Ay ile Ayşe. Murtaza Şerhan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ay ile Ayşe - Murtaza Şerhan страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ay ile Ayşe - Murtaza Şerhan

Скачать книгу

fevc fevc akan çocukların arasında ben de vardım. Öğretmen beni kabul etmeyip geri çevirdi. Niye geri çevirdiğini hatırlamıyorum. Sınıftan çıkartıp eve gönderdi. Hala hatırımdadır, 1937 yılında Murtaza tutuklandığında bu öğretmen tanıklık etmişti. Sonradan aklımı biraz kurcaladığımda hatırladım. Bana da, halk düşmanının çocuğu demişti. Ağlayarak eve doğru gidiyordum. O esnada önüme Noha amcam çıktı.

      “Kim ilişti sana?”

      “Kimse…”

      “Eee niye ağlıyorsun o zaman?”

      “Öğretmen okula almadı.”

      “Hangi öğretmen?”

      “O işte, o…”

      Ben ismini söyleyemedim. Zaten hıçkıra hıçkıra ağlamaktan konuşamadım.

      “Gel.” dedi Noha başımı okşayarak.

      Yol üzerindeki dereyi geçerken kum kaynağından çıkan pınara götürüp elleriyle elimi yüzümü iyice yıkadı. İhtimal, biraz pislenmişimdir. Cebinden mendili çıkartıp yüzümü silerek temizledi. Biraz uzamış saçlarımı sulayarak kendi tarağıyla düzeltti. Elimden sıkı sıkı tutarak sınıfa geri götürdü. İri yarı kaba öğretmeni bir kenara çekip konuşmaya başladı. Biraz tartıştılar. Öğretmen, sinirli bir şekilde:

      “En arkadaki sıraya geç otur.” dedi. Ne defterim ne de kalemim vardı ama ben ilk defa talebe olarak sınıf sırasına oturdum. Noha amcam, komsomolların yani komünist partisinin genç kolunun başkanıymış. Öğretmen, başkan olan Noha’nın dediklerine bir şey diyememiş.

      Ertesi gün Noha amcam bana Borandı ilçesinden alfabe kitabı, defter, siyah kurşun kalem, renkli kuru boyalar getirdi. Ayşe, eşyalarımı içine koyacak çantayı kumaştan dikmişti. 1941 yılının sonbaharında Noha’yı askere götürdüler. Alnı açık, ay yüzlü, yakışıklı bir delikanlıydı. Mamıt dedem gözyaşlarıyla sakalını ıslatarak ağlıyordu. Onun bu kadar üzüldüğünü gördüğüm ilk, o andı.

      Ondan sonra Orha’yı da götürdüler. Orha, daha evvel Fin Kış Savaşı’ na katılmıştı. Bu sefer Mamıt dedem, hıçkırıklara boğuldu. İki oğlunun ardından dönemeyeceklerini hissetmiş gibi uzun süre ağladı. Son mektup, Kurlandiya Kuşatması’ nda olan Noha’dan geldi. Ondan sonra haber kesildi. Şimdi elimde ortadan yırtılan yarım resmi var. Asker üniformalı. İnsan bu kadar necip olur.

      Bana bakıyor. Dili yok. Ben altmışı geçtim. Yaşlandım. O hâlâ genç, delikanlı duruyor. Evlenemedi bile. Nesli de yok. Hiç olmazsa kâğıtta ismi kalsın diye romanıma kattım. Akrabalık merhametine az da olsa karşılık vermeyi düşündüm, elimden gelen iyilik bu kadar.

      Allah imanınızla necat buldursun, amcalarım.

      KAMKA

      On yaşıma yaklaşmıştım. Savaşın ikinci seneye geçtiği zamandı. Siyah keçimiz tarladan dönmemişti. “Birisinin ahırına mı girdi?” diyerek Ayşe ile birlikte dere kenarında ayakta duran evleri gezdik. Bulunmadı. Derenin tüm köşe kıyısına kadar baktık. Yine de yoktu. Geceleyin Ay gözüktü. Ayşe Ay’a kederlenerek baktı:

      “Üç yetim çocuğuma merhametin yok mu? Hangi günahı işlediler onlar?” diye hıçkırıklara boğuldu. Ay konuşmadı. Ay’ın zayıf ışığıyla Ayşe’nin gözlerinden akan yaşlar parladı. Siyah keçi kaygısı ahir zaman gibi ağır olduğunu hissedip yüreğim ağrıdı.

      Sabah hayvanların tarlaya çıkma zamanı gelince, Ayşe ile birlikte yine siyah keçiyi aradık. Her evden koyun ve keçiler seyrek seyrek çıktılar. Eşeğe binen pat burunlu Eralı dede onları bir araya getirip tarlaya yöneldi.

      “Siyah keçi nerede?” diye Ayşe sordu.

      “Kayınço, siyah keçi yere mi battı? Nerededir?”

      “Allah Allah! Hâlâ bulunamamış mı?” diye ihtiyar şaşırdı.

      “Şimdi ne yapacağız?”

      Derenin öbür tarafında yerleşen evin yanından:

      “Ayşe! Kızım!” diye zayıf bir ses duyuldu.

      Basık evin kapısının önünde alçak sandalyede Kamka oturuyordu. Ayakları çok eskimiş kaftanla sarılıydı. Kam-ka malul idi. Güneşin gözü görünse, kapının önüne geçer, taş kesilir otururdu. Onu da kapıya kadar gelini Münire getirirdi. Kamkaların evi derenin doğu tarafında, bizim ev ise batıdaydı.

      Kamka iğne ipliğe dönen elleriyle çukuruna kaçan yorgun bakışlı gözlerine siper ederek:

      “Ayşe, dünden beri ne arıyorsun öyle?” dedi.

      “Ah, nineciğim! Murtaza’nın kemiklerini mi arıyorum sanki. Siyah keçiyi arıyorum.” dedi Ayşe ah u efgan ederek.

      “Hay Allah! Şu keskin acı acı konuşan dile bak!” dedi Kamka yorgun haliyle.

      “Benim dilim acı olmasın da kimin acı olsun ki? Yavrulanmak üzere olan yapayalnız keçim kayboldu. Doğarsa, bu sefer çocuklarımın damakları yumuşar diye düşündüm. Bunlar süt görmeyeli çok oldu.”

      Kamka:

      “Hey yalan dünya!” diye ah çekti. “Zamanında zengin olan aile evladının açlık çekmesi ne kadar dehşet. Kayınvaliden Künıkey zengin bir kadındı. Millete her zaman ziyafet verirdi. Jolan-Janıs boyundandı. Zengin Berdımbet’ten dul kalmıştı. Senin kocan Murtaza beyaz ata biner, nerede düğün, nerede kökpar yani milli atlı spor oyunu, işte oralarda bulunurdu. Şimdi onların nesillerinin bir kaşık sütten mahrum kalmalarına kim inanır…”

      “Ya canım nineciğim, kahrolası şu zenginlik hakkında konuşma, lütfen. Münire pancar toplamaya mı gitti? Sen onu söyle.”

      “Evet, az önce gitmişti, beni buraya oturttu.”

      “Ben de gidiyorum. Yoksa şu Tasbet yine anne-babama küfrederek canımı burnumdan getirmeye kalkar.” dedi Ayşe.

      Tasbet dediği adam tarlada çalışanların başıydı. Münire hanım, Kamka’nın geliniydi. Çocuğu yoktu. Kocası Musa’yı Murtazalarla birlikte tutuklayarak götürmüşlerdi. Malul ihtiyar kadına öz evladı gibi bakardı. Kamka’yı çocuk gibi kucağına alır kapıdaki sandalyeye oturturdu. Allah çocuk nasip etmemiş. Böyle bir kadına çocuk vermemesi ne kadar da acı. Çocuğu, seksen yaşını geçmiş felçli bir ihtiyar kadındı. Her gün ihtiyar kadını dışarıya çıkartır, kapının önüne oturtur, sonra kolhoz yani tarım üretim kooperatifi işlerine giderdi. Sabahtan karanlık çökene kadar çalışırdı. Kamka, sandalyede hareket etmeden beklerdi.

      Şimdi de oturuyordu. Tanrı dağlarına doğru gözünü dikmiş bakıyordu.

      “Siyah keçiyi hastalık kaptı. Şimdi arayacak gücüm yok. Pancar tarlasına gidiyorum.” dedi Ayşe.

      Ben Kamka’nın yanında kaldım. Giderken Ayşe arkamdan yumruklayarak:

      “Evde

Скачать книгу