Bozkırın Sesi: Tölögön Kasımbekov. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bozkırın Sesi: Tölögön Kasımbekov - Анонимный автор страница 11
Tölögön Kasımbekov’un “Yetim” hikayesi de kendi hayatından izler taşır. 14 yaşında depremde babasını kaybederek Yetim kalan Kasımbekov annesiyle zor günler geçirir. “Yetim” hikayesi de bu zor günlerin belleksel dışa vurumdur. Baş kişi Kökö adlı bir çocuktur. Anne ve babasını kaybeden Kökö teyzesi Şeker (Şeki) ile birlikte yaşamak zorunda kalır. Ailesini kaybetmesinin yarattığı travma yetmezmiş gibi teyzesinin evinde yaşadığı günler cehenneme dönüşür. Ev bu anlamda dar/kapalı mekân özelliği taşır. Hikâyenin Kart karakterleri Şeki ve dostu Çora Kökö’nün varoluşunu gerçekleştirmesinde en büyük engellerdir. Geleceğini şekillendirmek için okula gitmesi gereken yetim Kökö, Şeki tarafından evinde kurduğu meyhanede çalıştırılır; “bozoyu hazırlayıp hemen evdekilere yöneldi. (Kökö), yamalı, dizleri delik pantolonunu yukarı çekti ve sürünerek eve girdi” (s. 8). Kökö’nün çiğnenen değerleri yanında eğitim hayatı da elinden (ç)alınır. İnsanmekân ilişkisi perspektifinde bakıldığında ev Kökö’nün kendi ol(a)mama durumunu hızlandırarak dar mekân özelliği gösterir. Hikâyede Açık/geniş mekanlara örnek olarak Kökö’nün arkadaşı Rasul’un babası Rayımcan’ın ve ailesinin sıcak yuvasıdır. Kökö’yü evlat edinmeden önce onu yemeğe davet eden ailenin evinde bulduğu sıcak ortam yetim çocuğun öz teyzesinin evindeki kötü muameleyi bir an olsun unutturur; “Kökö evdeki eşyalara yavaşça baktı. Sonra morali yükseldi de konuşmaya başladı; Şey o zaman annem vardı, pilav, mantı, çüçbara (yemek türü) yapıyordu, çok çok lezzetliydi.” (s. 20) Anılarına giden yetim Kökö, annesinin sıcaklığını bu ailede yeniden duyumsar.
Yazarın “Bozkurt” hikayesi diğer hikayelerden farklı olarak kahramanı dişi bir kurttur. Hikâye Yavrularını korumak ve beslenmek için avlanan bir kurt ile sürüsüne zarar veren kurttan intikam almak isteyen çoban arasındaki mücadele üzerine kurgulanır. Yazar anlatıcı, öyküde mekânın kurt ve yavruları için nasıl dar/kapalı mekâna dönüştüğünü şu şekilde ifade eder; “analarının karnı ardından yaşadıkları in bile kendilerine dar gelen yavrular karanlık çuvalın içinde boğulacak hale geliyorlar, çuvaldan kurtulabilmek için çırpınıyorlar, keskin bir sesle bağrışıyorlardı.”30 Varlık alanları tecavüze uğrayan ve hayatları ellerinden (ç)alınan kurt yavruları, yaradılış gereği özgür olma deneyimini yaşayamazlar. Yaşadıkları in”in darlığından sıkılan ruhları, çuvala kapatılmayla daha da sıkılır. Adler’e göre, “özgürlüktür ki, güçlü insanlar çıkarır bağrından; baskı ise öldürür, yıkıma sürükler insanı”31 ve aynı şekilde kurtların da özgür yaşamları ellerinden alınarak, yıkıma sürüklenirler. Hikâyede açık/geniş mekâna örnek olarak bozkurtun doğum yaptığı ini verilebilir; “aradan günler geçti. Dişi kurdun karnı iyice sarkmaya, memeleri kabarmaya başladı. Hareketleri ağırlaşmış, eskisi gibi koşamaz olmuştu. Son günlerde ise neredeyse hiç çıkmıyordu ininden. Ve güzel bir günde dört sevimli kurt yavruladı”32 Bozkurt, yavrularının doğumuyla kendini huzurlu hisseder ve mekân birden genişler.
Kasımbekov’un “İnsan Olmak İstiyorum” hikayesi ise onun yazar olarak tanınmasından önemli bir etkendir. Hikâyenin başkişi Asıl adlı gençtir. Üniversiteyi okumak için arkadaşı Mıktı ile şehre giden ancak Mıktı’nın da olumsuz etkisiyle sınavı geçemeyerek köyüne dönen Asıl’ın köyünde yaşadıkları ve yaşadığı farkındalık hikâyenin konusunu oluşturur. Başkişi Asılbek’in dönüşünde karşılaştığı ruhsal çalkantılı dönemlerinde mekân, kahramanı sıkan/ saran yapısıyla dar/kapalı mekân özelliği gösterir; “ev içi bana değişik geldi. Duvarları kısa, pencereleri küçücük, içi karanlıktı” (s. 28). Evin içinin “karanlık” olması başkişinin yaşadığı hayal kırıklığıyla paralel bir seyir izler. Sınavı kazanamayan Asıl, yaşadığı başarısızlık karşısında babasıyla yüzleşmekten korkar. Her zaman aynı olan evin içi yaşadığı ruhsal çöküş nedeniyle Asıl’a “değişik” görülür. Onun kendini bulduğu içtenlik mekânları tabiatla baş başa olduğu kendi “ben”iyle yüzleştiği anlardır; “güneşin ılık ışıkları etrafı sarmış yüzüme vuruyor. Bütün dünya merhametin kucağında gibi” (s. 45). Cümlesinde de görüldüğü gibi Asıl’ın kendini bulduğu bu anlar, onun ruhunun derinliklerine inmesinde, kendi iç huzurunu sağlamasında yardımcı olur. Hikâyenin sonunda asıl istediğinin İnsan olmak olduğunun farkına varan Asıl kendilik değerlerini keşfetmiştir.33
Yazarın bu dört hikâye dışında kalan on bir kısa hikayesinde ise mekân algısı değişiklik gösterir. Bu hikayelerin kısa olması sebebiyle tek başlık altında incelenebilir. “Kavganın Başlaması” adlı öyküde bile bile ölüme giden Bilgin Darkan’ın içinde bulunduğu çıkmazda kendini gösterir; “kötü niyetli kağanım ben yanlış yapmadım, sevincim benimle gidiyor, üzüntüm kaldı dünyada” (s. 106) söylemi mekânın cehennemleşen yüzünün görüntüsüdür. “Taşa Yazılan Damga” öyküsünde doğanın acımasız yüzüyle karşılaşan birey, çevresel koşulların yarattığı korkuyu duyumsar. Mekân bu boyutuyla sıkıştırıcı/ kuşatıcı yönüyle görülür; “bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Yağmurluğumdan akan su damlıyordu. Ayakkabımıza su dolup, yürüdükçe ses çıkarıyordu. Yağmurun yağması yetmezmiş gibi dolu da yağmaya başladı. Şimşeğin çakması ürkütücü boyuttaydı.”34 Kuşatılmışlığın korkunun ve tükenişin mekânı olan doğa, öykünün başında açık mekân iken bir anda kapalı mekâna dönüşür.35
Bireyin korkularının, acılarının mekânı olan dar/ kapalı mekânlara örnek olarak, “Keder” öyküsünün başkişisi Üsön’ün eşini kaybettikten sonra cehennemleşen dünyasında, karısına olan özlemle yakarışı gösterilebilir; “güzelim! Üsön ağlayarak resmi göğsüne bastı. Can başka imiş, ben hala yaşıyorum. Hayatımın çiçeği, çocuklarımın annesi beni bırakıp, dönmeyecek yerlere
28
“Memleket”, “İnsan Olmak İstiyorum”, “Yetim” ve “Kavganın Başlaması” hikayelerinden yapılan alıntılar ve sayfa numaraları bu baskıya aittir. (Kasımbek, Tölögön.
29
Azap, a.g.e., s. 19-20.
30
Orhan Söylemez-Halit Aşlar.
31
Alfred Adler.
32
Söylemez-Aşlar, a.g.e., s. 104.
33
Azap, a.g.e., 63-64.
34
Tölögön Kasımbek. Cılkıcının Uulu (Yılkıcının Oğlu). Bişkek, 1956, s. 24.
35
Azap, a.g.e., s. 82-83.