Ateş Ülkesi . Морган Райс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ateş Ülkesi - Морган Райс страница 4
Etrafında toplanırken Alistair odaya baktı.
"Bunu yapan bir adamdı. Savaş alanında ona meydan okuyan bir adam: Bowyer."
Diğerleri şüpheyle birbirlerine baktı.
"Bir adam demek?" diye karşılık verdi Dauphine. "Nerede bu adam o zaman?" diye sordu odaya bakarak.
Alistair adamla ilgili hiç bir iz göremeyince, yalan söylediğini düşündüklerini anladı.
"Kaçtı, "dedi. "Onu bıçakladıktan sonra."
"Kanlı kılıcı nasıl oldu da elinde duruyor?" diye cevapladı Dauphine.
Alistair elindeki kılıca dehşetle baktı, elinden bıraktı, yere tıngırdayarak düşürdü.
"Neden müstakbel kocamı öldüreyim?" diye sordu.
"Sen bir büyücüsün," dedi Dauphine, başında durarak. "Senin türüne güven olmaz. Ah, kardeşim!" dedi Daupine, öne atılıp Erec'in yanında dizlerinin üstüne çöktü ve Alistair'le arasına girdi. Dauphine Erec'i sıkı sıkı tutarak sardı.
"Ne yaptın? "diye inledi Dauphine gözyaşlarına boğulurken.
"Fakat ben masumum!" diye haykırdı Alistair.
Dauphine yüzünde bir nefret ifadesiyle önce Alistair'e sonra tüm askerlerine döndü.
"Tutuklayın onu!" diye emretti.
Alistair ellerini arkasından bağlayan elleri hissederken ayakları üstüne düşmesi için ittirildi. Enerjisi azalmıştı ve muhafızlar bileklerini sırtından bağlarken karşı koyamadı, onu sürüklemeye başladılar. Ona ne olduğuyla kesinlikle ilgilenmiyordu ancak onu sürüklerlerken Erec'ten ayrı olma fikrine katlanamıyordu. Şimdi, ona en çok ihtiyaç duyduğu anda bu olamazdı. Ona verdiği şifa geçiciydi ve biraz daha almaya ihtiyacı vardı, eğer bu şifayı ona veremezse ölebilirdi.
"HAYIR!" diye bağırdı. "Bırakın beni!"
Fakat onu sıradan bir suçlu gibi zincirleyip sürüklerken, çığlıkları sağır kulaklara hiç işlemedi.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Thor, annesinin kalesinin altın kapıları ardına kadar parlayarak açılınca gözlerini kör edici ışıktan dolayı korunmak için ellerini gözlerine götürdü; ışık o kadar yoğundu ki neredeyse önünü göremiyordu. Ona doğru gelen bir gölge vardı, bir kadın olduğunu hissetti ve her hücresiyle bu kadının annesi olduğunu duyumsadı. Orada kolları yanında dururken ona baktığını görünce Thor'un kalbi hızlandı.
Yavaşça ışığın yoğunluğu, ellerini indirip annesine bakmasını sağlayacak kadar azalmaya başladı. Tüm hayatı boyunca, beklediği, rüyalarında hiç peşini bırakmayan an bu andı. Buna inanmıyordu: bu gerçekten oydu, annesiydi. Uçurumun üstüne tüneyen bu kalenin içindeydi. Thor gözlerini tam olarak açtı ve ilk kez ona baktı, sadece bir kaç adım ötede durup Thor'a bakıyordu. İlk kez olarak yüzünü gördü.
Thor, bugüne kadar gördüğü en güzel kadına bakarken nutku tutuldu. Zamana meydan okuyan görüntüsüyle hem yaşlı hem gençti, derisi şeffaftı ve yüzü parlıyordu. Ona tatlı tatlı gülümsedi, uzun sarı saçları belini biraz geçiyordu, büyük parlak şeffaf gri gözleri, çıkık elmacık kemikleri ve çene hattı onunkiyle aynıydı. Thor annesine bakarken onu en çok şaşırtan ise, annesinin yüzüyle kendi yüzündeki hatların çok benzediğini fark etmesiydi – çene kıvrımı, dudakları, gri gözlerinin tonu hatta gururlu duran alnı bile. Bazı yönlerden Thor kendine bakıyor gibiydi. Aynı zamanda şaşırtıcı derecede Alistair’e benziyordu.
Thor’un annesi, beyaz ipek bir elbise ve pelerin giymişti, başlığı gerideydi ve avuçları iki yanında hiç mücevher takılmamış halde duruyordu; avuçları yumuşaktı ve cildi bebek gibiydi Thor daha önce hiç hissetmediği şekilde ondan yayılan yoğun bir enerji hissediyordu sanki bir güneş onu sarıyordu. Bu anın keyfini çıkarırken ona yöneltilen şefkat dalgaları hissetti. Daha önce hiç böylesi şartsız bir aşk ve kabulleniş hissetmemişti. Kendini ait hissetti.
Şimdi burada, onun karşısında dikilirken Thor nihayet bir yanının tamamlandığını sanki dünyadaki her şeyin yoluna girdiğini hissetti.
“Thorgrin, oğlum,” dedi.
Bu duyduğu en güzel sesti, yumuşaktı, kalenin antik taş duvarlarında yankılanıyordu, sanki cennetten sesleniyor gibiydi. Thor şaşkınlıkla orada durdu, ne yapacağını, ne diyeceğini bilemiyordu. Tüm bunlar gerçek miydi? Kısa bir an için bunun da Ruhbanlar Diyarı’nda başka bir yaratım, başka bir rüya olup olmadığını ya da zihninin ona oyun oynayıp oynamadığını merak etti. Kendini bildi bileli annesine sarılmak istemişti ve öne bir adım atarken onun bir hayalet olup olmadığını anlamaya kararlıydı.
Thor sarılmak için ona uzanınca, kollarının havadan başka hiç bir şeye dokunmayacağından, tüm bunların bir yanılsamadan başka bir şey olmamasından korktu, fakat uzanınca ve kollarını etrafına dolayınca, gerçek bir insanı kucakladığını hissetti. Annesi de ona sarıldı. Bu dünyadaki en harika duyguydu.
Annesi Thor’u sıkıca sararken Thor tüm bunların gerçek olduğunu bildiğinden dolayı havalara uçuyordu. Hepsi gerçekti, bir annesi vardı, gerçekten vardı, ete kemiğe bürünmüş halde bu yanılsama ve fantezi dünyasında duruyordu ve onu gerçekten önemsiyordu.
Uzun bir süreden sonra çekildiklerinde Thor ona baktı, gözlerinde yaşlar vardı annesinde de gözyaşlarını gördü.
“Seninle gurur duyuyorum, oğlum,” dedi.
Annesine baktı, ne diyeceğini bilemiyordu.
“Yolculuğunu tamamladın,” diye ekledi. “Burada olmayı hak ettin. Her zaman olacağını bildiğim adama dönüştün.”
Thor ona baktı, tüm hatlarını inceledi, onun var olmasına hala hayret ederken ne diyeceğini bilemiyordu. Tüm hayatı boyunca ona sormak istediği çok soru olmuştu fakat şimdi onu karşısında görünce kafası bomboş olmuştu. Nereden başlayacağından emin değildi.
“Benimle gel,” dedi dönerek, “sana burayı, doğduğun yeri göstereceğim.”
Gülümsedi ve elini Thor’a uzatınca Thor tuttu.
Yan yana kalenin içine girdiler, annesi önden giderken, ışığını yayıyor ve duvardan geri sekiyordu. Thor tüm bunlara hayretle bakıyordu: burası gördüğü en muhteşem yerdi, duvarlar parlak altından yapılmıştı, gördüğü her şey parıldarken mükemmel ve gerçek üstü görünüyordu. Sanki cennetin içinde sihirli bir kaleye adımını atmıştı.
Kemerli tavanlara sahip uzun bir koridordan geçtiler, her şeyin üstünden ışık sekiyordu. Thor yere baktı ve zeminin mücevherlerle kaplı olduğunu gördü. Pürüzsüzdü ve ışık bin bir noktada parlıyordu.
“Neden beni terk ettin?” diye sordu Thor aniden.
Bunlar Thor’un ağzından çıkan ilk kelimelerdi ve kendisini