Ses Rengi. Marhabat Baygut

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ses Rengi - Marhabat Baygut страница 18

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ses Rengi - Marhabat Baygut

Скачать книгу

göçtüğünde mayıs ayı tüm güzelliğini tüm evlere hediye etmişti…

      ARABA MESELESİ

      – Stalin’in başını ne diye ağrıtıp durursunuz ha? diye İkinci Dünya Savaşı engellisi Arzımbet aksakal küplere bindi. – Vara yoğa karışacağınıza kışlık odununuzu hazırlasanıza.

      – Millet bir olup bir ağızdan ha dese de hâlâ desteğinden vazgeçmezsin değil mi? Şu hâline baksana, iki bacağın kısalmış oturuyorsun. Herkese sözünü geçirip dediğini yaptırmak istersin moruk, dedi Yelemes ihtiyar bir zamanlarda başkanlık yapan Arzeken’in7 söylediklerini sindiremeyerek ve sözleri kalbine saplanmış gibi üzgün bir şekilde yüzünü buruşturdu. – Bacakların sağlamken de tamamen onun tarafında idin zaten?

      – Burada böyle oturuyor olmamız bile muhteşem değil mi? dedi Ojan.

      – Ne kadar savunursanız savunun ölene kadar o bıyıklıyla dalga geçmeyi bırakmam, dedi kütük üzerinde oturan Ürpekbay iyice tamtakır olmaya yüz tutan Konırdağ’ın yamaçlarından gözünü ayırmayıp ve fikrini pekiştirerek taşın üzerine tükürüp – Birileri üzülür diye alttan alıp yalakalık yapacak değilim hiç de. Allah canını alsın, hangi dergiden okumuştum, kesip saklamak istemiştim, Nazar’ın cenazesine acele edince tamamen unutmuşum. Orada şöyle yazmışlar…

      – Bugünlerde gazeten geveze, dergin dedikoducu olmuş hepten, onu ne diye söylersin? dedi Arzımbek eski püskü koltuk değneğiyle karaağaçtan yapılma protez bacaklarını kaşıyarak.

      – Hey gidi günler. Savaştan önce bir güzel patron olup her boku yapmış. Ondan sonra bu herif o diken bıyıklı sövülüp sayılırken koca direğini savunmasın da ne yapsın!

      – Burada böyle oturuyor olmamız bile muhteşem değil mi? dedi Ojan ihtiyar. – Birbirimizi yemeyi bıraksak ya.

      – Yegorov denen asker arkadaşı Stalin’e şöyle bir mektup gönderir: “Ne olur kurtar, bugün yarın kurşuna dizecekler, iftira atıyorlar. Bir kaputun altında yatmış, bir dilim ekmeği paylaşıp yemiştik…” Stalin köpeğin bile yüreğini parçalayacak mektubu memnuniyetle okuyup “Bu gece vurulsun!” diye yazıp imzasını atmışmış.

      – Caniliğe bak sen, zalim bıyıklı!

      – Ne kadar merhametsiz insan ha?

      – İnsan mı?

      – Bunların hepsi doğru mudur, yoksa herkes aklına eseni mi yazıyor acaba?

      – Yeter, kızıl kurt gibi uğuldaşmayıp Şarkakpa’nın saygın ihtiyarları, soylu aksakallar gibi sırayla konuşsanıza.

      – Şu hâlinize bakmaz, gençlere kızarsınız bir de.

      – Burada böyle oturuyor olmamız bile muhteşem.

      – Soylulukta bir değer, ihtiyarlıkta bir hayır kaldı mı diye neden sormazsınız? Zaman değişti, köy bozuldu kardeşler.

      Şarkakpa Köyü’nün toz toprak ve pislikten uzakta bulunan yüksekçe bir yerinde her zamanki gibi akşama doğru toplanan beş ihtiyar grubuna bisiklete binmiş bir çocuk yaklaştı:

      – Dede seni ninem çağırıyor, dedi çocuk bir ayağını yere değdirip. – Karadağ’dan ablam geldi, sabun getirmiş, ninemle ikisi senin gömlek ve pantolonlarını yıkamak istiyorlar.

      Ojan ihtiyar yerinden kalmaya yeltendi, etrafına kibirli bir bakış attı güzelim ata benzemeye çalışarak.

      – Sevindiği şeye bak zavallının, dedi Yelemes ihtiyar arkasına dönüp tükürerek. – Torununa “sen” demeye nasıl izin verdin? Neden “siz” diye kibarlık etmez? Şu karına selam söyle gömlek ve pantolonlarını yıkayıp durmasın, anladın mı? Kışlık kıyafet Eylül’de eskir derler. Biliyorum çamaşır yıkamayı pek sever. Dükkânda kumaş da tükeniyor, onu da düşünsün.

      – Tükenmeyen ne kaldı ki?

      – Hey ya. Sabuna bile babamız askerden gelmiş gibi seviniyoruz.

      Ojan gidince dört ihtiyar kaldı.

      – Karısı var köyde, sabun temin eden kızı var şehirde, bu da mutlu Allah canını almasın, dedi eşi olmayan Yelemes ihtiyar.

      – Gözünü sevdiğim Andropov hiç olmazsa beş sene kalsaydı bizim çektiğimizi kimse çekmezdi.

      – Hey ya, iyi dedin. Bir çift laf etmeden de düzeni kurmuştu, ne yazık ki…

      Dört ihtiyar hep birlikte kısa bir süre sessizce oturdu. Bir an kendilerine doğru gelen yaşlı bir kadını gördüler. Dördü birden yaşlı kadına bakakaldı.

      – Bu hanginizinki? dedi Arzeken.

      – Kim olacak, Kamıtayak Kanımkül’dür. Ayağa kalk Sıpatay bahadır! dedi Yelemes.

      – Yüksekteki eti beğenmeyen kediliğini bırakmazsın değil mi uyanık dostum, diye Sıpatay da Yelemes’e hemen laf yetiştirdi. Karısı bunların bulundukları tepeye yan bakış atıp elini alnına götürerek doğu yöndeki Konırdağ tarafına baktı. Sonra çıplak ayağına giydiği lastik ayakkabısını çıkarıp çakıl taşlardan temizledi. Çarpık bacakları az bir şey gözükünce yaşlılar hep birlikte yere bakar gibi yapılar.

      – Toklularından biri yok, üçü gelmiş bir şekilde. Sense yan gelip yatıyorsun bakıyorum, dedi karısı Kanımkül. – Kalk hadi. Sen şu topalın evinden aşağı doğru iyice bir bak. Ben de yukarı doğru sürüneyim. Ramazan için sakladığın hayvanı biri keser de yerse elin boş kalakalırsın zavallım.

      – Arzımbet’e topal, Sıpatay’a zavallı dedin. Yelemes’le bana söyleyeceğin bir şey yok mu? dedi Ürpeken.

      – Sen otur oturduğun yerde ağız kavafı. Kemiği kurumuş Stalin’den söz etmeye devam et istersen, dedi Kanımkül hiç lafını esirgemeden. – Yelemes’e dul kalmasını söyleyen ben değilim. Karısının kanını delik yapmadan emip erkenden öldürmüş, rahatına kavuşmuş bu zalim.

      – Al işte, ağzının payını aldın işte. Sen ağız kavafı, ben de zalim oldum, dedi Yeleken yüzü kızararak.

      – Kazakların kutsal kabul ettikleri yedi hazineye kadın dâhil mi, dâhil değil mi? Bir tanesinin köpek olduğunu iyi biliyorum da, dedi Arzeken.

      – Karı kız milletini sen daha iyi bilmez misin? Onu neden bize soruyorsun? diye esnedi Ürpekbay. – Stalin, tüm halkın aklını alıp iyice aptallaştırmıştır. Hepimiz etraflı ve tam düşünemeyip hayatımızı yüzeysel biçimde yaşıyoruz. Ülkenin yarını ne olacak, iyice gerileyip bozulan köyün ne olacak? Gelişeceği yerde geride kalıp alaya alınan şu okuluna bak. Öğrenci sayısı da az. Geçen Cumartesi yapılan düğünün kanlı kavga ile bitmesine ne dersin? Ya dünkü Nazar’ın cenazesi? Adam başına beşer somdan jırtıs8 dağıtılmasaydı kim gelirdi? Kim yas tutup defnederdi? Şarkakpa’da doğan çocuklarının birinin bile elinden

Скачать книгу


<p>7</p>

Kazakçada saygı amacıyla erkek adları kısaltılıp sonuna eke, – eken gibi ekler getirilir.

<p>8</p>

Kazak geleneğine göre yaşlı kimselerin ölümünden sonra onun yaşı kadar yaşama temennisi ile dağıtılan kumaş parçası veya para