Abay Yolu 1. Cilt. Muhtar Auezov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Abay Yolu 1. Cilt - Muhtar Auezov страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Abay Yolu 1. Cilt - Muhtar Auezov

Скачать книгу

teker “soruşturduktan sonra bildiğini yap” dediler ve konuşmayı bağlayıverdiler. Lâkin Kunanbay ile araları en başından beri efsunlanmış gibiydi. Toplantıda tartışma bile yapmamışlar, kâh kızarak kâh üzülerek için için önlerindeki yeri incelemişlerdi…

      Kodar’ın hiç de nahif olmayan durumunun Kunanbay’ın bir başka hüneri hem de büyük bir marifeti olmak üzere olduğunu bilseydi Böjey, o zaman, nereye yönelirdi? Neye başvururdu? Bilinmez. Ne de olsa, şimdi, bütün yükü Kunanbay kaldıracaktı. Bunlar sendeleyerek onun sözüne katılmış değillerdi. Her şey Kunanbay’ın istediği gibi olmuştu. Esasında, burada oturan kişiler, bu hususta tartışsalar da verdikleri kararın mantığı buydu.

      Süyindik ve Böjey tarafının düşüncesi böyle olsa da hesabını önceden ölçüp biçmiş olan Kunanbay içtenlikle kararlıydı. Onun için az önce aldığı sonuçtan başka kayda değer bir şey yoktu. “Şunu yapacağım” diyerek neyi uygun bulduğunu da söylememişti…

      Pek çok keseye pek çok hesap koyarak gelen kodamanlardan oluşan bu beş altı kişi, falanca bin evden oluşan Tobıktı soyunun nice düğümü ile çetrefil olayını tam da şimdiki pozisyonlarıyla bu meclise taşımış olan insanlardı.

      Kunanbay Ağa Sultan olduktan sonra diğerlerinin önüne geçmişti. Yöneticilik onda idi. Dışarıya karşı da büyüklere karşı da kıymetli idi. Hem de zengin, mallı idi. Konuşmada mahir, davranışında kıvrak ve çalışmasında kabiliyetli idi. Bütün bunlar, kendi gücüyle çevresini bastırıp alt edebilmesine imkân veriyordu.

      Fakat Kunanbay’ın sağlam yeri Tobıktı’nın içindeyse, zayıf yeri de bu Tobıktı’nın içindeydi. “Kuş, kanadıyla uçar, kıçıyla sıçar” derler ya! İşte, halk içindeki bu kanat ile kıç, birbirinin akranı olan boy beyleri Baysal ile Böjey idi.

      Bunlar son bir yıl boyunca eskisi gibi açık sözlü ve anlaşılır değildi. İçten içe Kunanbay’ı gözetler gibiydiler. Kunanbay bunu biliyordu. Fakat öyle ya da böyle bunları yedeğinde gitmeye özendirse yeterliydi. Esasında, hepsini de gözetleyerek ilişkilerini dengede tutan terazi halk idi. Bu halkın nazarında “alınan kararı, Kunanbay’la birlikte alanlar bunlar” olduktan sonra yeterliydi. Yanarsa, Kunanbay’la birlikte onlar da yanardı. Fakat içlerinde ne saklıyorlardı, işte onu bilmiyordu. Böyle olunca, Kunanbay da, bunların içindekini bilmeyen ve buna da değer vermeyen biri gibi duruyordu…

      Tobıktı soyu çok boylu kalabalık bir halk olmakla birlikte bütün büyükler heyetinin dengesi burada oturan beş altı kişinin boylarıyla sağlanırdı. Özellikle boy beyi, bu kişilerin varlıklarıyla ağırlık kazanırdı. Orada Kunanbay’ın sağ tarafında oturan Böjey, nüfusu çok kalabalık olan Jigitek boyunun beyiydi. Eskiden aralarından Kengirbay gibi sert mizaçlı ve sağlam bir bey çıkaran halkın içinde, son zamanlarda, pek çok sataşkan, savaşkan, avcı ve yağmacı delikanlı türemişti. Leb demeden leblebiyi anlayan hatip ve haylaz Jigitekler!

      Baysal da Jigitekler gibi kalabalık bir boy olan Kötibak boyundan idi. Bunlar da sürüsü kalabalık aygır gibi çok kalabalık olduklarından “gür yeleli doru” diye adlandırılmışlardı. Bu boylar, özellikle malı çoğaltmaya ve büyük alan kaplamaya uğraşan, malının ve insanının çokluğuna güvenen, şundan bundan utandığı için o kadar da çok aşırmayan boylar idi.

      Süyindik, bu akraba halklar içinde nüfusu en az olan Bökenşilerden idi. Malı ve mülkü az olanlar da bunlardı. Borsak boyu ise Bökenşilerin muhacir akrabası idi. Bunların demin sözünü ettiği Kodar, bu Borsak boyundandı.

      Kunanbay ise Irğızbay boyundandı. Bunlar, adam sayısı bakımından Jigiteklerden de Kötibaklardan da azdı. Fakat zengindi. Hem de uzun zamandan beri Tobıktı soyunu yönetip bir arada tutan sülale bunlardı…

      Akrabalık açısından bakıldığında ise Baysal Kunanbay’a, Böjey ile Süyindik’ten daha yakındı. Sırtını birine yaslayarak konuşmak gerektiğinde, güce ve sayıya ihtiyaç duyulduğunda, işte bu Baysal’ın halkı olan Kötibaklar Kunanbay’ın sağlam dayanağı oluyordu. Bunu, bugüne kadar, kendisi de aklından çıkarmış değildi.

      Karatay ise bunların hepsinden uzak gibiydi. Ara akraba sayılabilecek Kökşe denen boyun yöneticisi idi. Az da olsa becerikli olduklarından ve hayvan gütmeyi bildiklerinden, hiç bir meclisin üyeliğinden geri kalmaz, her türlü sosyal faaliyeti izlerlerdi…

      Burada toplanmış olan boy yöneticilerinin tutumu peşlerinden gelen büyüklü küçüklü yöneticilerin, aksakallıların, kara sakallıların hepsine yansır, onlar için usûl olurdu.

      Kunanbay’ın yanındaki koyungözlü yakışıklı Maybasar, Başçavuş olduktan sonra, kendi dostlarından da Kunanbay’ın diğer yakınlarından da ayrışmaya başladı. Şimdi Kunanbay’ın önünde küçüklükten beri alışık olduğu gibi sessizce otursa bile, bu, fevkalade asabî ve hırçın bir adamdı. Kunanbay’ın yöneticiliğiyle bahtına mest olan Irğızbayların önde geleni oydu.

      Aslında bugün Böjeylerin Kunanbay ile içten içe bozuşmasına sebep olan da bu Maybasar idi.

      Bundan iki ay önce iyice huzursuzlanan halk, Böjey’i temsilci olarak göndermiş ve “Maybasar’ı görevden al” diye talepte bulunmuştu.

      Kunanbay, Maybasar’ın tutumunu bildiği hâlde onu görevden almadı. Kendisinin kaba gücü, kuvveti gibi olan böyle bir adamın ortalıkta serbestçe gezinmesini uygun gördü. Büyük bir hesabı vardı: “O, halkı, asabî aygır gibi önüne katar, var gücüyle kovalar. Onu şikâyet etmek isteyenler bana gelir ve yan cebime koyarlar” diye düşünüyordu.

      Kunanbay, Kodar hakkındaki sözlerin gerçekliğini araştırıp öğrenmemişti. Onların dedikodusunu işitmiş ve ses çıkarmadan devamını beklemişti…

      Toplantıda istediği sonuca ulaşan Kunanbay, biraz zaman geçtikten sonra, sözü başka bir konuya taşıdı: “Bu bahar mal doyumu nasıl, otlakların durumu nasıl, göçme yerleşme işleriyle ilgili zamanlama nasıl olacak” gibi hususlar hakkında konuşmaya başladı. Bu yıl da burada oturanların hepsinin fikri Şınğıs eteklerindeki Bakanas ve Baykoşkar’a değin göçmek şeklindeydi. Oralar Kereylerin yaylaları olsa da oraya yakınca yerleşecekler ve her yıl olduğu gibi iki nehrin suyundan faydalanacaklardı. Tobıktı’nın bu tombulları, yıldan yıla kona göçe, o iki nehrin arasını fakir Kereylerin elinden almak niyetindeydi.

      Bu konular açılınca az önce beti benzi atmış olan herkesin yüzü gevşedi ve rahatlıkla konuşmaya başladılar…

      O esnada Jiyrenşe Abay’a bir işaret çaktı ve dışarıya çıktı…

      Abay, “Kodar kim, suçu ne” bunları bilmiyor gibiydi. O sadece, “darağacına asılmak” denilince, içinde bir çeşit tiksinti hissetmişti. Babasına inanamamış, çekinerek bakmış, “bunu yapar efendim” diye düşünmüştü. Fakat düşünüp tartınca darağacı denen şeyin, bu bozkırda, bu ülkede hiçbir zaman bulunmadığını hatırladı. Bunu ne işitmiş ne de görmüş değildi. Onun düşüncesine göre bu, Halife Harun Reşit zamanında o zamanki Bağdat, Mısır ve Gazne’de uygulanan bir ceza gibiydi. Dolayısıyla “darağacına asılmak” diye öylesine söylenmiş olmalı, “bu olmaz, olamaz!” diye düşünüyordu.

      Bununla birlikte Abay,

Скачать книгу