Büyük gökbilimciler. Robert Ball

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Büyük gökbilimciler - Robert Ball страница 12

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Büyük gökbilimciler - Robert Ball

Скачать книгу

teleskopun muhteşem nitelikleri, entelektüel insanlar arasındaki evrensel ilgiyi çekmeyi başardı. Galileo, yeni icadı için birçok yerden talep aldı, böylece bu icat çok miktarda üretilecek ve birçok önemli şahsiyete hediye olarak dağıtılacaktı.

      Galileo’nun kendisi ise bu icadı gökcisimlerini gözlemek için kullanacaktı ki böylece aletin alışılmamış güçleri sayesinde gökbilimde yeni bir çağ başlayacaktı. Bu yolda yaptığı ilk keşif, yıldızların sayısıyla ilgiliymiş gibi gözüküyor. Galileo, bu küçük borudan baktığında, gökyüzünde çıplak gözün görebileceğinden on kat daha fazla yıldız görebildiğini fark edince çok şaşırdı. Bu gerçekten de büyük bir sürprizdi. Bizler gökbilimin temel gerçeklerine o kadar aşinayız ki teleskopun icadından önceki çağlarda gökyüzünün gözlemciler tarafından nasıl yorumlandığını fark etmemiz her zaman kolay olmuyor. Gerçekten de bu tür konuları düşünen diğer çoğunluk gibi Galileo’nun da yıldızların gözlemciden belli uzaklıktaki bir kürenin yüzeyinde olduğu gibi hatalı bir inanca sahip olduğunu pek düşünmezdik. Galileo’nun teleskopundan bakınca görülebilir yıldızların sayısının on kat arttığını gören biri, böyle bir doktrine olan inancını tabii ki sürdüremezdi. Teleskop aracılığıyla görülebilen yıldızların daha uzak cisimler olduğu neticesini çıkarmamak neredeyse imkânsızdı. Durum, tıpkı çıplak gözle görülemeyen gemileri, teleskopu kullanarak hayrete düşmüş Venediklilere göstermesine benziyordu.

      Galileo’nun göksel keşifleri hızla birbirini izledi. Doğayı seven herkesin çağlar boyu hayranlık duyduğu o muhteşem Samanyolu; Padova’nın gökbilimcisi, sihirli borusunu onun üzerine doğrultana kadar gerçek doğasını hiçbir zaman insan gözüne açık etmemişti. Gümüşi ışığın muhteşem kuşağının, gökyüzünün siyah arka planı üzerine saçılmış yıldız tozları olduğu o zaman ortaya çıktı. Optik yardım olmadan ayrı ayrı görülemeyecek kadar küçük tekil yıldızlar olmasına karşın, bu küçük yıldızların, inanılmaz sayıları sayesinde her yıldız gözlemcisinin çok aşina olduğu ışığı, yani o göksel parlaklığı üretebildikleri görüldü.

      Ancak o ilk günlerde teleskopun yaptığı en muhteşem keşif, hatta belki de teleskopla yapılmış en muhteşem keşif, büyük Jüpiter gezegeninin etrafında dönen dört uydulu bir sistemin keşfiydi. Bu o kadar beklenmedik bir şeydi ki Galileo en başta gözlerine inanamadı. Ama büyük gezegene eşlik eden dört uydulu bir sistemin varlığı, çok geçmeden tartışmasız bir gerçek olarak kabul edildi. Birçok önemli şahsiyet, Galileo’ya koşup Güneş ve etrafında dönen gezegenler sistemini temsil eden bu güzel minyatürü görmeye geldiler.

      Tabii ki her zaman olduğu gibi birkaç pimpirikli insan, hareket eden dört cismin daha gezegensel sisteme eklenmesi gerekeceğinden iddiaya inanmayı reddetti. Galileo’nun ortaya attığı fikirle dalga geçtiler. Uyduların gökyüzünde değil, teleskopun içinde olabileceğini iddia ettiler. Hatta bilinene göre şüpheci bir filozof, Jüpiter’in uydularını kendi gözleriyle görse bile inanmayacağını söyledi; çünkü ona göre bu uyduların varlığı, sağduyunun ilkelerine karşıydı!

      Yeni keşfin, bilim tarihinin bu özel çağında, özel bir önemi olduğuna şüphe yok. Çünkü hatırlanmalı ki o günlerde Dünya’nın değil, Güneş’in merkezde olduğu, Dünya’nın günde bir kendi ekseni etrafında, yılda bir ise Güneş’i çevreleyen büyük bir çember üzerinde döndüğünü ileri süren Kopernik’in fikirleri henüz yayımlanmıştı. Doğanın işleyişine getirilen bu yeni bakış ise çok şiddetli itirazlarla karşılaşmıştı. Jüpiter’in uydularının keşfinden önce Galileo’nun kendisinin de Kopernik’in teorisinin sağlamlığından pek emin olmaması ihtimal dahilinde. Ama merkezdeki tek büyük cisim etrafında dönen görece küçük birkaç cismin varlığını gözler önüne seren bu resmin, gezegenlerin Güneş’le olan ilişkisinin güzel bir göstergesi olarak algılanmaması neredeyse imkânsızdı. Böylece bu, Kopernik’in gezegensel sistem teorisinin doğru olduğunu Galileo’ya açıkça gösterdi. Bu fikrin mühim anlamı, büyük filozofun gelecekteki sıhhatine doğrudan etki edecekti.

      Görünen o ki Galileo, Padova’daki ikâmetini, çok sevdiği Toskana’dan nahoş şekilde sürgün edilmesinin bir sonucu olarak görüyordu. Hep kendi memleketine dönme arzusu içindeydi ve en sonunda bu fırsat kendini gösterdi. Artık Galileo’nun ünü o kadar büyümüştü ki Toskana’nın Büyük Dük’ü, filozofun Floransa’da yaşamasını istiyordu. Böylece yönetimi altındaki topraklar âdeta parıldayacaktı. Bu sebeple Galileo’ya teklifler yapıldı. Sonuç olarak onun, Büyük Dük’ün matematikçisi ve filozofu unvanıyla 1616 yılında Floransa’da ikamet ettiğini görüyoruz.

      Padova’da Galileo’nun iki kızı, Polissena ve Virginia, bir de oğlu, Vincenzo doğdu. O günlerde geleneğe göre, bir İtalyan beyefendinin kızının gelecek kariyeri önceden belirleniyordu. Ya çok geçmeden bir eş bulunacaktı ya da inançlı bir rahibe olup peçelere bürünmek üzere manastıra gönderilecekti. Galileo’nun henüz çocukluktan yeni çıkmış iki kızının da Arcetri’deki Aziz Matthew Fransiskan Manastırı’na gitmesi kararlaştırılmıştı. Büyük kız Polissena, Rahibe Maria Celeste ismini alırken Virginia da Rahibe Arcangela ismini aldı. Virginia’nın hep hassas ve uzun bir melankoli içinde olduğu görülüyor, bu sebeple Galileo’nun yaşamını anlatmada çok fazla bir rolü yok. Ancak Rahibe Maria Celeste, manastırı hiç terketmemesine rağmen, çok sevdiği babasıyla samimiyetini korumayı başarmış. Bu kısmen, Galileo’nun çok düzensiz ve hatta genelde uzun zaman aralıklarında yaptığı ziyaretlerle sağlanmış. Kızına mektupları görüldüğü üzere epey sık yazılmış ve sevgi dolu ifadelerle bezenmiş, özellikle de hayatının son döneminde yazdıkları. Ne var ki Galileo’nun tüm mektupları maalesef kayıp. Galileo, Engizisyon tarafından ele geçirildiğinde ona karşı kanıt olarak kullanılmasın veya gönderildiği manastır açığa çıkmasın diye bu mektupların kasten yok edildiği yönünde birtakım dayanaklar mevcut. Fakat Rahibe Maria Celeste’nin babasına yazdığı çok dokunaklı mektuplar neyse ki korunmuş. Bu mektupları, tatlı ve kibar bir rahibenin onların yayılması düşüncesinden nasıl çekinmiş olabileceğini düşünmeden okumak çok zor.

      Sevecen bir şekilde, Galileo’ya “çok sevgili efendim ve babam” şeklinde hitap ettiği sevimli, küçük notları neredeyse hep bir hediyeyle birlikte yollanmış; bu hediyeler belki ufak tefek şeyler, ancak yoksul bir rahibenin hediye edebileceği en iyi şeyler de yine onlar. Bu sevimli haberleşmenin zarafeti Galileo için o kadar değerli ki gökbilimcinin geri kalan yakınları değersiz bir betimlemeye bürünüyor. Galileo, akrabalık bağlarını her zaman en cömert şekilde ele aldı; fakat onların hataları ve ahlaksızlıkları, bencillikleri ve arsızlıkları onu devamlı rahatsız ediyordu, hem de neredeyse hayatının son gününe kadar.

      19 Aralık 1625’de Rahibe Maria Celeste şöyle yazıyor:

      “Gece ibadeti günleri için sana iki tane pişmiş armut yolluyorum. Ancak tüm ikramların en büyüğü olarak sana bir gül gönderiyorum, böylesi bir mevsimde bu derece nadir bir şey görmek seni çok memnun edecek. Gülle birlikte dikenlerini de kabullenmelisin, çünkü bu Efendi’mizin acılı tutkusunu temsil ediyor. Yeşil yaprakları ise fani hayatımızın kısa kışının karanlığından geçtikten sonra, kutsal bir tutku yoluyla elde edebileceğimiz, cennetteki sonsuz baharın ışığına ve saadetine erişme umudumuzu temsil ediyor.”

      Galileo’nun miskin kardeşi, eşi ve çocuklarıyla birlikte filozofun evinde yaşamaya başlayınca Rahibe Maria Celeste, her ne kadar kusursuz olmasalar da babasının yanında artık ona bakma görevini üstlenecek birilerinin olduğu

Скачать книгу