Yanlış Yol. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Yanlış Yol - Хеннинг Манкелль страница 24
“Malmö’de. Bugün akşama doğru dönecek.”
“Onu ne zaman bulabilirim? Saat kaçta? Net olmaya çalış!”
“Beşe kadar evde olacağını sanıyorum.”
“O zaman beşte sizde olacağım,” diyerek telefonu kapattı Wallander.
Evden dışarı çıkarak, kumsala, Nyberg’in yanına gitti. Polis kordonunun arkası bir hayli kalabalıklaşmıştı.
“Bir şey buldun mu?” diye sordu.
Nyberg bir elinde kum dolu bir kovayla duruyordu.
“Hayır, bulamadım,” dedi. “Ama eğer burada öldürülmüş ve yere kumların üstüne düşmüş olsaydı mutlaka kan izleri olacaktı. Belki kan sırtından akmayacaktı fakat başından mutlaka akacaktı. Ortalık kan gölüne dönmüş olmalı. Kafada büyük damarlar vardır.”
Wallander onaylarcasına başını salladı.
“Sprey kutusunu nerede bulmuştun?” diye sordu.
Nyberg kordonun arkasındaki yeri gösterdi.
“Onun bu cinayetle bir ilgisi olduğunu hiç sanmıyorum,” dedi Wallander.
“Ben de,” diye karşılık verdi Nyberg.
Wallander tam arabasına doğru giderken birden Nyberg’e bir sorusu daha olduğunu hatırladı.
“Bahçe kapısının yanındaki lambanın ampulü patlamış,” dedi. “Ona bir bakar mısın?”
“Nesine bakmamı istiyorsun?” diye sordu Nyberg merakla. “Ampulü mü değiştirmemi istiyorsun?”
“Lambanın neden yanmadığını öğrenmek istiyorum yalnızca. Hepsi bu.”
Emniyete döndü. Gökyüzü kara bulutlarla kaplanmıştı. Ama yağmur yağmıyordu.
“Gazeteciler sürekli arıyorlar,” dedi Ebba, Wallander danışmanın önünden geçerken.
“Saat birdeki basın toplantısına gelsinler,” dedi Wallander. “Ann-Britt nerede?”
“Bir süre önce dışarı çıktı. Ama nereye gittiğini söylemedi.”
“Ya Hansson?”
“Galiba Per Åkeson’un ofisinde. Arayayım mı?”
“Basın toplantısına hazırlanmalıyız. Toplantı odasına bir iki sandalye daha koydurt. Kalabalık olacak.”
Wallander toplantıda basına söyleyeceklerini hazırlamak üzere odasına gitti. Yaklaşık yarım saat sonra da Höglund içeri girdi.
“Salomonsson’un çiftliğine gittim. Sanırım kızın onca benzini nereden bulduğunu öğrendim.”
“Salomonsson’un ahırından mı?”
Höglund evet dercesine başını salladı.
“Hiç olmazsa bir sorun çözüldü,” dedi Wallander. “Bu da genç kızın oraya yürüyerek gelebileceğini gösterir. Arabayla ya da bisikletle oraya gitmiş olma olasılığını düşünmeye artık gerek kalmadı. Yürümüş olmalı.”
“Acaba Salomonsson onu tanıyor muydu?” diye sordu Höglund.
Wallander yanıt vermeden bir an düşündü.
“Hayır,” dedi sonra da. “Salomonsson yalan söylemiyordu. Kızı daha önce hiç görmemişti.”
“O zaman kız tamamen bir rastlantı sonucu oraya gitmiş olmalı. Salomonsson’un ahırına girerek şişeler dolusu benzini bulmuş ve yanına beş şişe alıp kolza tarlasına gitmiş. Sonra da benzini üstüne dökerek kendini yaktı.”
“Evet, hepsi bu işte,” dedi Wallander. “Kızın kim olduğunu öğrensek bile tüm olanları büyük olasılıkla hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.”
Kahve içip basın toplantısında neler söyleyeceklerini tartıştılar. Hansson yanlarına geldiğinde saat on bir olmuştu.
“Per Åkeson’la konuştum,” dedi. “Başsavcıyla bağlantı kuracağını söyledi bana.”
Wallander şaşkınlıkla başını kaldırıp baktı.
“Neden?”
“Gustaf Wetterstedt çok önemli biriydi. On yıl önce bu ülkenin başbakanı öldürüldü. Şimdi de eski bir adalet bakanı öldürülüyor. Bana kalırsa Åkeson bu cinayet soruşturmasına daha özel bakılıp bakılmayacağını anlamaya çalışıyor.”
“Eğer bugün hâlâ adalet bakanı olsaydı bu sözleri anlayabilirdim,” dedi Wallander. “Ama uzun zamandan beri kamu görevlerini arkasında bırakmış bir emekliden bahsediyoruz.”
“Åkeson’la o zaman bir de sen konuş,” dedi Hansson. “Ben onun söylediklerini aktardım yalnızca.”
Saat tam birde toplantı odasındaki küçük kürsüde yerlerini aldılar. Basınla yapacakları bu toplantıyı ellerinden geldiğince kısa kesmeye çalışma konusunda aralarında anlaşmışlardı. Toplantının en önemli amacı saçma sapan spekülasyonların önünü kesmekti. Bu nedenle de Wetterstedt’in nasıl öldürüldüğü sorusuyla karşılaştıklarında bilinçli olarak somut bir şeyler söylememeye karar vermişlerdi. Özellikle de kafa derisinin yüzüldüğüne ilişkin bir şey söylemeyeceklerdi.
Gazeteciler toplantı odasına doluşmuşlardı. Wallander’in tahmin ettiği gibi ulusal gazeteler Gustaf Wetterstedt’in ölümünün çok önemli bir olay olduğuna karar vermişlerdi. Wallander kalabalığa baktığında üç televizyon kanalının kameralarını gördü.
Daha sonra toplantı bitip de son gazeteci de salondan çıktığında Wallander toplantının alışılmışın dışında iyi geçtiğini fark etti. Soruşturmanın selameti açısından yanıtların sınırlı ve kısa olmasına gazetecilerden herhangi bir olumsuz tepki gelmemişti. Haberciler Wallander’le iş arkadaşlarının oluşturduğu görünmez duvarı delip geçemeyeceklerini anlamışlardı. Onlar gittikten sonra Wallander yerel bir radyo istasyonundan gelen muhabirin sorularını, Höglund da bir kameranın karşısında sorulan soruları yanıtlıyordu. Wallander arkadaşına bir göz atınca televizyon kameralarının önünde olmadığına şükretti içinden.
Basın toplantısının sonunda Per Åkeson dikkat çekmeden salona girerek en arka sıraya oturmuştu. Şimdi de yerinden kalkmış Wallander’in yanına gelmesini bekliyordu.
“Başsavcıya haber vereceğini duydum,” dedi Wallander. “Sana herhangi bir talimat verdi mi?”
“Her şeyden haberdar olmak istiyor,” diye yanıt verdi Åkeson. “Senin beni her şeyden haberdar etmen gibi.”
“Her gün sana yaptıklarımıza ilişkin kısa bir özet göndereceğim,”