Robin Hood. Говард Пайл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Robin Hood - Говард Пайл страница 5
Kapının önündeki yeşillik alanı gölgeleyen meşe ağacının altına oturmuş neşeli bir grup adam gördü. Bir tenekeci, iki yalın ayak rahip ve hepsi de asker yeşili giysiler içindeki Kral’ın ormancılarından oluşan altı kişilik bir grup vardı; hepsi iştahla biralarını yudumluyor ve eski güzel zamanların neşeli türkülerini söylüyorlardı. Şarkılar arasında yapılan küçük şakalara ormancılar yüksek sesle gülüyorlardı ve siyah koç yünü gibi kıvrık sakalları olan güçlü adamlar oldukları için rahipler onlardan da yüksek sesle gülüyorlardı; ancak hepsinden daha yüksek sesle gülen tenekeciydi ve diğerlerinin hepsinden daha büyük hevesle şarkı söylüyordu. Çantası ve çekici meşe ağacının bir dalında asılıydı; hemen yanında ise en az bileği kadar kalın ve ucunda düğüm bulunan sopası duruyordu.
Ormancılardan biri, yorgun gözüken haberciye: “Gel!” diye bağırdı. “Bu ziyafette bize katıl. Hey, hancı! Herkese birer kâse daha bira!”
Haberci, oradakilerle birlikte oturmaktan memnun oldu çünkü yürümekten yorgun düşmüştü ve bira da gayet güzeldi.
“Böyle hızla hangi haberi taşırsın?” diye sordu biri. “Ve nereye gidiyorsun?”
Haberci zaten oldukça geveze biriydi ve dedikoduyu da çok severdi. Üstelik bira kâsesi de kanını yeterince kaynatmış; böylece hancı kapı eşiğine yaslanmış, hancının karısı da ellerini önlüğünün altına koymuş merakla dinlerken haberci, hanın rahat bir köşesine kurularak dedikodularını dökmeye başladı. Her şeyi ta en başından itibaren anlattı. Robin Hood’un ormancıyı nasıl öldürdüğünü ve kanundan kaçmak için yeşil ormana nasıl saklandığını; orada nasıl yasalara aykırı bir şekilde yaşadığını ve Tanrı biliyor ya Majesteleri’nin geyiklerini nasıl avladığını; zengin başrahipten, şövalyelerden ve toprak ağalarından nasıl haraç aldığını; ondan korktuğu için kimsenin büyük Watling Caddesi’nden veya Fosse Yolu’ndan geçmeye bile cesaret edemediğini; Şerif’in de bu kanun kaçağı için Kral’ın emrini uygulamayı düşündüğünü ancak yasalara uyan bir adam olmakla hiç ilgisi bulunmayan biri olduğu için onun ne Kral’ın ne de Şerif’in emrini pek umursamayacağını söyledi. Sonra da Nottingham kasabasında bu Şerif’in bu emrini gerçekleştirmeye cesaret edecek kimsenin bulunamadığını çünkü kafalarının kesilip kemiklerinin kırılmasından korktuklarını; kendisinin de böylece elçi olarak Lincoln kasabasına doğru, Lincoln’deki adamların nasıl bir cesarete sahip olduklarını ölçmek için yola koyulduğunu bir bir anlattı.
Neşeli tenekeci, “Ben de güzel Banbury kasabasından geliyorum.” diye söze girdi. “Nottingham ya da Sherwood civarından hiç kimse benim gibi sopa tutamaz. Beyler, o çılgın serseri Elyli Simon ile Hertford kasabasındaki meşhur festivalde karşılaşıp onu oradaki ringde Leslieli Sör Robert ve eşinin önünde yenmedim mi? Adını daha önce hiç duymadığım bu Robin Hood çok neşeli ve çevik bir herif olabilir ama o güçlüyse ben ondan da güçlü değil miyim? O kurnazsa, ben daha kurnaz değil miyim? Şimdi Kutsal Meryem’in parlak gözleri adına, kendi annemin öz evladı olan benim şanlı adım hatırına, ben, Wat o’ the Crabstaff, bu kuvvetli haydutla karşılaşacağım ve eğer bu herif, şanlı hükümdarımız Kral Harry’nin ve Nottinghamshire’ın iyi Şerif’inin emrini umursamazsa, onun kellesini öyle bir ezeceğim, vuracağım ve hırpalayacağım ki bir daha asla parmaklarını bile hareket ettiremeyecek! Herkes duydu, değil mi beyler?”
Haberci: “İşte benim aradığım ödül avcısı yiğit sensin.” diye bağırdı. “Ve benimle birlikte Nottingham kasabasına geliyorsun.”
“Hayır.” dedi tenekeci, başını yavaşça iki yana sallayarak. “Kendi isteğimle olmadığı sürece kimseyle bir yere gitmem.”
“Hayır, hayır.” dedi haberci. “Nottinghamshire’da kimse seni kendi isteğin dışında bir şey yapmaya zorlayamaz, sen cesur bir adamsın.”
“Evet, bu doğru, cesurumdur.” dedi tenekeci.
“Evet, hadi bakalım.” dedi haberci. “Sen cesur bir delikanlısın ama vefalı Şerif’imiz, Robin Hood’a emri uygulatacak kişiye seksen altın teklif etti; gerçi pek de bir şey etmiyor ama.”
“Peki, o zaman seninle geliyorum delikanlı. Bekle de çantamı, çekicimi ve sopamı alayım. Şu Robin Hood’la bir karşılaşalım bakalım, Kral’ın emrine aldırış ediyor mu etmiyor mu?” Böylece haberci, hancıya hesaplarını ödedikten sonra tenekeciyi de yanına alarak tekrar Nottingham’a doğru yola koyuldu.
Bundan kısa bir süre sonra güzel bir sabah Robin Hood, Nottingham kasabasına doğru yola çıktı. Orada ne olup bittiğini öğrenmek için papatyalarla dolu çimenlerin uzandığı yolun kenarında neşeyle etrafı seyrediyor, düşünceler içinde yürüyordu. Borazanı belinde, yayı ve okları sırtındaydı; elinde ise yürürken parmakları arasında döndürdüğü sağlam bir meşe sopa bulunuyordu.
Ağaçların gölgelediği bir yoldan geçtiği sırada neşeli bir şarkı söyleyerek kendisine doğru gelen bir tenekeci gördü. Sırtında çantası ve çekici, elinde de bir metre uzunluğunda sağlam bir yengeçten sopası vardı ve bir şarkı mırıldanıyordu:
Hasat zamanında, boynuzlanacak tazı
Geyiğin öldürülmesine kulak verir
Ve mısır koçanlı küçük çocuklar
Hayvanları tarlalarda otlatırlar.
“Merhaba dostum!” diye bağırdı Robin.
Biraz çilek toplamaya gidiyorum.
“Heey!” diye bağırdı tekrar Robin.
Ağaçların ve çalılıkların orada bir sürü var.
“Heey! Sağır mısın be adam? Dostum dedim!”
“Sen kim oluyorsun da böylesi güzel bir şarkıyı kesiyorsun?” dedi tenekeci, şarkı söylemeyi bırakarak. “Sana da merhaba, her ne kadar iyi misin değil misin bilmesem de. Ancak şunu belirteyim yiğit delikanlı, eğer iyi bir dostsan bu ikimiz için de iyi olur; fakat iyi bir dost olmazsan bu senin için pek iyi olmaz.”
“Peki, söyle bakalım nereden geliyorsun, benim haşin dostum?” diye sordu Robin.
“Banbury’den geliyorum.” diye yanıtladı tenekeci.
“Eyvah!” dedi Robin. “Bu neşeli sabahta orası ile ilgili üzücü haberler olduğunu duydum.”
“Ha! Gerçekten öyle mi?” diye bağırdı tenekeci merakla. “Lütfen çabuk söyle, çünkü gördüğün gibi ben ticaretle geçinen bir tenekeciyim ve mesleğim gereği, bir rahibin paraya olan açgözlülüğü gibi olan biten şeyleri öğrenmeye karşı fazlasıyla açgözlüyüm.”
“Peki,