MERHABA GÖKYÜZÜ. Adnan Şimşek

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу MERHABA GÖKYÜZÜ - Adnan Şimşek страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
MERHABA GÖKYÜZÜ - Adnan Şimşek

Скачать книгу

Milyarlarca ton demir ve nikelden oluşan sıvı haldeki bu metalik çekirdeğin, dünyanın döndürülmesi sonucu meydana gelen hareketi ve termal etkilerin manyetik alanla ilişkisi araştırılıyor.

***

      Manyetosfer denilen bu büyüleyici yapı ve verdiği mesajların üzerinde bir keşif yolculuğu yapmaya ne dersiniz?

      Dünyanın Görünmez Manyetik Kalkanı: Manyetosfer

       Dünya, Mars gibi donmuş bir çöl olabilirdi, olmadı. Neden kozmik rüzgârlar atmosferi yok etmedi, okyanuslar buharlaşmadı?

      Gezegenimiz, uzaydaki ölümcül kozmik radyasyon hücumlarından hiçbir zarar görmüyor. Bunun görünüşteki sebebi son yüzyılda anlaşıldı. Dünya, manyetosfer ile korunuyordu. Manyetosfer, yani, dünyanın çevresini saran manyetik kalkan… Varlığını bildiğimiz fakat göremediğimiz olağanüstü muhteşem bir koruma sistemi bu…

***

      Uzaydan gelen kozmik rüzgârlardaki parçacıkların çoğu, dünyadaki canlılar için çok büyük bir felaket olacak kadar enerji yüklü. Yayılan bu yüklü partiküllerin yolu üzerindeysek ve bir koruma kalkanımız yoksa, yaşamamız imkânsız.

      Dünyanın çevresindeki, büyük bir baloncuğa benzeyen bu dev kalkan, kozmik radyasyon yağmurundan canlıları korumakla görevli. Dünya manyetosfer ile korunmasaydı, bütün canlılar yoğun enerji yüklü kozmik partiküller karşısında savunmasız kalırdı.

      Güneş rüzgârları denilen olayla, güneşteki patlamalar çok yüksek miktarda tehlikeli madde salınımına yol açar. Dünya, her birkaç saatte bir güneşin püskürtmesiyle savrulan rüzgârlara maruz kalır. İşte bu manyetik kalkan, süpernova patlamaları ve güneş rüzgârlarının zararından korunmamıza hizmet eder. Enerji yüklü parçacıklar dünyadaki canlılara zarar vermeden dünyanın çevresinden akıp gider.

      Dünyanın manyetosferi varlığımızın devamı için çok önemli, olmazsa olmaz savunma sistemimiz.

      Dünyaya en yakın gezegenler olan Mars ve Venüs, zayıf manyetik alanlara sahip. Bu durum ise onları güneş sistemi boyunca dolaşan tehlikeli radyasyona karşı korumasız kılar. Öte yandan dünya milyonlarca yıldır yaşayan bir gezegen olarak varlığını sürdürüyor.

      Uzaydan gelen kozmik tehlike, bu koruma kalkanına çarpıyor. Böylece radyasyonun büyük bir bölümü dünyaya zarar vermeden yanından geçip gidiyor. Ancak çok azı da içeri sızıp kutupların yakınından atmosfere çarpıyor. Solar partiküllerin atmosferdeki gazlara çarpıp parlamalarıyla olağanüstü güzellikteki ışımalar meydana geliyor. Manyetik alanın zayıf olduğu kutup bölgelerinde “aurora”lar dediğimiz kutup ışıklarının harikulade renkli görüntülerine şahit oluyoruz.

      Gökyüzü büyüleyici görüntülerin sergilendiği bir sahne oluyor.

***

      Dünyanın manyetosferinde olduğu gibi, canlı varlıklarda da güçlü veya zayıf manyetik alan özelliği vardır. İnsan vücudundaki manyetik alan, biyoelektrik yüklerin hareketinden meydana gelir. Vücudumuzdaki dokuların birbiriyle haberleşmesi için kullandıkları elektrik sinyalleri birbiriyle uyum içindedir.

      Vücudumuzun manyetik alanı ile dünyanın manyetik alanı ahenk içinde çalışır. İç içe sistemlerin yer aldığı bu yapıdaki denge çok önemlidir.

      Uzaydan döndükten sonra astronotlarda uzun süre devam eden yorgunluk, adale ağrısı, baş ağrısı ve baş dönmesinin, astronotların dünyanın manyetik alanından uzak kalmasından kaynaklandığını tıp uzmanları belirtiyor.

      Dünyanın manyetik alanı ile vücudun manyetik alanı arasında farklı sebeplerden kaynaklanan uyum bozukluğu çeşitli hastalıkların başlamasına yol açıyor, var olan hastalıkların iyileşme sürecini olumsuz etkiliyor.

***

      Dünya her an öldürücü kozmik saldırılara maruz kaldığı gibi, mikrop ve virüs saldırılarının da tehdidi altında. Bağışıklık sistemi denilen olağanüstü bir savunma sistemimiz var ve her an faaliyette. Derimiz de vücudumuzun koruyucu kalkanı. Manyetosferle dünyamızı koruyan Allah, beynimizi kafatasımızın içinde koruyor. Kalbimiz, ciğerlerimiz ve birçok organımız esnek göğüs kafesiyle korunuyor. Gözlerimiz göz kapakları, kaş, kirpik ile korunuyor. Bu sistem düzgün işlediği müddetçe fark etmiyoruz. Ancak bir ikaz geldiğinde alışkanlıklar perdesi aralanıyor ve çok önemli bazı hakikatleri idrak ediyoruz…

***

      Açıkça görülmektedir ki, manyetosfer ile korunmasaydık, dünya, Mars gibi donmuş bir çöl olurdu. Kozmik rüzgârlar atmosferi yok eder, okyanuslar buharlaşırdı. Manyetik alanın yok olması, gezegenimizde öldürücü bir felaket etkisi yapardı.

      Mars, Venüs, Jüpiter vd. gezegenleri tanıdığımız ölçüde, Allah’ın dünyadaki tasarruf ve lütuflarını daha iyi fark ediyoruz.

      Hak olup Hak’tan gelen, Hak diyen, hakikati gösteren ve nurani hikmeti neşreden Kur’an’ın bir ayetinde buyuruluyor:

      “Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu O’na aittir.” (39-63)

***

      Şimdi bakışlarımızı, gezegenimizi çepeçevre kuşatan gaz okyanusuna çeviriyoruz. Atmosferimizdeki havayı akciğerlerimize derince çekip ferahlıyor ve keşif yolculuğumuza devam ediyoruz.

      Muhteşem Çatı: Atmosfer

       Dünya sarayı, mükemmel sistemlerle iç içe yaratılmış muazzam bir tasarımdır.

      Çoğu zaman gökyüzünden habersiz, uçurtma uçuran çocuklar gibiyiz. Çocuk da değiliz halbuki…

      Dünya çatısının farkında olmaksızın uçurtma seyrindeyiz. Belki biliyoruz… Fakat hatırlamıyoruz veya farkında değiliz…

      Atmosfer, bin kilometre kadar yüksekliğe uzanan ve yeryüzünü çepeçevre kuşatan olağanüstü güzellikteki bir gaz okyanusu.

      Önemli görevlerinden biri, uzayın öldürücü etkilerinden dünyayı korumak. Bir taraftan meteorlardan korunmamızı sağlarken, diğer yandan dünya sıcaklığının ayarlanmasına yardımcı olan, canlıların hayatında vazgeçilmez özellikler taşıyan bir tasarım mucizesi.

***

      Atmosferde %78 oranında azot, %21 oranında oksijen bulunur. %1’lik kısmında ise argon, hidrojen, karbondioksit ve diğer gazlar var. Atmosferde bulunan oksijen oranı, canlıların yaşaması için gereken en uygun oran. Bu oran %21 yerine %22 olsaydı, tek bir yıldırımla orman yangınları başlardı. Hele bu oran %25’ten yukarılara çıksaydı, dünyamız dev yangınlarla kavrulup yok olurdu çünkü oksijen çok yakıcı bir gazdır. Atmosferdeki oksijen oranının dengede kalması mükemmel bir sistemi gösteriyor. Buna, geri dönüşüm sistemi diyoruz. Hayvanlar ve insanlar oksijen tüketir, karbondioksit üretir. Bitkiler ise bunun tam tersini yapar. Karbondioksit oksijene çevrilir ve canlılığın devamı sağlanır. Her gün bitkiler tarafından milyarlarca ton oksijen bu şekilde üretilerek atmosfere bırakılır. Hem insanlar ve hayvanlar hem de bitkiler oksijen üretseydi, atmosferdeki oksijen oranı kısa bir zaman içinde çok artardı. Küçük bir kıvılcım

Скачать книгу