Hint masalları. Joseph Jacobs

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hint masalları - Joseph Jacobs страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hint masalları - Joseph Jacobs

Скачать книгу

onu görünce sordular: “Niçin böyle düşünceli bir hâlde oturuyorsun burada?”

      “Sizi düşünüyorum,” dedi turna.

      “Aman efendim! Bizi neden düşünüyorsunuz?”

      “Neden olacak? Gölette çok az su var. Üstelik yiyeceğiniz de pek az. Hava da öyle sıcak ki! O yüzden şöyle düşünüyordum: ‘Şu balıklar küçük dünyalarında ne yapacaklar şimdi?’”

      “Evet, hakikaten haklısınız, efendim! Ne yapacağız biz?” dedi balıklar.

      “Size söylediklerimi yaparsanız, sizi gagama alarak bin-bir çeşit nilüferin olduğu büyük bir gölete götürürüm, sizi oraya bırakırım,” diye cevap verdi turna.

      “Bir turnanın balıkların rahatını düşünmesi, dünya kurulduğundan beri işitilmemiş şey, efendim. Sizin asıl amacınız, teker teker hepimizi mideye indirmek.”

      “Aklımdan bile geçmedi öyle bir şey! Bana güvendiğiniz sürece yemem sizi. Ama bahsettiğim göletin var olmadığını düşünüyorsanız, içinizden birini yanıma verin, gelip kendisi görsün!”

      Bunun üzerine ona inandılar ve içlerinden birini yanına verdiler. Bu, tek gözlü, büyük bir balıktı. Denizde ya da karada, her acil durumda akıllıca davranırdı.

      Turna, balığı gölete götürüp suyu gösterdikten sonra geri getirdi, diğer balıkların yanına saldı. Balık, arkadaşlarına büyük göletin güzelliklerini anlattı.

      Onu dinleyen diğer balıklar hep bir ağızdan, “Pekâla, efendim! Bizi götürebilirsiniz,” dediler.

      Bunun üzerine turna, ilk olarak yaşlı ve yarı kör balığı diğer göletin kenarına götürdü. Göl kenarındaki bir varana ağacına konup bekledi. Sonra, zavallı balığı ağacın çatallarından birine fırlatıp gagasıyla vurarak öldürdü. Balığın etini yedi, kemiklerini ise ağacın dibine attı. Sonra geri dönüp bağırdı:

      “Bu balığı gölete attım, başka birini gönderin.”

      Bu şekilde teker teker bütün balıkları yedi. Geri döndüğünde başka balık kalmamıştı!

      Ama hâlâ geride kalmış bir yengeç vardı. Turna onu da yemek istediği için seslendi:

      “Sevgili yengeç, bütün balıkları alıp güzel ve büyük bir gölete bıraktım. Seni de götüreceğim!”

      “Beni nasıl tutacaksın ki?”

      “Bir yerini gagamla ısırır, öyle götürürüm.”

      “Öyle taşırsan düşerim. Ben gelmem seninle!”

      “Korkma, sımsıkı tutarım, düşmezsin!”

      Sonra yengeç kendi kendine düşündü: “Eğer bu turna, balıkları bir kere yakaladıysa, asla gölete bırakmış olamaz! Beni gerçekten gölete götürse, harika olur! Ama başka bir şey yapmaya kalkarsa, boğazını kesiveririm, öldürürüm onu!” Turnaya döndü:

      “Baksana, dostum! Beni sıkıca tutamazsın ama biz yengeçler, kavrayışımızla ünlüyüzdür. Kıskaçlarımla boynuna tutunmama izin verirsen, seninle seve seve gelirim.”

      Turna oyuna getirildiğini fark etmedi ve teklifi kabul etti. Böylece yengeç, kıskaçlarını turnanın boynuna demirci kerpeteni gibi geçirip bağırdı: “Haydi, yola çıkalım!”

      Turna, yengeci alıp büyük gölete götürdü, etrafı gösterdi. Sonra varana ağacına yöneldi.

      “Amca!” diye bağırdı yengeç, “Gölet bu tarafta ama sen beni başka tarafa götürüyorsun!”

      “Ah, öyle mi?” diye cevap verdi turna. “Sevgili tatlı yeğenim, bana amcacığım diyorsun. Yani seni kaldırıp oraya buraya taşıyacak bir köle olarak görüyorsun beni! Şimdi gözlerini aç da şu ötedeki varana ağacı dibinde yığılı balık kılçıklarına bir bak. O balıkların hepsini yedim, tıpkı seni de afiyetle mideme indireceğim gibi!”

      “Ah! Balıklar, aptallıkları yüzünden yem oldu,” diye cevap verdi yengeç. “Ama beni yemene izin vermeyeceğim. Tam aksine, ben seni yok edeceğim. Zira o kadar aptalsın ki seni oyuna getirdiğimi anlayamadın. Ölürsek, beraber öleceğiz. Çünkü şu başını kesip yere atacağım!”

      Sonra nefes nefese, gözyaşları içinde ve korkudan titreyerek yalvardı turna: “Aman Tanrım! Gerçekten de seni yemeye niyet etmemiştim. Canımı bağışla, ne olur!”

      “Pekâlâ! Gölete in ve beni oraya bırak.”

      Bunun üzerine, turna dönüp gölete girdi ve yengeci kenardaki çamura bıraktı. Fakat yengeç, avcı bıçağıyla bir nilüfer sapı keser gibi doğrayıverdi turnanın boynunu ve sonra da suya giriverdi!

      Varana ağacında yaşayan Koruyucu Bodisata, bu tuhaf olayı görünce, ağacı alkışlarıyla salladı. Hoş bir sesle şu dizeleri dillendirdi:

      “Kötüler zekâca üstün olsa da, kötülüğü yüzünden refah bulamaz.

      Kurnazlığı sayesinde etrafını aldatabilir, oyunu kazanabilir ama kazancı ancak Yengeç’in avladığı Turna’nınki kadar olur!”

      Âşık Leyla

      Evvel zaman içinde Kral Dantal isminde çok parası, sayısız asker ve atları olan bir hükümdar vardı. Bir de Prens Mecnun adında bir oğlu vardı. Bu çocuk, vezirin oğlu Hüseyin Mahamat ile birlikte Kral Dantal’ın bahçesinde oynamayı çok severdi. Burası leziz meyveler, kokulu çiçekler ve türlü ağaçlarla kaplı kocaman bir bahçeydi. Küçük çakılarını da yanlarına alıp meyveleri keser, doya doya yerlerdi. Kral Dantal, çocuklara okuma yazma öğretmesi için bir öğretmen tutmuştu.

      Zaman su gibi akıp geçmişti. Artık iki genç, delikanlı olmuştu. Bir gün Prens Mecnun babasına şöyle dedi: “Hüseyin Mahamat ile birlikte ava çıkmak istiyoruz.” Babası gitmelerine izin verince iki genç, Falana ülkesine kadar yol aldılar ve yol boyunca avlandılar ama çakallar ve kuşlardan başka bir şey bulamadılar.

      Falana ülkesinin rajası, Munsuk idi ve Leyla adında siyah saçlı, kahverengi gözlü, çok güzel bir kızı vardı.

      Prens Mecnun babasının krallığına geri dönmeden evvel, kızın uykuda olduğu bir gece Tanrı, insan kılığında bir melek yolladı Leyla’ya. Prens Mecnun’dan başka kimseyle evlenmemesini, bunun Tanrı’nın emri olduğunu söyledi. Leyla uyanınca meleğin ziyaretini babasına anlattı ama babası bu hikâyeye hiç önem vermedi. O zamandan sonra Leyla, “Mecnun, Mecnun. Ben Mecnun’u istiyorum,” diye sayıklar oldu. Yemek yerken bile “Mecnun, Mecnun. Ben Mecnun’u istiyorum,” diyor, ağzından başka laf çıkmıyordu. Babası bu duruma çok kızdı. “Kimdir bu Mecnun? Bilen var mı?”

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст

Скачать книгу