Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser. Samet Azap

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser - Samet Azap страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser - Samet Azap

Скачать книгу

Öyküde Bakış Açısı ve Anlatıcı

      2.1.1.1.1 Ben Bakış Açısı ve Anlatıcı

      Bir bireyin tasavvuru, öznel penceresinden algılanan ilişkiler ağından oluşur. Birey kendi varoluş tarzını, bakış açısına sinen deneyim ve kendine özgü simgeler yoluyla dışa vurur. Deneyimler, o insanın ruhuna akmış olan acıların, sevinçlerin, düşüncelerin ve yaşam tasarımlarının birleşik bir kümesidir. Bahçe metaforu ile anlatılabilecek olan deneyimler, yazar/şairin sözcükleri vasıta kılarak insanlığa kendi bireysel deresinden akıttığı suların birleşerek insanlık nehrini ve evrensel varlığın denizini doldurur. Okur ise o sulardan kendi kapasitesi oranında dolarak, kendisi bir damlaya, dereye, nehre ya da denize dönüşebilir.

      İncelenen öykülerde, “ben” bakış açısıyla, bir kişinin gözünden zihne damlayan insanlık tecrübeleri aktarılır. Ben, bir sınır çizer ve anlatıcının sadece kendi sözleri yoluyla yalnızca kendine özgü yorumları okura taşır. İçtenliğin en fazla yansıdığı anlatıcı bakış açısı olarak, duygunun, düşüncenin doğrudan onları yaşayan, onlardan etkilenen kişi tarafından sunumunu sağlar. Aynı zamanda, anlatıcının kimliğini, kişiliğini ve iç dünyasının da izlerini sürmeyi mümkün kılar.

      Ben anlatıcı bakış açısında 1. tekil anlatıcı, anlatının merkezinde olduğu için öykünün başkişisidir. Ben anlatıcı, kurgunun esas belirleyici unsurudur ve “kurgunun odağında yer aldığı için anlatı unsurlarının tanımlanmasında birinci derecede rol oynar.”20 Öyküdeki tüm olaylar “ben”in etrafında döner, ben doğrudan ya da dolaylı olarak her türlü etkinlikle iletişim halinde olmak zorundadır; bu yüzden, öykünün anlamlandırılmasında “ben”in yolculuğu önemli yer tutar.

      Tölögön Kasımbekov’un “Memleket21 öyküsü bir çocuğun memleket hasreti ve ben/kahraman anlatıcının çocuğa yardım elini uzatması üzerine kurgulanır. Öykü, anlatıcı ile onun çevresinde ana olay örgüsüne ve izleksel yapıya ışık tutacak ilişkiler ağı etrafında döner. Öykünün ben/kahraman anlatıcısı Tilegen, esas işi insanlara hayatı öğretmek olan sıradan bir öğretmendir. Tilegen, Kırgızistan’ın Akcol şehrine doğru yola çıkar; dinlenmek için yol üzerinde kurulu olan boz üye (Kırgız otağı) uğrar. Orada uzaktan tanıdığı Seyde teyze ve oğlu Satıkul’a rastlar. Satıkul, Tilegen ile birlikte doğduğu yer olan Akcol’a gitmek için içinde karşı konulamaz bir arzu duyar;“ben yola çıkacaktım Satıkul da “ben de gideceğim” diye peşimi bırakmadı.” (H.M, s. 4) Ancak küçük bir çocuk olan Satıkul’u annesi bırakmak istemez ve bu da ben anlatıcının içsel geriliminin başlangıç noktasını oluşturur; “ben ne yapacağımı şaşırdım. Kimi haklı göreceğim konusunda iki arada bir derede kaldım. “Bırak beni, seni götürmeyeceğim” diye Satıkul’u mu kendimden uzaklaştırsam, kız çocuğu değil Satıkul’u düşünmeyin” diye ninesini mi üzsem.” (H.M.: 4) İkilem yaşayan Tilegen, Satıkul’un ağlamasına ve ısrarına dayanamaz. Macera, Tilegen ile Satıkul adlı çocuğun eşikten dışarı ilk adımı atmalarıyla başlar. Roland Barthes’a göre anlatılarda önce çıkan, “ben, neredeyse bir kişileşmiş güçler çokluğudur, bu güçlerden kâh biri kâh öbürü ön plana çıkar ve Ben’in görünümünü alır.”22 Barthes’ın da belirttiği gibi anlatıcı ben öykünün merkezinde olmasına rağmen öyküde Satıkul’un ruhsal durumu da önemli bir yer tutar. Vatanın kutsiyeti Satıkul’un aidiyet duygusuyla anlam kazanır.

      Öykü boyunca Kırgızistan’ın güzelliklerinin etraflıca tasvir edilmesi de yazarın vatan algısının göstergesidir. Ben anlatıcı Tilegen bu bağlılığı ve hayranlığı şu şekilde dile getirir; “tek başıma Ak-Suu tarafından geliyordum. Etrafım dağlarla çevrili rengârenk binlerce çiçekler, sıçan bile geçmeyen sımsıkı yerleşen yemyeşil otlar. Her yerde birer ceviz ağaçları, akağaçlar yerleşmiş. Ormanın en yüksek tepelerinde masallardaki pehlivanların kılıcı gibi ince çam ağaçları yükseliyor” (H.M.: 2). Doğanın güzelliği karşısında büyülenen ben anlatıcı ruhsal olarak aidiyet duygusuyla ancak yaşadığı topraklarda kendini huzurlu hisseder. Tabiat bu noktada erginleştirici, dinginleştirici yönüyle görülür. Tabiatın insan ruhunu dinginleştiren boyutuyla kendini kozmosun büyülü dünyasına bırakan ben, varoluş yolculuğunda masal ile gerçek arasında bağlantı kurar. Mekânın insanın psikolojik durumu üzerindeki olumlayıcı etkisiyle Tilegen yaşadığı coğrafyanın güzelliğine dikkati çeker.

      Tilegen, öykü boyunca kendi edimini gerçekleştirmesi yanında varoluş sancısı çeken küçük yaştaki çocuğun da dolayımlayıcısı konumundadır; “kalbim ezildi. Çocuğu kaldırıp, alnından öptüm. Hayatın kötülüklerinden haberi olmayan çocuk; arkadaşlarını, akrabalarını, kardeşlerini, ilk defa göbeği kesilen, kanı akan, ilk adımını attığı memleketini özlüyor. Böyle bir çocuktan sadece köy halkına değil de bütün Kırgız’a faydalı olacak insan çıkacağı belli.” (H.M.: 6) “Ben”den “Biz”e geçişin ifadesi olan bu cümleler, Tilegen’in yurtsuzluk itkisi çeken çocuğa yardım eli uzatmasını ve özelden genele bir çıkarımın sonucudur. Küçük bir çocuğun memleket özlemi ‘anlatıcı ben’in bakış açısıyla kurgulanarak aktarılır, çocuğun kişisel gelişimi ve memleketine olan duyarlılığı, Kırgız halkının geleceğini kuracak önemli insan olma inancını arttırır. Birey olma edimini yaşamı deneyimleyerek öğrenen insan; duygu, düşünce ve davranışlarıyla kendi oluşunu gerçekleştirebilir.

      Kırgız toplumunun çağın modern ilerleyişini yakalama arzusu, kendilik değerlerine sahip bireyler yetiştirebilmesiyle mümkün olur. Mekânın insan ruhuna sinen yüzüyle birey, içinde yaşadığı topraklarla bütünleşerek kendi olma deneyimini yaşar. Doğduğu topraklara karşı kendini borçlu hissetme gereği öncül olarak birey, içinde yaşadığı toprakların ruhunu doğru okuyabilmeli, kendi hikâyesiyle toprağın hikâyesini birleştirebilmelidir. Satıkul’un toprakla bütünleştirdiği kendi hayat hikâyesi, o topraklar için canını veren şehit babasından farklı değildir. Satıkul’un öyküde ismi geçmeyen babası, savaşın kurban aldığı canlardan biridir. Öyküde çok fazla açımlanmasa da onun kahraman bir kişi olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Satıkul da babasından aldığı bu vatan sevgisini yüreğinin derinliklerinde hisseder, onun soylu ruhu ancak doğduğu topraklara gittiğinde rahatlar.

      2.1.1.2. Öyküde Zaman

      İnsanın varlığı, birkaç uzamın bir arada bulunmasıyla mümkündür. Bunlardan ilki, insanın kendi varlığını onayan ve ispatlayan başkalarının, yani bir toplumun mevcudiyeti; ikincisi, yaşamının tarihsel bir süreç içindeki konumunu belirleyen, öncesi, sonrası ve şimdiki anı ile öncül ve ardıl nesillerle ilişkisinin zamansal boyutu; üçüncüsü ise aidiyet duygusunun temelini atan ve insanın nesnesel varlığını bir konuma göre şekillendiren/anlamlandıran mekândır. Uzamdan bağımsız düşünülemeyen zaman, içinde bulunulan hayatın merkezkaç kuvveti olarak hayatın devamını önceleyen bir güçtür.

      Bir anlatıda zaman, yazarın tarihsel bir kimlik kurmak adına, kişilerini içine yerleştirdiği en önemli anlam(landırma) yapı taşlarından biridir. Zaman ve uzamın ilk ve belki de “öncelikli işlevi anlatının ruh haline katkıda bulunmaktır,”23 çünkü zaman, anlatının üzerine oturacağı ana anlam dizgesi ya da omurgayı oluşturur. Günlük

Скачать книгу


<p>20</p>

Mutlu Deveci, Ferit Edgü Anlatılarında Yapı ve İzlek, Akçağ Yayınları, Ankara, 2012, s. 47.

<p>21</p>

Öykünün orijinal Kırgız Türkçesi adı; “Tuulgan Cer”dir. Öykü Türkiye Türkçesine “Memleket” adıyla çevrilmiştir.

<p>22</p>

Roland Barthes, Romanın Hazırlanışı 1 Yaşamdan Yapıta, Çev. Mehmet Rifat-Sema Rifat, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 96.

<p>23</p>

Seymour Chatman, Öykü ve Söylem Filmde ve Kurmacada Anlatı Yapısı, Çev. Özgür Yaren, De Ki Yayınları, Ankara, 2008, s. 132.