada uçtu ve on beş adım yüksekten yere doğru düşmeye başladı. Godfrey hava dönerken, kendisinin yere çakılmayacağını, tutunduğu askerin üstüne düşeceğini umdu. Adamın ve üstündeki zırhların ağırlığının onu ezeceğini biliyordu.
Godfrey son anda havada döndü ve adamın üstüne çıktı; Godfrey’in ağırlığı onu ezerken ve bayıltırken adam inledi.
Ama düşüş Godfrey’i de etkilemiş, sersemletmişti; başını çarptı ve adamın üstünden yuvarlanırken bedenindeki tüm kemiklerin sızladığını hissetmişti. Dünya hızla dönerken, biraz yerde yattı ve düşmanının yanı başında kendinden geçti. Gördüğü son şey McCloud ordusunun Kraliyet Sarayı’na akın edişi ve ele geçirişiydi.
Elden ellerini beline dayamış Lejyon eğitim alanında yanında Conven ve O’Connor’la birlikte duruyordu ve üçü Thorgrin’in onlara getirdiği yeni asker adaylarını izliyorlardı. Elden usta bir gözle gençlerin alanda ileri geri dörtnala koşuşunu, hendeklerin üstünden atlamaya ve asılı hedeflere mızraklar saplamaya çalışmasını seyrediyordu. Çocuklardan bazıları atlayışı beceremedi ve atlarıyla birlikte çukurlara düştü; bunu başaranlarsa hedefleri vuramadı.
Elden başını salladı, kendisinin ilk Lejyon eğitimine başladığında nasıl olduğunu hatırlamaya ve gençlerin son birkaç gündür gelişme gösterdiğini düşünerek umutlanmaya çalıştı. Ancak adaylar hala onları yeni askerler olarak Kabul edebileceği kadar sert savaşçılar değillerdi. Çıtayı çok yükseltmişti; özellikle de Thorgrin’i ve diğerlerini gururlandırmak için büyük bir sorumluluk taşıyordu. Conven ve O’Connor da ondan aşağı düşünmüyorlardı.
“Efendim, haberler var.”
Elden eski bir hırsız olan Merek isimli yeni askerlerden birinin heyecanla yanına geldiğini gördü. Düşüncelerinden sıyrılan Elden kızdı.
“Oğlum, sana beni asla eğitim sırasında…”
“Ama efendim, anlamıyorsunuz. Mutlaka…”
“Hayır. SEN anlamıyorsun,” dedi Elden. “Adaylar eğitimdeyken, beni…”
“BAKIN!” diye bağırdı Merek onu tutup bir yeri işaret ederek.
Öfkelenen Elden tam Merek’i tuttuğu gibi fırlatacakken, ufka baktı ve donakaldı. Karşısındaki manzarayı idrak edemedi. Ufukta kapkara duman bulutları yükseliyordu. Hepsi de Kraliyet Sarayı’nın oradaydı.
Elden şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Kraliyet Sarayı’nda yangın çıkmış olabilir miydi? Nasıl olabilirdi?
Ufuktan müthiş çığlıklar ve bir ordunun bağırış çağırışlarının yanı sıra, kırılan demir bir kapının da sesi geldi. Elden korkuya kapıldı; Kraliyet Sarayı’nın kapıları aşılmıştı. Bunun tek bir anlamı olabileceğini biliyordu… Profesyonel bir ordu şehre girmişti. Onca gün arasında, Kutsal Ziyaret Günü’nde Kraliyet Sarayı istila edilmişti.
Conven ve O’Connor derhal harekete geçip, adaylara durmalarını ve bir araya toplanmalarını istediler.
Adaylar telaşla yanlarına geldi ve Elden Conven’la O’Connor’ın yanına geçerken, herkes susup hazır olan geçti ve emirleri bekledi.
“Askerler,” diye gürledi Elden. “Kraliyet Sarayı saldırıya uğradı!”
Gençlerden şaşkın ve öfkeli mırıltılar yükseldi.
“Henüz Lejyon askerleri değilsiniz; dahası profesyonel bir orduya karşı savaşabilecek Gümüş askerleri veya azılı savaşçılar değilsiniz. Şehri istila eden o adamlar öldürmek için savaşıyorlar ve onlara karşı savaşırsanız hayatınızı kaybedebilirsiniz. Conven, O’Connor ve ben şehrimizi korumakla yükümlüyüz ve derhal savaşmak üzere buradan ayrılmamız gerekiyor. Sizlerin bize katılmasını beklemiyorum; hatta bunu yapmanızı tavsiye etmiyorum. Ama katılmak isteyen varsa, bugün savaş alanında canını verebileceğini unutmadan hemen öne çıksın.”
Birkaç saniyelik bir sessizlikten sonra, karşılarında duran bütün gençler teker teker büyük bir cesaretle ve asaletle öne çıktı. Elden bunu görünce, yüreğinin gururla kabardığını hissetti.
“Bugün hepiniz birer erkek oldunuz.”
Elden atına atladı ve diğerleri de peşinden gitti. Herkes hayatını halkları için tehlikeye atarak tek bir beden gibi muazzam bir tezahüratla öne atıldı.
Elden, Conven ve O’Connor önden gidiyor, yüz yeni asker adayı peşlerinden geliyordu; hepsi silahlarını çekmiş dörtnala Kraliyet Sarayı’na doğru ilerliyordu. Oraya yaklaştıklarında, Elden ileriye baktı ve birkaç bin McCloud askerinin kapılarından içeri akın ettiğini görünce şaşırdı; iyi koordine olmuş bir ordu belli ki Kutsal Ziyaret Günü oluşundan istifade edip Kraliyet Sarayı’nı tuzağa düşürmüştü. Ona bir durumdaydılar.
Conven önden giderken gülümsedi.
“Tam da sevdiğim türden zorlu bir durum!” diye bağırdı; müthiş bir çığlıkla herkesin önüne geçti, oraya ilk varan kişi olmak istedi. Conven savaş baltasını başının üstüne kaldırdı ve Elden ham hayranlıkla, hem de endişeyle