Kelile ve Dimne. Beydeba

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kelile ve Dimne - Beydeba страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kelile ve Dimne - Beydeba

Скачать книгу

biri bir dülgerin bir ağaç üstüne binerek onu kestiğini ve bir arşın kadarını kestikçe içine bir kama soktuğunu görür. Bu manzara hoşuna giderek seyre dalar. Dülger, bir aralık başka bir iş görmek için gidince maymun da kalkar, kendisine ait olmayan bu işe burnunu sokarak dülger gibi ağacın üstüne biner fakat sırtını kamanın bulunduğu yere verir ve yüzünü öbür tarafa çevirir; kuyruğu da açık olan yarığın içinde sallanır. Bunun farkında olmayan maymun kamayı çıkarır çıkarmaz ağacın yarığı kuyruğunun üzerine kapanır, o da duyduğu acıdan bayılacak hâle gelir. Bu sırada geri dönen dülger, maymunu bu hâl üzere görünce ona dayak atmaya başlar ve maymunun dülgerden yediği dayak, kuyruğunun kısılması yüzünden çektiği acıdan kat kat beter olur.”

      Dimne dedi ki:

      “Haklısın kardeş! Fakat bil ki hükümdarlara yaklaşan her kimse, sırf karnını doyurmak için yaklaşmaz. Belki dostları sevindirmek ve düşmanları kahretmek için yaklaşır. İnsanlar içinde azla sevinen ve bir lokma ile kanan korkaklar, kupkuru bir kemik parçası bulup sevinen köpeğe benzerler. Erdemli ve insanlıkla dolu olanlarsa azla kanaat etmezler ancak layık oldukları ve kendilerine de layık olan yere yükselmek ve kavuşmak isterler. Bunlar o aslan gibidir ki bir tavşanı bırakır ve deve yavrusunu pençesine düşürür. Görmüyor musun ki köpek, kendisine bir lokma atılıncaya kadar kuyruğunu oynatıp durur. Fakat kuvvet ve kudret sahibi olarak tanınan fil, kendisine yemi verildiği zaman, yüzü okşanmadan ve kendisine türlü türlü sevgiler gösterilmeden yemini yemez. Kim ki servet sahibi olarak yaşar, akrabasına ve dostlarına iyilik ederse kısa bir ömür sürmekle beraber uzun ömürlü sayılır. Darlık, yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşayan, kendisini de başkalarını da sıkan kimseye gelince mezara girenler bile onlardan daha canlı sayılır. Yalnız karnını doyurmak için uğraşarak bununla kanaat eden ve daha ilerisine bakmayan kimse hayvanlardan sayılmaya layıktır.”

      Kelile dedi ki:

      “Senin ne demek istediğini anladım. Sen gene düşün ve bil ki her insanın kendine göre bir mevkisi, bir değeri vardır. Layık olduğu mevki ile kanaat etmesi icap eder. Bizim ise şimdiki hâlimizi hor görmeye sebep yoktur.”

      Dimne şu cevabı verdi:

      “Mevki dediğimiz şey, insanların çalışmasına bağlı ve insanlar arasında bu bakımdan birtakım savaşlara sebep olan yahut aralarında bir denkleşme sağlayan bir şeydir. İnsan çalışması sayesinde küçük mevkiden yüksek mevkiye varır. Tembel bir kimse, kendisini yüksek mevkiden alçak mevkiye düşürür. Şerefli mevkiye yükselmek güç olduğu hâlde yüksekten düşmek çok kolaydır. Nasıl ki ağır bir taşı yerden kaldırıp sırta yerleştirmek güçtür. Fakat sırttan indirip yere koymak kolaydır. Bize gereken bizden üstün olan mevkilere göz dikmek ve bunu gayretiyle istemektir. Biz bir mevkiden bir mevkiye geçebileceğimize göre ne diye kendi mevkimize kanaat edelim?”

      Kelile buna karşı:

      “O hâlde ne düşünüyorsun?” dedi.

      Dimne de:

      “Ben, bu fırsattan faydalanarak aslanla konuşmak istiyorum. Çünkü onun kafaca zayıf olduğunu görüyorum. Belki bu sayede kendisine yaklaşır, onun yanında bir mevki ve makam sahibi olurum.” dedi.

      Kelile sordu:

      “Aslanın bu işte şaşırmış olduğunu nereden anladın?”

      Dimne cevap verdi:

      “Bunu hissimle, düşüncemle kavradım. Fikir sahibi olan insan, arkadaşının dış görünüşünden ve bu dış görünüşün verdiği ipuçlarından hakiki hâlini ve içyüzünü anlar.”

      Kelile gene sordu:

      “Sen, aslanın dostlarından olmadığın ve aslana nasıl hizmet edilmesi lazım geldiğini bilmediğin hâlde aslanın yanında mevki sahibi olmayı nasıl umuyorsun?”

      Dimne anlattı:

      “Kuvvetli ve kudretli olan adam, yük taşımaya alışık olmasa da en ağır yükü taşıyabilir. Zayıf adam ise hamal da olsa yük taşımaktan âciz kalır.”

      Kelile buna karşı:

      “Hayvanların kralı, meclisinde bulunanlar içinde ahlak sahibi olanları aramaz, belki yakınlarına iltifat eder. O hâlde aslanın yakınlarından olmadığın hâlde onun yanında mevki sahibi olmayı nasıl umuyorsun?” dedi.

      Dimne de şu cevabı verdi:

      “Söylediğin sözlerin hepsini anladım ve düşündüm. Doğru söylüyorsun. Fakat hakkı olmadığı hâlde aslana yaklaşan ve onun meclisinde mevki sahibi olan kimse, uzak kaldıktan sonra yaklaşan kimse gibi değildir. Ona yakın olan kimselerin hakkı gözetilir ve bunlara saygı gösterilir. Ben de çaba harcayarak bunların mevkisine benzer bir mevki elde etmeye çalışacağım. Padişaha yaklaşmak isteyen kimsenin evvela gurursuz olması, eziyete katlanması, kızdığını belli etmemesi, herkese karşı yumuşak davranması icap ettiği ve bunları yapan kimsenin muradına ereceği söylenmektedir.”

      Buna karşı Kelile:

      “Diyelim ki aslanın yanına vardın. Başarmak için elinde ne var? Neyle onun yanında mevki sahibi olmak ve göze girmek istiyorsun?” dedi.

      Dimne şu cevabı verdi:

      “Ona yaklaşır ve huyunu öğrenirsem suyuna göre gider, ona karşı gelmemeye dikkat eder, doğru bir şey isterse onun doğruluğunu belirtir; onun üzerinde durmasını sağlar, ondaki iyiliği ve faydayı gösterir, o doğru şeyi yapması için her türlü teşvikte bulunur ve onu gerçekleştirerek sevinç duyması için çalışırım. Yahut zarar getirmesi ve şerefsizliğe sebep olabilecek bir şeyi yapmak isterse zararı ve şerefsizliği ve bunu yapmamaktaki fayda ve iyiliği belirtirim. Böylece aslanın yanında mevkimin yükselmesini ve başkasından görmediklerini bende görmesini ümit ediyorum. Bilgili ve yumuşak davranmasını bilen adam, bir hakkın değerini vermemek yahut bir yanlışı haklı göstermek isterse duvarlar üzerine resimler yapan ve bunları dışarı aksediyormuş yahut içeriye giriyormuş gibi gösteren hünerli ressam gibi hareket eder. Bu yüzden aslan beni anlar ve iyi düşündüğümü görürse beni ağırlar ve biz de kendisine yaklaşırız.”

      Buna karşı Kelile:

      “Şunu da söylesen bunu da söylesen…” dedi. “Aslana yaklaşmandan korkarım, onun dostluğu tehlikelidir. Diyorlar ki: Üç şey var ki bunlara ancak ahmaklar cüret eder ve bunlardan çok az kişi kurtulur. Bunlar: Padişaha arkadaş olmak, kadınlara güvenmek, tecrübe için zehir içmektir. Bilginler, devleti, güçlükle tırmanılır fakat güzel meyve ağaçlarla, kıymetli mücevherlerle, faydalı otlarla; bununla beraber yırtıcı aslanlarla, kaplanlarla, kurtlarla, korkunç ve zararlı her şeyle de dolu olan dağa benzetirler. Bu dağa tırmanmak çok güçtür fakat bu dağda yerleşmek daha çok güçtür.”

      Dimne cevap verdi:

      “Haklısın! Fakat tehlikelere dizgin vurmayan kimse de hiçbir meramına eremez. Kendisini, muradına erdirecek bir işi, korunabileceği bir korku yüzünden bırakan kimse de hiçbir büyük iş başaramaz. Deniliyor ki: Her şeyden fazla üç şey ancak yüksek bir gayretin, büyük bir düşüncenin yardımı ile elde edilebilir. Bunlar: Hükümdarla dost olmak, deniz ticaretine çıkmak ve düşmanla uğraşmaktır.

Скачать книгу