Tanrı Dağından Sesler. Samet Azap

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tanrı Dağından Sesler - Samet Azap страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Tanrı Dağından Sesler - Samet Azap

Скачать книгу

bilmezler, Kırgızları hiç tanımazlar bile. Fakat Dalay Lama Kırgızistan deyince anladı galiba. Kırgızistan’da düzenlenen arkeolojik kazılarda Hindu anıtlarının bulunduğunu söyledi. Eğer Kırgızlar, Kırgızistan’da kazılıp bulunmuş anıtları esas alarak bir konferans düzenlerse, o zaman memnuniyetle ülkemizi ziyaret edeceğini söyledi. Dalay Lama o zaman 84 yaşında idi.

      Konuşmadan sonra Askar ile ikimize beyaz bant taktı. Bizi yanına alarak fotoğraf çektirdi. Dalay Lama, Bombey’e gideceğini söyleyip bizimle vedalaştı.

      Dalay Lama’nın bulduğu tavsiyesini dikkate alarak bizi Drahsalam Bölgesine götürdüler. Orada yirmi binin üzerinde Tibetli bulunuyordu. Biz oraya gidip Arhat eserimin tanıtımını yaptık. Drahsalam’daki Dalay Lama’nın oturduğu sarayı, ofisi gezdik. Drahsalam, Hindistan’ın Dalay Lama’ya bir armağanı olduğunu ve Dalay Lama’nın tüm şehre sahip olduğunu öğrendik. Drahsalam şehrinde toplam 40 bin kişi yaşıyorsa, bunun yarısı Tibetlilerdi.

      Orada eserimin tanıtımını yaptık. Tanıtımdan sonra eserimi İngilizce’ye çevireceklerini ve İngilizce’den Tibet diline hemen aktaracaklarını söylediler.

      Şu an eserimi çeviriyorlar. Çeviriyi bitirdikten sonra bana mektup yollayacaklar.

      Ben Kırgızistan’a döndükten sonra ülkemizde bulunan Hindu Kuruluna gidip Dalay Lama’nın söylediklerini ilettim. Bildiğim kadarıyla, kurulun başkanı şu an arkeolojik konferans düzenleme projesi üzerinde çalışıyor olmalı.

      Arhat romanından sonra ben iki roman daha yazdım: Erika Klaus’un On Üç Kadamı (Erika Klaus’un On Üç Adımı) adlı romanımın tanıtımını Londra’da yaptım. Bu eserim önce Rusça yazıldı sonra İngilizce yayımlandı. Romanın Kırgızca tercümesi ise henüz yok. Burada şu tesbiti yapmak gerekir. Bizde, Kırgızistan’da bir dilden diğer bir dile edebi eseri hızlı çeviren mükemmel tercümanlarımız çok az. Hatta şu an için yoktur. Eseri önce Kırgızca yazıp, onu Rusça’ya aktarıp, sonra da İngilizce veya Türkçe’ye çevirttirmek uzun sürerdi. Bu nedenle işi uzatmamak için romanı Rusça yazarak hemen İngilizce’ye çevirttirdim. Bu işimi çok kolaylaştırdı. Şu an 70 yaşının üzerinde bir ihtiyarım. Benim için işi uzatmak yanlış olurdu.

      Erika Klaus’un On Üç Kadamı adlı eserimin tanıtımı Londra’da yapıldıktan sonra tanıtımcılar, Ağustos’ta Kırgızistan’a gelerek eserimin tanıtımını burada yapacaklarını söylediler.

      Bu eserden sonra ben Şahidka adlı bir romanımı Kırgızca yazdım. Bu eserim Rusça ve İngilizce’ye de çevrildi. Eserimin İngilizcesi Kasım’da Londra’da yayımlanacak. Seneye Arhat adlı eserimin yeni baskısı Londra’da çıkacak. Bundan başka Norveç’te ve İsveç’te de yayımlanması planlanıyor.

      Şunu da belirtmek istiyorum. Ben Cengiz Aytmatov’un 85. yıl dönümü için bir eser yazıyorum: Makalelerim, Röportajlarım ve Anılarım… Aytmatov’la 40 yıl iç içe çalışıp arkadaş olduğumuz için onun hakkında bir eser yazmayı düşündüm.

      S.A.: Böyle bir eserin yazılmasını okurlar sabırsızlıkla bekliyorlardır. Sizi eskiden Cengiz Aytmatov’a benzetip de onun yerine ağırladıkları hakkında duyduklarımız doğru mu? O olaydan bahsedebilir misiniz?

      K.A.: Evet doğru. Aynen öyle bir olay yaşadım. Sovyetler döneminde Sri Lanka’ya bir Kongre’ye gittim. Uçaktan inince beni çok samimi karşıladılar. Sri Lanka’nın Başbakan bizzat kendisi beni karşıladı. Beni güzelce ağırlamaya devam ettiler. Ben de içimden, “kendi memleketimde bile o kadar iyi tanınmamama rağmen beni burada ne güzel tanıyorlar.” diye sevindim.

      Sonra Kongre başladıktan sonra herkes bana bakmaya başladı. Ben de “bunlar bana niye öyle bakıyorlar?” diye şaşırarak arkama dönüp baktığımda duvarda Cengiz Aytmatov’un kocaman portresinin asılı olduğunu gördüm. Gerçeği ancak o zaman anladım: Uçakta Aytmatov’u beklemişler. Fakat onun yerine Kongreye katılmak için gelen beni portredeki Aytmatov’a benzetemeyerek “bu nasıl bir şey?” diye anlayamamışlar işi.

      Konuşmadan sonra ben “Aytmatov değilim, fakat onun yakın arkadaşıyım. İkimiz akrabayız. İkimizin farkı, tek bir harfte: O Aytmatov ise ben Akmatov’um. Onu ağırlamış gibi olabilirsiniz.” anlamında küçük konuşma daha ekledim. Kongre katılımcıları kahkahalar attı.

      Kongre sona erdiğinde Sri Lanka’ya gelen tüm heyeti yollayıp bir tek beni göndermediler. Çünkü onların C. Aytmatov’a Sri Lanka’yı gezdirmek için düzenledikleri program varmış. Böylece üç gün Aytmatov’un yerine Aytmatov oldum.

      Aytmatov hakkında anılarımdan bir kısmı Fabula gazetesinde yayımlanmıştır.

      Londra’ya gittiğimde çok etkilendiğim bir şeyden bahsetmek istiyorum. Haberlerden, medyadan izlediğimiz kadarıyla İngiltere’yi çok kötü olayların yaşandığı bir yer olarak biliyorduk. Orada eşcinselliğin, uyuşturucu maddeleri kullanmaya izin verilen barların yasallaştırılmış olduğunu duyarak, İngiltere hakkında olumsuz düşüncelere kapılmıştık.

      Ben Londra’ya gittiğimde fikirlerim değişti, çünkü gerçek İngilizlerle karşılaştım. Onların kültürünü, geleneklerini yaşattıklarını, müziğe önem veren halk olduğunu gördüm ve çok bilgili olduklarına kendim tanık oldum.

      Oysa yaşanan tüm olumsuz şeyleri İngiltere-Londra değil, onun hemen yanında bulunan komşu küçük ülkelerin ürettiği ve yaşattığı olaylarmış. O küçük ülkelerin Londra’dan bölünmeleri istenince de onlar kesinlikle bu tekliften vazgeçmişler: “Kraliçe varken biz İngiltere’ye dâhil olmak isteriz…” Yani, tüm komşu memleketler Kraliçeyi çok sayarlar. Kraliçe’nin ailesi altmış yıldır hiçbir olumsuz olaya, iftiraya karışmadı. Hatta oğulları askerde subaylık yapıyorlar. Kraliçe’nin ailesinden hiç kimse yönetime el uzatmadı. Kraliçe ise haftada bir kere kütüphaneyi ziyaret ederek kendisi bir kitap seçip alıyormuş.

      S.A.: Madem Cengiz Aytmatov ile 40 yıllık dostluğunuz var size o günleri hatırlatmak istiyorum. Sizin Cengiz Aytmatov ile yaşadığınız ilginç bir olay var mı? Ondan bahsedebilir misiniz?

      K.A.: Çok ilginç olaylar yaşadık. Onlardan biri: Cengiz Aytmatov, Issık Göl Bölgesinde Çolpon Ata ilçesinde kendi Kıyamat (Dişi Kurdun Rüyaları) adlı romanı üzerinde çalışıyordu.

      Kışın Sovyetler döneminden kalan gelenek olarak burada 31 Aralık’tan 1 Ocak’a geçen gece yılbaşı kutlaması yapılır. Yılbaşı kutlaması yaklaşıyordu. Bu arada Cengiz Aytmatov, benim yılbaşı kutlamasını nerede yapacağımı sordu. Ben de hiç bir şey planlamadığımı, evde ailemle olacağımı söyledim. Sonra “Hadi o zaman ikimiz birlikte Çolpon Ata’da kutlayalım yılbaşını” dedi. Teklifi kabul etmez miyim? O arada yeni araba satın almıştım. O günlerde Jiguli (Lada) mükemmel bir araba olarak kabul edilirdi.

      K.A.: “Cengiz Törökuloviç, satın aldığım yeni arabayla gidelim.” dedim.

      Cengiz Aytmatov: “Nasıl yani, kışın araba kullanmaktan korkmuyor musun?’ dedi.

      K.A.: “Çıke, arabayı kırk yıldır kullanıyorum. Hiç sakıncası yok. Her şey

Скачать книгу