Emeviler ve Emevi Halifeleri. Hasan Yılmaz

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Emeviler ve Emevi Halifeleri - Hasan Yılmaz страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Emeviler ve Emevi Halifeleri - Hasan Yılmaz

Скачать книгу

bir törenle halifeliği üstlendi. Yeni süreç, taraftarları ve karşıtları açısından TBMM’de tartışmalara neden oldu.

      Halifelik Nasıl Kaldırıldı?

      TBMM’nin yeni üyelerinin belirleneceği seçimlerin yaklaştığı bir dönemde Atatürk, 13 Ocak 1923’te yurt gezisine çıktı. Amacı, halifelik müessesesi hakkında halkın nabzını tutmaktı. Onun Ankara’dan ayrılmasından bir gün sonra Karahisar-ı Sahib Mebusu Hoca Şükrü Efendi, Hilafet-i İslam ve Büyük Millet Meclisi başlıklı bir risale dağıttı. Risalede halifeliğin kaldırılmasının kabul edilemeyeceği belirtiliyordu. İslam dünyasına sabır tavsiye edilen risalede, halifenin dinî sorumluluklarının yanında, devlet görevlerinin de olduğu ve şartların normale dönmesi durumunda halifenin bu görevlerini yerine getirebileceği belirtiliyordu. Atatürk, durumu İzmit’te haber aldı ve buradaki basın toplantısında gerektiği takdirde halifeliğin de kaldırılacağını söyledi.

      Diğer yandan aynı günlerde Lozan’da da barış konferansı başlamıştı. Lozan’da takip edilecek yöntem konusunda tartışmalar yaşanırken üzerinde en çok durulan hususlardan biri de halifelik konusu idi. Meclisin mevcut tablosu, ülke yönetiminde köklü reform yapmaya müsait değildi. Ankara yönetimi, büyük zaferi taçlandıracak reformları yapabileceği yeni bir meclis tablosuna ihtiyacı olduğuna karar verdi. Bunun üzerine, Meclisin 15 Nisan 1923’te gerçekleştirilen son oturumunun ardından 28 Haziran 1923 tarihinde seçimlere gidildi ve 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması, yeni oluşan parlamentonun 11 Ağustos 1923’teki ilk toplantısında onaylandı.

      29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edildi. Bundan sonra sıra sosyal, ekonomik, hukuki, siyasi ve kültürel reformlara gelmişti. Bu dönemde gündemin ilk maddesi hilafet tartışmaları oldu. Halife taraftarları ve karşıtları oluştu. Bu durum, yeni kurulan cumhuriyete zarar vermeye başladı. Halifelik tartışması, İstanbul-Ankara arasında iktidar savaşına dönüştü. Bu bölünmüşlük TBMM üyeleri içinde de ayrışmaya neden oldu. Rauf Bey, Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa ve Adnan Adıvar gibi Atatürk’ün yakın çevresindeki arkadaşlarının Abdülmecit Efendi’yi İstanbul’a ziyarete gitmelerinin kamuoyunda yankıları oldu. Halifelikle atılacak adıma ilişkin en somut mesaj 22 Kasım 1923’te İsmet İnönü tarafından verildi. İnönü, Cumhuriyet Halk Fırkası genel başkanlığına seçildiği toplantıda yaptığı konuşmada, “Tarihin herhangi bir devrinde bir halife, zihninden bu memleketin mukadderatına karışmak arzusu geçirirse o kafayı behemehâl koparacağız!” dedi.

      Halifelik kurumunun geleceğine ilişkin İslam dünyasında da beklentiler söz konusuydu. Londra’da bulunan Ağa Han ve Seyyid Emir Ali, Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdikleri mektupla, Hindistan Müslümanlarının halifelik kurumunun devamını istediklerini ifade ettiler. Onlara göre, halifenin saygınlığını kaybetmesi, İslam’ın zayıflamasına yol açabilirdi. Tabii Ağa Han ve Seyyid Emir Ali, başbakana gönderdikleri mektubu basına da ulaştırmış; mektup, 5 Aralık 1923 tarihinde İstanbul gazetelerinde yayımlanmıştı. Mektubun basın yoluyla kamuoyu ile paylaşılması Ankara tarafından İngilizlerin bir komplosu olarak değerlendirildi. 8-9 Aralık gecesi TBMM Genel Kurulunda yapılan gizli oturumda İstanbul’a İstiklal Mahkemesi’nin kurulmasına karar verildi. İstanbul basınının etkili gazeteleri Tanin, İkdam ve Tevhid-i Efkâr’ın sahipleri ve sorumlu müdürleri, Vatana İhanet Kanunu’na muhalefet etmekle suçlanarak tutuklandılar.

      Aynı şekilde Halife Abdülmecit’in, yeni süreci kendi lehine çevirmeye dönük girişimleri, Atatürk ve İnönü’de rahatsızlık yarattı. Halife Abdülmecit’in padişah gibi davranmaya başlaması, halifelik bütçesinin arttırılmasını ve resmî heyetlerin kendisini ziyaret etmelerini istemesi bardağı taşıran son damla oldu. Cuma alayları düzenlemesini, paralel bir iktidar gibi yabancı devlet temsilcileri ile görüşmeler yapmasını Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbaline tecavüz olarak değerlendirdi. 1924 yılının Şubat ayını İzmir’de geçiren Atatürk, burada ordu komutanları ve basın mensuplarıyla toplantılar düzenleyerek onlardan hilafetin kaldırılması konusunda destek istedi ve genel olarak bu desteği aldı. Ancak Hüseyin Cahit ve Velid Ebüzziya gibi yazarlar hilafet yanlısı tutumlarını devam ettirdiler.

      Kamuoyunda bu tartışmalar yapılırken 3 Mart 1924 günü Halk Fırkası grubunda alınan karar doğrultusunda Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve elli üç arkadaşı, halifeliğin kaldırılmasına dair 12 maddeden oluşan bir kanun teklifi verdiler. Teklif aynı gün okundu ve müzakere edildi. Uzun tartışmalara sahne olan görüşmeler sonunda teklif kabul edildi. Son halife Abdülmecit Efendi, aynı gece ailesiyle birlikte Çatalca İstasyonu’ndan trene bindirilerek yurt dışına gönderildi. Kabul edilen kanun çerçevesinde Osmanlı Hanedanı üyeleri de 10 gün içerisinde yurt dışına sürgün edildi.

      1292 Yıllık Bir Kurumun Kaldırılması Sancılı Oldu

      İmparatorluktan ulus devlete geçişin en sancılı konularından biri olan halifelik kurumunun statüsü günümüzde de tartışma konusudur. Başlangıçtaki statüsünden bağımsızlaşarak ruhani bir misyona bürünen kurumun istikbaline ilişkin alınan karar, yapılan tartışmaları derinleştirmiştir.

      Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatından sonra 1292 yıl İslam dünyasında belirleyici bir güce sahip olan halifelik kurumunun kaldırılmasına ilişkin gerekçeler şöyle sıralanmıştır:

      1) Ankara’daki iktidar, otoritesini halife ile paylaşmak istememiştir.

      2) Halifelik kurumunun, başkenti Ankara olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna karşı olanların buluşma adresi olması istenmemiştir.

      3) Halifelik, yeni devletin planladığı lâdinî içerikli reformlarının önünde bir engel olarak görülmüştür.

      4) Hilafetin kaldırılmasıyla yeni Türkiye’nin İslam birliği hedefi olmadığı mesajı verilmek istenmiştir.

      Tabii 1292 yıllık bir müessesenin kaldırılması İslam dünyasında büyük şaşkınlığa yol açtı. Hindistan’da ve Mısır’da Türkiye’nin kararı şiddetle kınanarak çözüm arayışlarına başlandı ve Ankara hükûmetinden bu kararı gözden geçirmesi istendi. Ankara hükûmeti kararından geri adım atmayınca da Atatürk’ten halife unvanını alması talep edildi. Bu önerinin de kabul görmemesi üzerine, İslam dünyasının değişik yerlerinde yeni halife adayları ortaya çıktı.

      Son padişah Vahdettin ile birlikte son halife Abdülmecit Efendi’den başka Mekke Şerifi Hüseyin, Afgan Kralı Emanullah Han, Fas Kralı Yusuf, Yemen İmamı Yahya’nın isimleri yeni halife olarak ortaya atıldı. Başlardaki tercih, Abdülmecit Efendi’nin halifeliğinin devam etmesi şeklindeydi. Abdülmecit Efendi de İsviçre’de yaptığı açıklamalarla bu çabalara destek verdi. Bir kongre düzenleyerek çabasına destek arayışına girişti. Bu amaçla bir bildiri hazırlayıp, halife unvanıyla imzalayıp İslam dünyasına duyurdu. Onun bu girişimine Türkiye sert tepki gösterdi. O ise yaptığı açıklamada, “Bildirim Türkiye’ye karşı değildir, bana biat etmiş olan Müslümanlara karşı bir görevim vardı; yoksa şahsen düçar olduğum feci haksızlığı vatana olan büyük sevgimle unuturum!” şeklinde cevap verdi. Ancak kendisi sürgünde bulunduğu, yardımlarla geçindiği ve kararını destekleyecek siyasi güçten mahrum olduğu için kısa sürede gündemden düştü.

      Abdülmecit Efendi’nin toplamayı başaramadığı Hilafet Kongresi 1926’da Kahire’de yapıldı. Mısır Kralı Fuad’ın

Скачать книгу