1001 Kelime 1001 Hüzün. Yasin Topaloğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу 1001 Kelime 1001 Hüzün - Yasin Topaloğlu страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
1001 Kelime 1001 Hüzün - Yasin Topaloğlu

Скачать книгу

Çünkü sarayın davası askere nizam vermek esasına dayanıyordu. Hocalar bu esasın şer’e uygun olduğuna fetva vermişlerdi.

190 | İhtimal (Ar.):Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, olasılık

      “Annem çok müftehir olacak.” dedi. “Yani gurur bir günah olmasaydı mağrur olurdu. Biz o kadar fakir insanlarız ki sizin fakir evimize gelmeye muvafakat edeceğinize ihtimal vermek cesaretinde bulunamıyorduk.” (Charles Dickens, “David Copperfield”, s. 104)

191 | İhtiram (Ar.): Saygı

      Bu ihtiram, onun başka bir muhite intikal ettiği güne kadar devam edecekti. Çünkü kafile halkının şahit oldukları sahneden gelme heyecan izlerini yüreklerinden silip çıkarmaları imkânsızdı. (M. Turhan Tan, “Viyana Dönüşü”, s. 115)

192 | İhtiras (Ar.): Aşırı, güçlü istek, tutku

      Kendi hayatının eksik taraflarını onun muvaffakiyetle tamamlaması baba için bir ihtiras hâlini almıştı. Bilhassa böyle bir çocuğun sadece okumaya başlaması mütevazı, bir başlangıçtı. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 25)

193 | İhtiraz (Ar.):Çekinme, sakınma, çekince

      Bana o kadar kederli göründü ki artık benim çocuk-kadınımın seciyesini ıslah için hiçbir şey yapmamaya, onu olduğu hâlde bırakmaya karar verdim. Bu, yeni kederi unutturmak için ona bir çift küpe ile Jip için güzel bir tasma hediye ettim. Bu hediyeleri öyle bir sevinçle kabul etti ki ben bu sevinçte bir nevi ihtiraz hissettim. (Charles Dickens, “David Copperfield”, s. 198)

194 | İhtişam (Ar.): Büyüklük, görkem

      Bu kalabalık içinde, Türk sefirinin Budin’e geldiğini öğrenip hudut muhafızlarına bildirmek üzere Viyana’dan gelmiş bir heyet de vardı. Onlar, iki yüz elli tanesi baştan başa müsellah olan kafilenin şu durumunda bir elçi dairesinden ziyade bir fatih ihtişamı görerek üzülmüşler ve hemen Budin valisine adam koşturarak bu müsellah haşmetin Viyana’da hoş görülmeyeceğini haber vermişlerdi.(M. Turhan Tan, “Viyana Dönüşü”, s. 100-101)

195 | İhtiyat (Ar.): Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranma, sakınma

      Kâh ihtiraz ve ihtiyat ile kâh da bilakis hayret olunacak bir ölçü içinde gelişigüzel kendini bırakarak hepimize rahatlık veriyordu. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 227)

196 | İhtizar (Ar.): Can çekişme, ölüm anı

      Bu esnada kubbenin altında erganunun muhteşem sesi duyuldu. Bu ses bir gök gürültüsü gibi derece derece yükseliyordu. Sonra yavaşladı ve çocuk sesi gibi sevimli nağmeler hâlinde dalgalandı. Nihayet son bir gök gürültüsü ile sustu. Bu gürültünün aksi uzun zaman kubbede ihtizarlar bıraktı. (Nikolay Vasilyeviç Gogol, “Taras Bulba”, s. 78)

197 | İhtizaz (Ar.):Titreşme, titreşim

      Seher gene benliğini ihtizaza getiriyordu. Lakin bu titreyişte aşk ile merhamet karışıktı ve Hüseyin şimdi onu acıyarak seviyordu! (M. Turhan Tan, “Devrilen Kazan”, s. 119)

198 | İhzar (Ar.): Hazırlama, hazır etme

      Zemini güzelce ihzar ettikten sonra tam zamanında son rolü oynamaya hazırlanıyordu. (M. Turhan Tan, “Viyana Dönüşü”, s. 294)

199 | İkrah (Ar.): Tiksinme, iğrenme; isteği dışında bir şey yaptırma

      Kemale gelmesini beklediği meyvenin şimdiden lezzetini duyuyormuş gibi çenesini oynatıyordu. Bana verdiği nefret ve ikrah hissini güçlükle saklayabildim. (Charles Dickens, “David Copperfield”, s. 187)

200 | İktifa (Ar.): Yetinme

      Eski bir posta arabası idi. Kenarları, demode ve soluk bir mavi çuha ile çevrilen döşemesinin kaba sert yünden kaim kabartmaları birkaç saatlik bir yolculuktan sonra sırtınızı dağlar gibi pişiren bu arabanın arka tarafında yer almış bir yabancı vardı: Taraskonlu Tartaren orada iyice yerleşmiş ve Afrika’nın büyük vahşi hayvanlarına mahsus o vahşi kokuyu uzaktan ciğerlerine çekmek hülyası ile şimdilik posta arabalarının o ne idüğü belirsiz ve birbirine karışmış binbir kokudan -insan kokuları, beygir kokuları, kadın kokuları, koşum kokuları, kumanya kokuları ve küflü kuru ot kokularından- mürekkep olan acayip halita ile iktifaya mecbur oluyordu.(Alphonse Daudet, “Taraskonlu Tartaren”, s. 93)

201 | İktiza (Ar.): Gerekli olma, gerekme

      Tarbagatay ve İmil sahalarını Oktay’a bağışladı. En küçük çocuğun yurt bekçisi olması Türk türesi iktizasındandı, bu anane ileri sürülerek Tuluy Karakurum’da bırakıldı, babasının payitahtta bulunmadığı günlerde niyabet vazifesi ona verildi. (M. Turhan Tan, “Cengiz Han”, s. 282)

202 | İlam (Ar.):

      Bildirme, anlatma. Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmî belge.

      O, kadılar elindeki mahkemelerin de birer irtikap ve irtişa yuvası olduğuna kanaat getirmişti, onun için yakalattığı suçluları ilkin asar, sonra kadıyı çağırıp ilamını yazdırırdı. (M. Turhan Tan, “Cinci Hoca”, s. 96)

203 | İlanihaye (Ar.): Sonsuza kadar, sonsuz

      Ben bu hususta şimdilik hiçbir tafsilat veremem. Lakin şurasını izah etmek icap eder ki Mısır’da tahnit demek bu muameleye tabi tutulan her hayvani vazife-i hayatiyenin ilanihaye tatili demektir. (Edgar Allan Poe, “İşitilmedik Hikâyeler”, s. 161)

204 | İlca (Ar.): Zorlama, zorunda bırakma

      Sen Nehri kenarındaki mehtaplar, tatlı güneşler, pencere önlerinde yapılan hülyalar, ağaç altı gezintileri, güneşin bir gülümsemesi veya yağmur damlası ile hasıl olan neşe veya sıkıntı, fazla sert bir havanın hasıl ettiği eksiklikler ve rüzgârın dönüvermesiyle bende uyanan iyi düşünceler, bütün bu kalp ağrıları, bu fikir işaretleri, bu zayıf muhakemeler ve bu taşkın hisler, bunların hepsini tetkik ve muayeneden sonra, bir erkeğe yakışır şeyler olmadıkları neticesine vardım ve türlü tesir ve ilcalarına, sakatlıkların nesciyle beni saran musibet ağının mühlik tellerini kesip attım. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 214)

205 | İltihak (Ar.):Katılma

      Elçi paşa, öteden beri ününü duyup durduğu Kara Mehmet’ten seçme iki genç sipahi ile kendi dairesine iltihak etmesinden son derece memnundu, hatta biraz gurur bile duyuyordu. (M. Turhan Tan, “Viyana Dönüşü”, s. 85)

206 | İltimas (Ar.):

      Haksız yere, yasa ve kurallara uymaksızın kayırma, arka çıkma, birine herhangi bir konuda öncelik ve ayrıcalık tanıma.

      Sevindik, o anda bütün Dimetokalıların yüreğini kazanmış olduğundan getirdiği iltimas da reddedilemez bir mahiyet almıştı. (M. Turhan Tan, “Krallar Avlayan Türk”, s. 39)

207 | İltiyam (Ar.): Yaranın kapanıp iyi olması

      Bu tamamen iltiyam bulmuş eski bir yaradır. Fakat hassasiyetini muhafaza etmiş bir yara ki apansız azar ve tabir caizse sizi bağırtır. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 46)

208 | İltizam (Ar.): Kayırma, bir tarafı tutma, gerekli bulma

      Kale muhafızıysa yapılacak mertçe hareketin, müspet netice vermesi hâlinde, Sevindik’in askerler arasında da şöhret ve kıymet alacağını düşünerek kıskançlığa kapılıyordu, teşebbüsün gizli kalmasını iltizam ediyordu.(M. Turhan Tan, “Krallar Avlayan Türk”, s. 335)

209 | İmkân (Ar.): Olanak

      Haberin gelmesi onun hiddetini yatıştırmış olmamakla beraber sinirlerine biraz sükûn getirmişti, artık

Скачать книгу