Şehriyar. Muammer Çalar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Şehriyar - Muammer Çalar страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Şehriyar - Muammer Çalar

Скачать книгу

bir pınar kadar ferahlatıcıdır türkülerimiz..

      Bakın Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun dizelerine…

      “Ah bu türküler

      Türkülerimiz

      Ana südü” gibi candan

      Ana südü” gibi temiz

      Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla

      Köyümüz, köylümüz, memleketimiz”.

      Türküler kanatsız kaldığımızda kanadımız, efkarlı olduğumuz ve yalnız kaldığımız gecelerde tesellimiz olmuştur. Sesimizim çıkmadığı yerde sesimiz, nefesimizin kesildiği yerde nefesimiz olmuştur türküler....

      Bazen toprağa düşen su damlası gibi düşüp yüreklerimize ayrılık ateşini söndürmüş. Yağmur olup bizi vuslatına erdirmiş bazen…

      Bizim canımız, coğrafyamız, anamız, yarimiz, gurbet ellerde tek teselli kaynağımız olmuş türküler. Memleketin başı dumanlı dağlarından, yemyeşil ovalarından, bağlarından, pınarlarından turnalarla haber beklemiş, seher yelleriyle selam yollamışızdır sevdiklerimize türkü türkü.

      “Ah bu türküler, köy türküleri

      Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak

      Hilesiz hurdasız, çırılçıplak

      Dişisi dişi, erkeği erkek

      Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara

      Bıçağı bıçak.

      Ah bu türküler, köy türküleri

      Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi

      Kiminin reyhasından geçilmez

      Kimi zehir, kimi zemberek gibi.”

      Geceleri uzanıp kalınca gurbet yataklarına yorgun ve kimsesiz; Bir türkü nağmesi gelmeyiversin kulağımıza, dumanlanır hemencecik gözlerimiz; ince ince bir sızı sızar yüreğimize… Türküler damlayan gözyaşlarımızdır yağmurlu gecelerde, yanağımızdan süzülen pınarlardır…

      Türküleri “Hasret Gültekin” bilip, “Mahsuni” gibi uğurlarken, ardında yolladığımız gözlerimizdir kimsesiz mezarlara… Bilirizki; türküler de, türküleri yakanlar da çoğu zaman kimsesizdir… Yine de en acılı günlerimizde bile bizi terk etmeyen en vefalı sadık dostumuzdur türküler, sevdiğimizdir ele-güne, dosta- düşmana karşı…

      Türküler değil midir? Buram buram hasret kokan toprak gibi; Emek gibi, ekmek gibi, ter gibi, bir çocuğun elindeki taze somun gibi… Türküler değil midir? dünyanın en muhteşem gelini, en sabırlı anası… Türküler değil midir? Özümüz, sözümüz, gözümüz; yollarda yoldaş olup dağlar denizler aşan bizimle…

      Anamızın gözünde bir damla yaş olup süzülen, yavuklumuzun yüzünde bir tomurcuk çiçek olup açan. Gurbette hasretimiz, sılada ayrılığımız, karımız, kızımız, oğlumuz. Tek dostumuz, avuntumuz, sırdaşımız bekar odalarında Türküler değil midir? …

      Türkülerimiz acılardan damıtılmış gözyaşı, yangınlardan yüreğimize düşmüş madımak, mevsimlerden bahar, vakitlerden akşam; Çiçeklerden gül, figanda bülbül, kuşlardan turnadır…

      Biliriz ki, türküler baharda ruhumuza işleyen pak nefesler gibidir, yeni yetme sevdalıların dilinden rüzgarlarla savrulan, pınarlarla çoşan…

      Bilirizki, bülbüllerin gözyaşlarıdır güle kavuşma adına türküler… Biliriz ki, bahar yağmurlarında güle kavuşma sevinci gizlidir. Güz yağmurlarında ise bülbüllün gülden ayrılacağının hicranı…

      Biliriz ki, türküler Anadolu insanının dilden, gönülden söylediği kah ağlayan, kah ağlatan, güldüren, sevindiren duygu dolu gönül sesimizdir. Rüzgar olup şahlanan, sel olup çoşan, deniz olup dalgalanan yaşama sevincimiz, vefalımız, vefasızımız, aşkımız, sevdamızdır…

      “Ah bu türküler, köy türküleri

      Ne düzeni belli, ne yazanı

      Altlarında imza yok ama

      içlerinde yürek var

      Cennet misali sevişen

      Cehennemler gibi dövüşen

      Bir çocuk gibi gülüp

      Mağaralar gibi inleyen

      Nasıl unutur nasıl

      Ömründe bir kez olsun

      Halk türküsü dinleyen…”

      Ve bunca imkansızlıklara rağmen yine de değerli ozanlarımızla birlikte tarihteki yolculuğunu sürdürmeye devam ediyor. Yolculuğunun Hollanda’daki emekçisi ve adresi ise son kasetiyle hayli ilgi gören Aşık Çağlari’dir. Bunun en önemli etkeni şüphesiz davudi sesi, sazı, seçkin güzel eserleri ve yorumlama biçimidir.

      Türkülerimiz dedik, türküler hiç sazsız, sözsüz, ozan-sız ve Hollanda da yaşayıp da Aşık Çağlari’den söz etmeden olur mu? Bu değerleri biribirinden ayırmak mümkün mü? Hiç türküler Çağlari’siz, Çağlari türküsüz olur mu? Çağlari’nin türküleri kimi dağlardan sel olup gelir, kimi rüzgar olup pınarlara seslenir, kimi hasret olup, aşk olup yüreklerde beslenir ve dinledikçe gönlümüz türküyle dolar… İşte Aşık Çağlari’den bir uzun hava…

      Sazım alıp gidem karlı dağlara

      Garip anam şimdi ağlasın dağlar

      Seherde bir haber salım o yâra

      Tarayıp zülfünü bağlasın dağlar

***

      Anam ne zor imiş yardan ayrılmak

      Sılada sevdiğim ağlasın dağlar

      Hayali gözümde hep ırmak ırmak

      Zülfü perişanım çağlasın dağlar

      yazar.

Nuri Can www.nurican.com

      KABILIYET, MARIFET, MEZIYET…

      Değerli ozanım, her şey ver maşallah sizde.

      Saz var, söz var, ses var. Daha ne istenir ki…

      İçtenlik, sıcaklık, sosyallik işin artıları.

      Türk insanının bütün özelliklerini yansıtıyorsunuz maşallah.

      Çok güzel bir çalışma olmuş. Sadece ne beklerdim desem herhalde doğru ifade etmiş olurum; şu nakarat kısımları varya türkünüzün, oraları daha vurgulu söyleseydik nasıl olurdu acaba.

      Dolu dolu, gümbür gümbür… Türklüğümüzü dünyaya haykırsaydık… Korkusuzca, övünerek, güvenerek…

      Veya bilmem teknik olarak olur muydu, sadece nakarat kısımlarını oratoryo tarzında, arkadan daha gür sesli birileri şiir okur gibi, her bir kelimeyi vurgulu, yüksek tonlu okuyarak size eşlik etseydi… Nasıl olurdu bilemiyorum.

      Ben işin tekniğinden anlamam. Sadece düşündüğüm, beyinlere, gönüllere, ruhlara öyle bir işlemeli ki, insan yolda yürürken bile o nakarat dizelerini gayri ihtiyari mırıldanmalı, hatta kendinden geçerek söylemeli.

      Diline,

Скачать книгу