Bu Toprağın İnsanları. Rahmi Ali

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bu Toprağın İnsanları - Rahmi Ali страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Bu Toprağın İnsanları - Rahmi Ali

Скачать книгу

ancak tütün tüccarları tütün almaya geldiklerinde, bir de “tütün kalkımlarında” görülürdü. Köye “tütün satımları başlamış” haberi geldikten birkaç gün sonra çınarın altına birbirine benzer iki üç otomobil gelirdi, içlerinden düzgün kıyafetli, ayakkabıları boyalı, Fransız beresi giymiş, parlak meşin çantalı adamlar çıkardı. Köydeki tütün simsarları zaten onları beklerdi, sonra oradan ayrılıp kahvelere ve bazı simsarların evlerine giderlerdi… Köyün erkeklerinde büyük bir telaş başlardı, kahveden kahveye, evden eve koşuşup dururlardı, tütünleri ucuz gidenler üzgün bir şekilde evlerine dönerler, iyi bir fiyata verenler oldukça keyifli görünürlerdi. Haftayı geçmez, koskoca “hamal kamyonları” gelirdi çınarın altına, evlerden denkler taşınırdı. Bazı haremlerden alınıp omuzlarda kamyonlara taşınan denklerden “göbek verip” patlayan, dağılanlar olurdu. Babaları (Semerci Recep) işini bırakır, ben Cura Salimlere gidiyorum, derdi, denkleri bir elden geçirip sicimleri yeniden sıkıp bağlayacağım; “fukara” beceremiyor, her yıl birkaç dengi daha yolda dağılıp gidiyor; tamam mı?

      Güneşli bir mart günü, erken erken “Koca Çınar”ın oraya, derenin kıyısına arka arkaya iki “hamal kamyonu” geldi, yanaştı; önce hamallar atladı yere, sonra şoförler ağır hareketler ve bembeyaz çiçekler açmış erik ağaçlarına merakla bakarak çınarın altındaki banka doğru ilerlediler… Evleri yakın bazı mahalleliler, iki tütün simsarı da oradaydı, biri elinde liste, yakın evlerin birinin harem kapısından içeri girdi. Tamam mı Şerif Aga, her şey hazır mı, tamam dedi içeriden bir ses, sonra gençten biri omzunda düzgün, çulları yeni, sicimle sımsıkı bağlanmış kehribar renkli bir denkle kapıda göründü, arabanın arka tarafında bekleyen hamal, buraya getir, dedi. Kamyonlara yakın evlerden sırayla durmadan denkler taşındı, hamallar denkleri tertipli bir şekilde yerleştiriyorlardı. Sıra Terzi Hayriye”lerin denklerini taşımaya gelmişti, düzgün, yepyeni çullar, yepyeni sicimler; Semerci Recep karşıda saçağın dış tarafında oturuyordu; büyük oğlu denkleri görünce, baba, sen öyle-böyle diyorsun ama Sali Aga’nın denklerine bak; sanki aynı kalıptan çıkmışlar gibi… Semerci Recep şöyle bir baktı oğluna, hadi bırak şu “felfezi” (beceriksizi) dedi, sabah sabah söyletme beni; o yatsın-kalksın geline dua etsin; Hayriye o haneye gitti, o hane “hane” oldu, iki yakası bir araya geldi; yoksa o felfeze kalsaydı o denklerden hiçbiri kamyona dağılıp bozulmadan gelmezdi. Oğlu içinden gülerek saçağa girdi, kardeşi hareme ateş yakmış, çıtlık ağacı dallarını yalımlara tutuyor, sonra bükerek “sürgü”yü yenilemeye çalışıyordu; gelinin biri evin ön saçağında büyük bir tepside biber kızartıyor, diğeri de denklerden boşalmış tahtalığı süpürüyor, ardından ıslak, büyük bir bezle tahtaları siliyordu.

      Kamyonlar yüklendi, denklerin üstü çadırlarla örtüldü, bir güzel, sımsıkı bağlandı, hamallar kasaların ardında, arabalar homurdanarak çınarın altından ayrıldılar; simsarlar tütünleri kaldırılmış olanlara; tüccarlar akşama gelecekler, Nedim’in kahvesinde paraları verecekler, dedi, herkesin haberi olsun. Semerci Recep’in büyük oğlunun sesi duyuldu: Baba, Saniye diyor ki, sor bakalım babama, taze ayran getireyim mi, diyor. İyi olur, dedi Semerci Recep, siz gazozla, portakalla doldurun midelerinizi, ayran gibisi var mı?

      Bir akşamüstü, “Koca Çınar”ın altına bazı arabalar geldi, arabalardan elleri çantalı, koltukaltlarında dosyalar, bazı kravatlı, şık giyimli adamlar indi; okulun bahçesine doğru ilerlerdiler. Okulun en büyük sınıfı bu iş için donatılmış, masalar, sandalyeler yerleştirilmiş, bir lüks lambası da tavana asılmış, ortalık gündüz gibi aydınlanmıştı. “Banka, tütün paralarını vermeye gelmiş” sözü kulaktan kulağa evden eve kısa zamanda yayıldı, insanlar yollara döküldü. Daha çok erkekler, bazı dul, kimsesiz kadınlar salonda bekleşiyor, içerden bir kâtip kendisine para verilecek kişilerin adlarını okuyordu:

      “Sali oglu Bekir”

      “Mumin oglu Husein”

      “Molla Bekir Oglu Hasan”

      “Sadık Aga Oglu Recep”

      Sırada bekleyen gençlerden biri: Bu kim yav, dedi. Öteki güldü, abe “Semerci Recep” dedi, büyük oğlu onun “koçanını da”5 ekiyor; o sırada kalabalık arasından bir ses, “paron” dedi, odaya doğru yöneldi; Semerci Recep’in büyük oğluydu, banka müdürü, “pu ine o baba su”6 dedi gülümseyerek; oğlu, bacakları ağrıyor, dedi. Eline hanenin yıllık masraflarını karşılayacak kadar para alanların yüzleri gülüyor, evlerine aceleyle gidiyorlardı.

      Az para alanlar, geçim sıkıntısı çekenler belliydi, gülseler bile zordandı bu gülmeler, bazıları ise nerdeyse bankaya borçlu kalacaklardı, paraları veren kâtip, sen önceden çok para almışsın, derdi üzüntüyle; ben ne yapayım…

      Semerci Recep’in oğulları eve gidince paraları evin içinde yeniden saydılar, anaları, hanımları, Semerci Recep, torunlar hepsi oradaydı, en çok sevinen de çocuklar…

      “Baba, bana bir ‘kamyoncuk’ alacağız…”

      Ortaokula giden kız: “Bana da sugeçirmez bir palto” lazım, dedi, sonra arkadaşımın birinde Yunanca ansiklopediler gördüm, onlardan da lazım bana…”

      İki gelin de gayet şendiler: “Eee, dediler, bize bu sene bayramlık elbise yok mu?” Kayınvalideleri şakayı kavramamıştı, işi ciddiye aldı: Ne demek, kızım, dedi, bu tütünü siz işlediniz, elbette istediğinizi alacaksınız; olur mu öyle şey, çocuklar ve gelinleri güldüler. Semerci Recep, hepsi olur, dedi, yeter ki sağlık hoşluk olsun; ben de bir şey diyeceğim, hepiniz dinleyin; diyorum ki bu para iyi bir para zamanımıza göre; ben de biraz yardım ederim de iki kardeş bir araya gelip küçük bir traktör alın. İki kardeş, bu da nereden çıktı der, gibi şaşkınlık içindeydiler ve içlerinde birden büyük bir “bayram sevinci” oluştu, kendilerini güzel bir rüyanın içinde buldular… Büyük oğlu o kadar büyük bir sevinç içindeydi ki, babasına takılmadan edemedi: Baba, yoksa sen de Sali Aga gibi küp bir şey bulmayasın? Aklınıza yattıysa, bu iş olur, dedi babaları; yalnız benden başka bir şey beklemeyin, sorun, soruşturun, acele etmeyin, gidip yüreğinize yatan bir traktör ve diğer düzenlerini de alın… Sonra hepsini sevgi ve biraz da şefkatle süzdü; abe siz babanızı –karısını göstererek- hep bu “kaşık düşmanının” gözüyle mi görürsünüz, yok, beygirle gezmekten, bıyık burmaktan başka bir şey yapmamışım, evlatları –el âlem içinde- rezil zebil olacaklarmış… Karısı da keyifliydi bu akşam, “hadi hadi çok bilme” dedi, öyle değil mi, bizi Allahın o sıcaklarında tarlalarda yalnız bırakıp beygirle rakı içmeye gitmedin mi; ha, doğruyu söyle bakayım; çocuklar dâhil, hepsi güldüler…

      Aradan birkaç ay geçmedi, bir gün, tam öğle vakti, Semerci Recep’in harmanlığına kırmızı renkli, pırıl pırıl Ze-tor marka bir traktör yanaştı. Acente sahibinin özel arabasında Recep’in iki oğlu, traktörün üzerinde de Yunanlı, teknisyen bir genç; teknisyen genç, ben yarın gelip size göstereceğim, dedi, anahtarları al, eve bırak, hiç kimse ben biliyorum, diye traktöre binmesin… Onlar ayrıldıktan sonra camiye gidenler oradan geçtiler, hayırlı olsun, dileklerinde bulundular, büyük gelin bir tablaya lokum doldurmuştu, gelenlere ikram etti. Küçük gelinle kızı da geldi, merakla traktöre baktılar, Semerci Recep de birazdan geldi, baktı, hepimize hayırlı olsun, dedi, inşallah yakın zamanda bu “mereti” kullanmasını öğrenirsiniz de öküzler de çileden

Скачать книгу


<p>5</p>

tütün ekme ruhsatı

<p>6</p>

baban nerede