Abay Yolu 2. Cilt. Muhtar Auezov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Abay Yolu 2. Cilt - Muhtar Auezov страница 33

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Abay Yolu 2. Cilt - Muhtar Auezov

Скачать книгу

Söylediklerinde samimiysen haydi yürüsene, benimle gelsene! Beni çağıran bu ses bahtım mı yoksa biçareliğim mi kendi gözlerinle görsene! Sözümden döneceğime, mezara gömüleyim, dedi.

      Bunun üzerine ikisi birden “haydi” dediler, atlarını ökçelediler ve akarcasına bayır aşağı yönlendirdiler.

      Oralbay, bundan kısa bir süre önce arzusuna ilişkin aklındaki kararın ne olduğunu açıkça ifade bile edemiyordu. Şimdi ak demir kırı atın coşkulu yeliyle oluşan fırtına gibi sabırsız bir hayali vardı.

      Onun takatsiz yüreği deminki türküyü su götürmez biçimde Kerimbala’nın türküsü, sevdiğinin türküsü olarak algılıyordu. Kimin söylediğini bilmese de “o” diyordu… Oralbay, at koştururken sevdiğinin türkü söyleyince dalgalanan akpak güzel gıdığı ve boğazı ile yusyuvarlak bembeyaz boynunu gözlerinin önünde görerek gidermiş gibiydi.

      Şimdiki karara vardıran tam da bu akşamdaki emri kuvvetli kudret türküsü olmasaydı, o, daha nice günler boyunca kalp çarpıntısıyla depreşir ve heyecanlanarak yaşar da bir karara varabilir miydi! İşte bugün türkü sesi gelmişti ve yüreğe düşen yıldırım gibi içindeki ateşi alevlendirmişti. Berrak sulu nehri olan ve koyun döşü gibi çıkık genişçe yeşil sahası bulunan Karşığalı, şimdi, parlak ay altında güzel bir nura sarınmış gibi akçıllaşmıştı. Bir düş mekânı gibi olmuş, akpak buğu ile bürünmüştü. Nehirden ve çayırdan yükselen gece buğusu kimi obaları tamamen sararak gizlemiş, gözden saklamıştı. Yukarı doğru yükselerek konuşlanan on kadar obanın pek çoğu yatmıştı. Ateşler sönmüş, tünlükler örtülmüştü. Sadece arada sırada değişik yakalarda köpek saldırtan nöbetçinin uykulu sesleri geliyordu. İtler de pek fazla ürümüyordu.

      İşle böyle, havada süzülür gibi görünen bölgeye yaklaştıkça netleşen türkünün şiddeti artıyordu. Yiğitler at koştururken anlamıştı, bu bir kadın sesiydi… Sügir’in obası ortadaki çok evli obaydı. Türkü buraya doğru çağırır gibiydi.

      Fakat iki yiğit Sügir obasına iyice yaklaştığında türkünün burada değil tam yanındaki obada söylendiğini fark etti.

      Oralbay türkünün Sügir obasından başka bir obada söyleniyor olmasını önemsemedi. Çünkü o dinleyerek yakınlaştıkça çok güzel bir kalıp içinde söylenen türkünün her nağmesinde Kerimbala’nın üslubunu duyuyordu.

      Sabırsız yiğit, iradesini boşa çıkaran ve uzaktan çağırarak yanına kadar getiren türkünün yüreğini yanıltmamış olması dolayısıyla şükreder gibiydi. İçinden “ne güzel uğur oldu. Yüreğinin, şu karanlık gecede, böylesine büyük bir yaylanın kalabalık toplulukları arasında yolunu şaşırmadan gelerek yüreğimi bulması, çağırarak avlaması ne hoş oldu” diye düşünüyor, Kerimbala’ya dualar bağışlayarak ilerliyordu.

      Vakitsiz bir zamanda atlarını burunlarından solutarak gelen iki süvari, türkü söylenen obanın bir sürü itini gürültüyle havlatmaya başladı. Fakat türkü o zaman da yavaşlamadı, kesilmedi. Bir sürü köpeğin var güçleriyle hınçlanarak havlayışı artsa da, obadaki diğer bütün sesleri gizlemeye çalışsa da, Oralbay şimdi Kerimbala’nın “Yirmi Beş” adlı türküyü söylediğini ayırt edebiliyordu. İtlerin saldırırcasına ürüyen huzursuz tantanası tam da o günlerde Oralbay ile Kerimbala’nın çevresini saran soğuk dünyanın elverişsizliğine benziyordu…

      Bu komşu obanın bir ergeni altıbakan salıncak kurmuş ve Kerimbala ile yengesi Kapala’yı bastanğıya davet etmiş. Genç topluluk deminden beri altıbakana tekrar tekrar Kerimbala’yı bindirip, türküsünü dinliyormuş…

      İçlerinden “yakında gelin gidecek efendim”, “kıvrak genç, güzel ergen yabancı halkın içine karışacak efendim” diyerek Kerimbala’ya acıyan, fakat konuşarak dışa vurmayan Kapala’nın arkadaşı kızlar ve yengeler çoğunluktaydı. Çok iyi huylu ve akıllı bir yenge olan Kapala bugün türkü sırasını başka kişilere pek fazla vermiyor, sadece kendi görümcesinin elemlerini dökmesine müsaade ediyordu. Altıbakanın halatını kendi eliyle çekerek sallıyor, arada sırada sessizce dökülen gözyaşını Kerimbala’dan saklayarak siliveriyordu.

      Oralbay işte böyle bir anda geldi… Ak atlı, ak topuzlu, ipincecik ve turna boylu delikanlı arkadaşından önce altıbakana ulaşmıştı. Oralbay burnunu temizlemek ister gibi tısırdayarak olduğu yerde dönen atının üzerinden tek hamlede iner inmez Kerimbala türkü söylemeyi bıraktı. Yiğit, ayın mecalsiz ak nurundan doğmuş gibi, buğu ile nurun huzur verici uyumundan peydah olmuş gibiydi.

      Oralbay hızlı adımlarla altıbakanın yanına geldiğinde pek fazla bir şey söylemeden sadece gönlüyle, görünüşüyle ve hareketleriyle “geldim işte”, “gördün mü” der gibiydi.

      Kerimbala hiç kimseden çekinmeden geldi, yiğidin elini tuttu, parmaklarını sıkarak altıbakana çekti.

      Oradaki kalabalık sevinçle karışık merak duyguları içinde sırayı iki türkücüye verdi.

      Oralbay “eridi gönlüm ak didarını görünce…” diye başladı, Kerimbala sesiyle bezeyerek peşinden söyledi. İkisinin özlemle dolup taşan yüzleri ay altında akpak olmuş, telaşlı bir heyecanla parlıyordu. Sanki abdal ağabeyleri unutulmaz Birjan yanlarına gelmiş, “eşinle ağar”25 diyerek erkeklik duasını etmiş ve bütün zorluklara karşı cesaretle adım attırmış gibiydi.

      Kerimbala ve Oralbay pek çok türkü söylediler. Birbirini özleyen ve eleme gömülen yürekler sözle dile getiremeyecekleri dertlerini ve sırlarını birbiri peşi sıra söyledikleri türkülerle ifade ettiler. Bazen sıra alıp birbirini dinleyerek, bazen ayrılamayarak, meraklarına kanamayarak ve mahcubiyetle söylediler. O türküler ikisini kendinden geçirerek akıllarını ve iradelerini de aldı… Geleceğe yönelik hayata ilişkin kararlarını da verdirdi.

      Abılğazı iki gencin yüzlerine uzun uzun baktıktan ve ahenkli türkülerini dikkatle dinledikten sonra “şu ikisini ancak ölüm ayırır” düşüncesine gelmişti.

      Kendisi Akimkoca’nın hanımı Kapala ile arkadaşça oyunlar oynardı. Hakikaten yaşları da Akimkoca ile birbirine yakındı. Bu akrabaları ile daima karşılıklı saygıya dayalı iyi ilişki içindeydi. İşte bu ağabey bu yengeyle birkaç cümlelik konuşma neticesinde çabucak anlaştı, bütün gençleri kendileri yönetmeye başladı ve Kerimbala ile Oralbay’ı baş başa bıraktı.

      Oralbay Kerimbala’nın ince belini sarıp sımsıkı kucaklarken kendisinin bu gece niçin geldiğini anlatmaya başlamıştı. Kerimbala çok konuşmadı:

      – Canım, ziyalım, dedi ve ateş gibi yanan yanaklarını yiğidin yüzüne yapıştırdı. Gözleri yaşlıydı. Bir süre sonra gözyaşını yutar gibi oldu, boğazını temizledi, bütün dünyaya küstüğünü söyledi:

      – Seninle benim başıma, Allah’ın sarartıp solduracağı gazap günü geldi yahu! Fakat aklım bin bir düşünceye bölünse, şuurum başımdan gitse de senden ayrılma imkânım yok. Niye geldiğini anladım. O gün bundan söz ettiğinde “utanç verici” diye düşünmüştüm. Artık kendin bilirsin… Başla! Biz de onların neslinden değil miyiz?

Скачать книгу


<p>25</p>

Eşinle ağar: “Saçlarınız birlikte ağarsın”, “bir yastıkta kocayın” anlamında hayırlı dua.