Ahiret. Emirhan Yenikiy

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ahiret - Emirhan Yenikiy страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ahiret - Emirhan Yenikiy

Скачать книгу

doğru bölge merkezi tarafından gelen tepesi brandalı, geniş tekerli kahraman “GAZ-67”8 arabası köprüye yaklaşınca tık diye durdu. Arabadan iri yarı bir kişi inerek bana doğru gelmeye başladı. Gelince bu, yaklaşır yaklaşmaz bana gülümseyerek laf attı:

      –Naber, balıkçı! Tutuyor muyuz?

      –Kim deyip duruyorum, bu şu “Bölge Gıda Fabrikası” nın müdürüymüş meğer!

      –A-a, direktör arkadaş! Merhaba!

      O benimle el sıkışarak selamlaştı da siyah kovanın yanına çöktü.

      –O-o-o! Tarançaları epey çekip götürmüşsün meğer. Kızıl kanat da, levrek de varmış, peki turna yok mu, turna?

      –Turna suda daha.

      –Neden daha çabuk kapmıyor ha, akılsız! Neyi bekliyor?

      –Turna artık sizden dolayı kalmamıştır.

      Müdür, kinayeyi anlamadan, bana baktı. Ben geçen yılki konuşmayı ona hatırlatmak için acele ettim:

      –Siz büyük ağ ile nehrin bütün balığını tutmaya niyetlenmekteydiniz ya.

      –Haa! – dedi bu uzatarak. – Onu diyorsunuz! Olmadı o, niyetlenmekten öteye gidemedi. Sizin şansınız.

      –Neden öyle ki ?

      –Benim planımdı o, fakat kendim gidince, plan da havada asılıp kaldı.

      –Siz şimdi “Bölge Gıda Fabrikası” nın müdürü değil misiniz?

      –Yok, ben şimdi “Levazım Müdüriyeti” başındayım! – dedi o, mahsus gururlanarak. – Aniden terfi ettiriverdiler, haydi, tedarik işini yoluna koy, dediler. Önceki müdür, adı batsın, yeme içmeyi çok severdi, onu yemekhane müdürü yaptılar.

      –Kısacası, bölge halkını balıkla ağırlamak nasip olmamış yani!

      –Olmadı, delikanlı!

      –Öyleyse, kendiniz için tek tek tutmak uygun olur artık?

      Bu defa müdür kinayeyi anladı.

      –Aa, pek keyifli iş bu tek tek tutmak! – dedi o, bütünüyle sevinerek. – Bir süre rahatlayayım, muhakkak gitmeye başlayacağım. Kendi tuttuğun balığın lezzeti de tamamen başka oluyor tabii, doğru mu?

      –Pek doğru!

      –Hakikaten, severim ben balığa gitmeyi, çok severim! Fakat burada bizim gibilere boş zamanı hiç arttırmazlar; sonra ciddi ağabeyler, balığa gittiğimi söylediğim zaman ona ciddi olmayan iş olarak bakarlar, şüphesiz. Bakarlarsa baksınlar! Gelecek yıl sağ olursak, bu sahil boyunda hep beraber otururuz!

      O böyle kendisinin balık tutmaya olan ilgisini samimiyetle anlattı da, “Araba bekler.” diyerek aceleyle gitti. Gitmeden önce ben onun soyadını da öğrenebildim: Sabircanov imiş.

      Yoldaş Sabircanov güzel, şen gönüllü birine benziyor, ancak gerçek balıkçı olmasa gerek – konuşmayı çok seviyor.

      Bu gelişimde balık çorbasını daha az içtim. Buna karşılık eve altı kilo balıkla döndüm.

* * *

      …Yine güzel yaz ayları geldi çattı. Yine dere kenarındaki kır yerinin patikalarında yürüyesim geldi. Üstelik, rüyama da su kıyısına gelip olta atmamı bekleyerek ağızlarını açıp duran yayın balıkları girmeye başladı. Dayanamadım, iznimi aldım da çabucak şu yayın balıklarının yanına gitmeye acele ettim.

      Alışıldık yer. İşte yeşil çimenlikte geçen yıldan kalan yusyuvarlak ocak yeri, işte kara yanmış taş, işte çalılığın dibinde konserve tenekesi yerde ters dönmüş durur. Evet, bir yıl ömür göz açıp kapayana kadar geçip de gitmiş.

      Bu kez nehrin etrafında nedense değişiklik de var gibi geldi. Köprüden taş, kerpiç yükleyen arabalar devamlı geçip duruyorlar. Nehrin tepesinden, pek net işitilmeyen uğultulu bir ses de duyuluyor. Arabasına su “içirmek için” duran bir şoförden ben bu canlanmanın sırrını öğrendim: Beş kilometre tepede bölgeler arası hidroelektrik santrali kurmak için hazırlık sürüyormuş. Arabalar taşları, kerpiçleri buraya taşıyorlar; şu uğultulu ses ise – kolayca kuruveren tahta yarma makinesinin sesiymiş.

      İkinci gün pek erken, balıklar kendini kaybederek dans etmiş ve ben hangi oltanın ardından gözleyeceğimi bilemeden, pek gönülden bağlanarak balık tuttuğum sırada, kara aygırı koşturan araba köprüden hızlıca, gürültü ederek çıktı. Çıkmasıyla birlikte yoldan kıyıya doğru dönerek sahilin başında durdu. Arabadan branda bezinden yağmurluk giymiş biri inerek bana doğru gelmeye başladı. Ta uzaktan elini sallayarak bağırdı:

      –Olmaz böyle, kira ücreti ödetmek uygun olacak size, yer ettiniz muhtemelen, ha?

      Bu – “Levazım Müdüriyeti” direktörü Sabircanov’du.

      –Merhaba, dostum!

      –Merhaba, yoldaş Sabircanov!

      O benimle çoktandır tanıdık olan dost gibi el sıkışıp selamlaştı.

      –Hoşunuza gitti, diyorum, sizin bizim Mişe tarançaları, her yıl geliyorsunuz!

      –Gelmesen, tarançaların hatrı kalır elbette.

      –Öyle mi? Peki, peki! Nerede, övün haydi öyleyse!

      Ben bugün sabahleyin tuttuğum, sağlam ipe takarak su kenarına gönderdiğim yarım kiloluk çapak balığını alıp gösterdim.

      –Vay-vay-vay! Bak sen şuna üstelik çapak balığı! Bunun yanına bir yarımlık rakıyı koltuk altına sıkıştırıp gelmek uygun olurmuş… Ölürüm yanlayıp balık çorbası içmeye.

      –Lütfen buyrun! Balık çorbasının alasını pişiririz.

      Sabircanov çömeldiği yerden kalkıp kafasını sallayıverdi:

      –Ah, vakit, vakit yok! Parayla da satılmaz elbette!

      –İş pek çok mu ki öyle?

      –Boyunu aşmış birader! Nu niçěgo9. Çok geçmeden balık kendimizde olacak. Balık çorbası içmeye bize gelirsiniz.

      –Nereye size?

      –Bizim kolhoza, “Dostluk” kolhozuna, buradan sadece 12 kilometre…

      Benim yüzüm aniden sahil kıyısına gelen balık yüzü gibi oluverdi, muhtemelen.

      –Neden o kadar şaşırdınız? – diye sordu yoldaş Sabircanov da.

      –Durun hele, geçen yıl elbette siz “Levazım Müdüriyeti” başındaydınız?

      –Geçen yıl tabii o! İşte bu yıl

Скачать книгу


<p>8</p>

Rus arazi aracı.

<p>9</p>

Amma fena değil (Rus.)