Safiye sultan. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Safiye sultan - Turhan Tan страница 20

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Safiye sultan - Turhan Tan

Скачать книгу

kaşlarını hafifçe çattı.

      “Yoook,” dedi, “bu kız halayıklar koğuşuna gitmeyecek, benim dairemde kalacak. Dil meselesini ben düşünür, hallederim. Kendisinin oturmasına, kalkmasına da kimse karışmayacak. Çünkü öyle sözleştik. Onun için sen dadılığa hazırlanma. Yalnız şu hamam işini hallet.”

      Kendi elinden geçmeden, kendi hizmetinde geceler geçirmeden bir halayık parçasının ne kadar güzel olursa olsun şehzade dairesinde yer almasına Raziye Hatun bin yıl yaşasa akıl erdiremezdi. Çünkü ortada kanun vardı, uygulama vardı, gelenek vardı ve bunlar herhangi bir cariyenin gözdelik nimetine erebilmesini birçok kayda, şarta bağlı bulunduruyordu. Sonra şehzadelerin, padişahların kendi dairelerinde hiçbir kadın tek başına kalamazdı ve o daireye her gözde, her haseki nöbetle girip çıkabilirdi. Halbuki Şehzade Murat, ne idüğü belirsiz bir kızı terbiye ettirmeden yanına almak ve yanında alıkoymak istiyordu. Bu durumda öbür gözdelerin, hasekilerin hakları ve koğuşlarında huzura kabul edilmeyi, Şehzadenin bir kere de kendilerini okşamasını bekleyen kızların geleceği ne olacaktı?

      Raziye Hatun bir anda bunları düşünmekle beraber fikirlerini söylemeye doğal olarak cesaret edemedi. Yalnız göz ucuyla Bafo’yu hain hain ısırdı, sonra efendisine döndü:

      “Siz,” dedi, “dinlenin, işi cariyenize bırakın.”

      Ve emir beklemeden Bafo’ya yaklaştı, sahteliği pek belli bir tebessümle onu okşadı, eliyle de “Benimle beraber gel,” anlamına gelen birtakım işaretler yapmaya koyuldu. Kız, bu basit işaretleri hemen anladığı halde acele ya da merak edip yerinden kımıldamadı, henüz ayakta duran Şehzadenin yüzüne baktı. Gözlerinde açıkça konuşan bir bakış vardı. O bir çift yeşil zümrüt dile gelmiş gibiydi. Murat, birçok şairin yazılarından daha güzel bu bakışların anlatmak istediğini kavradı, gülerek onayladı, Bafo da kaşları hafifçe çatık olarak ayağa kalktı, Raziye Hatun’un ardına düştü, odadan çıktı. Eşiği atlarken başını döndürüp prense bakmış ve onun hayran bakışlarla kendini uğurladığını görünce, eliyle selam işareti yaparak iltifat etmişti.

      Kahya kadın, şu hamam faslı sırasında kendi kuvvetini, kendi önemini genç Venedikliye hissettirmeyi tasarladığından yüzünü ciddileştirmişti, ağır bir tavır almıştı. Hamama gelince yüzünü Bafo’ya çevirdi. “Beni takip et,” işaretini tekrarladı ve mermer döşeli girişte duraklayarak kendi aklınca anlatmaya koyuldu. “Ben senden büyüğüm, beni kızdırırsan, seni döverim,” demek istiyor ve kızın yavaşça kulaklarını çekiyordu. Sonra soyunulacak yere geçerek kızı sedire oturttu, işaretle tarif ederek soyunmasını teklif etti. Bafo, sessizdi ve dikkatle etrafını inceliyordu. İçeriden sızıp gelen sıcak hava onun tenine çabucak çiğ düşürmüştü. Altın tacının telleri dibinde damla damla inciler beliriyordu. Sessizliğine rağmen kafası çalışıyordu. Çünkü Raziye Hatun’un kendisini nasıl bir yere getirdiğini ve soyunmasını teklif etmekle nasıl bir amaç güttüğünü anlamıştı. Yalnız aldanmamak ve yapacağı işte hataya düşmemek istediğinden hissine hakim olmaya çalışıyordu.

      Raziye, şehzade sarayında kahya kadın olmanın ve yüzlerce halayığa her dediğini yaptırmanın kendine verdiği gururla, adeta sabırsızlanıyor ve kızın hemen soyunmasını istiyordu. Onun kayıtsız ve sessiz durmakta inat ettiğini görünce kaşlarını çattı, işaretlerini tekrarladı ve emrini hızla yaptırmak için de Şehzadenin dahi oraya gelmek üzere olduğunu anlatmaya koyuldu. Eliyle bıyık işareti yapıyor ve o bıyık sahibinin, hamama geleceğini söylemeye çalışıp kızı harekete geçirmek istiyordu.

      Bafo bu son işaretleri alınca kalktı, hamamın iç tarafını örten kapıyı açtı, kurnaları ve küçük mermer göbeği gördü. Sonra döndü, Raziye’nin yanına geldi, ondan iğrendiğini göstermek istiyormuş gibi bulantı işaretleri yaptı ve kadıncağızın bir kulağını yakalayarak hamamdan dışarı sürümeye başladı. Raziye, hiç ummadığı bu hücum karşısında şaşırdığından bağırmayı da beceremiyordu, ulumakla inlemek arasında bir sesle genç kızı takip ediyordu.

      Hamamla Şehzade Murat’ın beklediği oda arasında on on beş adımlık bir koridor vardı. Bu kısa mesafeyi Bafo somurta somurta, Raziye de uluya uluya geçmişti. Kulağını genç parmaklardan kurtaramayan kahya kadın, Şehzadenin yanına varır varmaz bu işkenceden kurtulacağını, hatta zalim ve haddini bilmez kızın cezalandırılarak kendinin hoşnut edileceğini umduğundan Bafo’yu takipte acele ediyordu.

      Lakin zavallının ümitleri boşa çıktı. Çünkü Bafo, yakaladığı kulağı Şehzadenin önünde de bırakmadı, Raziye Hatun’u salon kapısına kadar götürdü, orada zavallının beline bir tekme savurdu, sofanın ortasına kadar fırlattı.

      Şehzade hayran hayran tüm bu olan biteni seyrediyordu. O anda umulmaz bir oyun seyretmenin verdiği hazla hoş bir şaşkınlık geçiriyordu. Ne dövülenin lehinde ne dövenin aleyhinde bir düşüncesi vardı. Fakat Raziye’yi sofaya fırlatıp attıktan sonra yanına gelip sert sözler söylemeye koyulan Bafo’ yla baş başa kalınca, şehzadeliğini, saray kanunlarını, harem düzenini hatırladı, büyük bir suç işlemiş güzel kıza sert kelimelerle öğüt vermek istedi.

      Kendisinin İtalyanca, Bafo’nun da Türkçe bilmemesi değil ama nefis bir şarkının ahengiyle harıl harıl işleyen ağzın güzelliği, o ağza yakışan bir hoşlukla pırıldayan gözlerin çekimi, bu arzuyu gelip geçen bir düşünceden ibaret bırakmıştı. Artık Şehzade Murat, Raziye Hatun’un dayak yemesiyle harem düzenini, saray geleneklerine vurulmuş olan darbeyi düşünmüyordu, Bafo’nun gür ve güzel sesine ruhunu vererek ondaki saçların nuru, ondaki gözlerin zarafeti, ondaki dudakların tadı, ondaki gerdanın şiiri ve ondaki endamın sihri içinde kendinden geçiyordu.

      Lakin bu seyir, güzel Venediklinin heyecanına karşı kayıtsız kalmayı mümkün kılamazdı. Çünkü o heyecanda da başka bir güzellik, başka bir cazibe vardı. Bu sebeple Şehzade, cesur ve pervasız halayığın ne istediğini, neden gazaba geldiğini anlamak istedi. Manalı manasız işaretler sıralamaya girişti. Bafo, bir müddet o işaretlere gelişigüzel karşılık verdi fakat bu şekilde anlaşamayacağını anlayınca, şehzadenin önünde çömeldi, iki eliyle cücelerinin boylarını çizdi, o hayali çizgileri devam ettirerek onları hatırlattı, içeriye getirilmelerini istedi.

      Cüceler, haremağaları gibi saraylarda kadınlarla temas etmeleri uygun görülen mahluklardır. Şu şartla ki, hadım ağalarının harem dairesinde yatıp kalkmaya da izinleri vardır. Ancak cücelere bu izin verilmemiştir. Onlar, davet edildikçe hareme girer, hokkabazlık ve maskaralık yapar, kadınları padişahın ve şehzadelerin huzurunda güldürüp eğlendirir, sonra bahşişlerini alıp koğuşlarına döner. Yani Bafo’nun dileğini yerine getirmekte bir terslik yoktu. Şehzade Murat da böyle düşündü, dairesinin kapılarına henüz ne bir köle ne bir halayık getirtmediği için koridora kadar çıkmak zorunda kaldı, oradan el çırptı. Daire dışındaki sofalarda emir bekleyen dişili erkekli hizmetçilerden nöbeti olanların, bu işaret üzerine hemen koşacağını biliyordu. Fakat ilk el çırpmaya, koridorun bir köşesinden kahya hatunun iniltisi cevap verdiğinden, Şehzade onun yanına kadar yürüdü.

      “Hala,” dedi, “ağlıyor musun? Ayıp be. Kalk, gözlerini sil, kapıma iki üç kızla, iki üç köle yolla. Bu macerayı da unut.”

      Fettan kadın, efendisinin ayaklarına kapanarak gözyaşları döke döke yalvarmaya başladı.

      “Sarayında

Скачать книгу