Zabit ve Kumandan - Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl. Мустафа Кемаль Ататюрк

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Zabit ve Kumandan - Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl - Мустафа Кемаль Ататюрк страница 6

Zabit ve Kumandan - Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl - Мустафа Кемаль Ататюрк

Скачать книгу

böyle olsa bile bütün bir ülke halkının sıkıntı ve tutsaklığı yerine yalnız kendi ailesi acı ve sıkıntılara düşse ne çıkar? Kaldı ki subay, kendi ailesinin acı ve sıkıntıya düşeceğinden korkarak can ve tenini fedadan çekinirse sonradan edineceği çocuk ve torunlarının acı ve sıkıntılarını görmekten başka bir sonuca ulaşamayacağı da ortadadır. Subay, toplumun yararını düşünen en büyük varlık olmalıdır. Camilerin kiliseye döndürüldüğünü, Müslüman kızlarımızın ve kız kardeşlerimizin düşman kucaklarında dolaştırıldığını, yetimlerin ve yaşlıların düşman çizmeleri altında can verdiğini, yüz binlerce göçmenin aç ve çıplak, yağmur ve kar altında yollarda perişan olduğunu görmek en çok bizi, subayı acı acı düşündürmelidir. Bunların böyle olmaması için düşmana gerilecek siper bizim göğüslerimizdir.

      Bunları görecek olan subay, muharebede ölmediğine yansa yeridir. Bu felaketler, biz hepimiz savaş alanlarına serilmeden görülmemelidir. Ne kadar gelişmiş silahımız olursa olsun, ne kadar iyi eğitilmiş olursak olalım, yüksek derecede fedakârlık duygusuyla donatılmamış olursak bundan sonraki sonuç bundan öncesinden farklı olmayacaktır. Zaten can ve başla iş görüleceği zaman, can kaygısına düşecek olursak barışta öğrendiğimizi de unutarak silahlarımızdan da yararlanamayız. Hele komutamız altındakilere iş yaptırmak ve etkin olmakta hiç başarılı olamayız.

      O durumda bütün varlığımız sıfırdan başka şey olamaz. Oysa tecrübelerle görülmüştür ki muharebede görev yapmaya engel olacak derecede aşırı korunma, korkulanın başa gelmesine daha çok yol açar. Bir subayın şerefli kişiliği ile ilgili en önemli mesele bu aşırı korunmadır. Çünkü subay, muharebede tek bir kişi değildir. Komuta ettiği insanların varlığına ve önemine eş değer bir kuvvettir. Hatta daha büyük bir kısma ve daha çok kişiye yararlı olabilmek amacıyla bunun bile üstündedir. Bunun için kendisinin etkisini kaybetmesi, yapabilme durumundan düşmesi, yalnız kendisi için değil, ordu için bundan çok daha büyük bir gedik açmış olur. Balkan Savaşı’nda ileri yürüyüşleri bin güçlük ve gecikmeyle yapan askerin, geri çekilme hareketlerinde harcanan zamanla oranlanamayacak derecede yol alması sebep ve etkisini, şimdiki subaylarımız ellerini alınlarına dayayarak önemle araştırmalı ve yorumlamalıdırlar.

      Soyumuzun savaş alanlarında kazandıkları ün, bıraktıkları ad ve sağladıkları başarıları, ele geçirdikleri dünyanın türlü bölgelerini düşünelim ve gözümüzün önüne getirelim. İstanbul’dan kalkıp Balkanları, Tunaları birçok defa aşan, Hristiyan dünyasının mutaassıp ve birleşik Haçlı ordularını yenen ve bunları koruyan, zamanın en dayanıklı kalelerini gücüyle kendine bağlayan, Viyanaları kuşatan12, Macaristan ovalarını manej eğitim yerine13 çeviren, koca yiğitlerin ne şerefli, cesur, yardımsever, güvenilir insanlar olduklarını ve bu her millete nasip olmayan başarıların ancak bu çok yüksek duyguyla elde edilebileceğini anlamakta geç kalmayız.

      Ne zaman ki ahlakımız bozularak fedakârlık ve mertlik damarlarımız gevşedi, fetih düşüncelerimiz söndü, devlet çıkarı yerine şahsi çıkar sağlama ve kendi rahatımızı düşünmeye başladık; yenilgiden yenilgiye, felaketten felakete düştük, türlü acı ve sıkıntılarla yokluklara uğradık.

      Viyanaları kuşatan, ileri karakollarını14 Almanya içlerine kadar ilerleten Osmanlı sadrazam ve komutanlarının çadırları, değişik tür ve çaptaki Osmanlı silahları, birçok Osmanlı ve Müslüman sancak ve bayrakları bugün Viyana müzelerinin süsüdür. Viyana’nın Tophane Müzesi’nde sadrazam ve komutanlara ait iki Türk çadırı vardır. Bugün, bunların her biri binlerce lira değerindedir ve müzenin en seçkin yerlerini doldurmaktadır. Sadrazam Kara Mustafa Paşa’nın kafatası şehrin Belediye Müzesi’nde bulunmaktadır. Son Viyana yenilgisi üzerine, Viyana’nın Osmanlılar elinden kesin olarak kurtulmuş olduğunun anısı olmak üzere kentin ortasına yaptırılan ünlü ve kocaman Stefan Kilisesi’nin kapısından girilince sol tarafta göze bir heykel çarpar. Bu heykel, Viyana’yı kuşatan Türklerin, yenilgi ve bozgununa olağanüstü bir çaba ile çalışmış olan General Lothringen’i, at üstünde göstermektedir ki köpürmüş olan atının ayakları, yerlere serilmiş olan sarıklı bir yeniçerinin çıplak göğsüne basmaktadır. Ben bu koca tabloyu gördüğüm gün, kilisede tapınan Hristiyanların bu Lothringen’e dua etmekte olduklarını sandım.

      Eski yüzyıllık kayıptan başka dün uğradığımız ve bugün Rumeli’deki dindaşlarımızın çekmekte oldukları, her gün belirtilerini gördüğümüz felaketler, hep bizim gevşekliğimizin, beceriksizliğimizin, muharebe ve erlik meydanlarında savaşın istediği düzeyde, yiğitlik ve gücü gösteremediğimizin tabii sonucudur. Düne kadar verdikleri vergilerle karnımızı doyurduğumuz, hayat ve namuslarını korumakla yükümlü ve sorumlu olduğumuz zavallı Makedonya Müslümanlarının türlü düşmanlar elinde bugün neler çekmekte olduklarını açıklamaya gerek var mı? Bugün Türkler yalnız soy ve tarih yönünden bu yiğit soyun çocukları ve torunları olmakla kalmamalıdırlar. Bunca övünülecek şeylerle dolu ve süslü olan şanlı geçmişimizin gerçek mirasçısı olduğumuzu ortaya koymalıyız ki bugünümüzü ve yarınımızı kurtarmış olalım.

      Türk milleti, geçmiş zamandan çok bugünü gözetmeye ve korumaya muhtaçtır. Hayatının ve varlığının sürdürülmesini sağlamak önce bize, askerlere bırakılmıştır.

      Bugünkü askerler eski savaşçılardan daha azimli, fedakâr, can ve tenini düşünmekten arınmış olmalıdır ki yüzyıllardır sürüp gelen şu devamlı felaketler ve kötülükler artık olduğu yerde kalsın.

      Stefan Kilisesi’ndeki düşman generalinin hırslı atının ayağı altında inlemekte olan çaresiz yeniçeriyi kurtaramazsak da bugün Rumeli’de zorla yurtlarından atılanların yardımına yetişelim ve bu azim ve kesin karardan ayrılmayalım ki aynı felaketleri hiç olmazsa Meriç Nehri’nden bu yana getirmiş olmayalım.

      Geçen Rus Muharebesi anısı olarak Küçükçekmece’de Florya gezisi15 yöresinde yapılan ve dikilen Rus Zafer Anıtı’na bir kere bakmakla yetinmeyelim, bunun yapılış ve dikiliş sebepleri ile anlamını araştıralım ve değerlendirelim. Bu eser bizim için bir düşünce kaynağı olmalıdır. Bunu derin derin düşünürken Pomaklarla Makedonyalıların çektikleri yoklukları, sıkıntıları ve ayrıntılarını işitir ve okurken bundan sonra böyle bir durumun tekrarında bugün vatanın sınırları içinde kalan bizlerin de yarın nasıl yaşamak zorunda olacağımızı ve artık bu ülkede yaşamaya ne kadar önem vermemiz gerektiğini kesinlikle belirlemeliyiz.

      Subay izzetinefsi, bu kadar acı yenilgilere katlanmamalıdır. Savaşta yenilmek ordunun kabul edemeyeceği bir leke olmalıdır. Öç alma düşüncesi, hareketimize yol gösterici olmalıdır. Daima bu düşünceyi besleyecek ve uygulamaya koyabilecek biçimde çalışmalı ve çalıştırmalıyız. Muharebeyi kaybetmemiz bizim cesaretsizliğimize, ölmeden geri dönmemize bir kere daha sebep olmamalıdır.

      Dayanma, direnme ve fedakârlığın muharebeyi kazanmaya ne büyük etken olduğunu fiilen anlamak üzere Plevne savunmasının ünlü komutanı Gazi Osman Paşa’nın fedakârlıkları bütün komutanlarımıza ve komutan olacak bütün subaylarımıza bir ders ve kaçınılmaz canlı bir örnek olmalıdır.

      Ünlü Gazi’nin, bir gün kasabanın kenarındaki karargâhında otururken bir düşman top mermi parçasının,

Скачать книгу


<p>12</p>

Soyumuzun bilim ve tekniğe karşı ilgisi ve bağlılığı zayıf değildi. Zaten bunsuz olamazdı. Viyana’nın Osmanlılar tarafından kuşatılmasını gösteren ve hâlen kentin, gösterişli Belediye Müzesi’nde bulunan harita, Osmanlı ordusunda sanatın ayrıntılarına inen, onların bilim ve sanata yatkınlığını gösteren ölmez bir belgedir. Bu kalenin güney yanında hâlen imparatorun kışlık şatosu vardır.

Hofburg Sarayı’nın, Osmanlılarca hücum noktası seçildiği ve bu sarayın iki burcunun susturulduğu ve düşürüldüğü görülmektedir.

Yine bu kuşatma sırasında bataryaların yerleştirildiği kuzeybatı yönündeki tepenin Viyana’yı dövmeye en uygun noktalarda olduğu, görülünce anlaşılır. Avusturyalılar şimdi burasını gayet güzel bir park yapmışlar, adına “Türk Parkı” demişlerdir. Parkın giriş kapısının iki yanındaki sütunlara birer ay yıldız işlemişlerdir.

<p>13</p>

Süvari atlarının eğitim alanı, ata binme eğitimi yapılan düzlük.

<p>14</p>

İleri Karakol: Bir durma esnasında, bir ordugâhta veya bir konma bölgesinde, ana kuvveti, düşman gözetleme ve baskınına karşı korumak, aynı zamanda düşmanı gözaltında tutmak için, ana birlikten belirli bir mesafeye sürülen emniyet keşif kıtaları.

Durmalarda kamp, ordugâh ve konaklarda veya bir muharebe mevzisinde büyük kısmı, düşmanın baskınları ve gözetlemelerinden korumak için, bu kısmın belirli bir mesafe ilerisine çıkarılan emniyet müfrezesi. MT 7, s. 154.

<p>15</p>

Bugünkü Yeşilköy, o yıllarda kent dışında gezi yeriydi.