Manas Destanı. Keneş Yusuf

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Manas Destanı - Keneş Yusuf страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Manas Destanı - Keneş Yusuf

Скачать книгу

ve kadın şamanlar toplandılar. Tünek’i dayamak için altın sırık diktiler. Kadınlar telaşlanıp beyaz evde (Ak otağda) gürültü kopardılar.

      Cakıp efsun okuyup, akbozdan kısrağı, baykuş başlı koyun, ay boynuzlu ineği, enenmiş deveyi kurban kesti.

      Avulda Çıyırdı’nın şiddetle bağırmaları, çığlık atışları yedi gün sekiz gece kesilmedi. “Şefkatli kayıp kuş (dağlı geviş getiren hayvanların hamisi), Umay Ana4, kuş ana, şefkatini esirgeme, yardım et!” Kadın şamanlar bahşılar sıçrayıp, davul çalıp Umay Ana’yı yardıma çağırdılar. Ateş Ana’ya sığınıp ateş yaktılar, süt ve yağ saçarak, ardıç ağacı yaktılar.

      Yetmiş Kırgız ailesinin erkekleri Çıyırdı’nın doğum sancıları geçirmekte olduğunu öğrenince sevinip Cakıp Bay’ın evine gittiler, yavaşça gelip olup bitenleri dikkatlice seyrettiler. Tanrım bize ne verecek, görelim diye küçükten büyüğe herkes dağa taşa sığındı.

      Dokuzuncu gece Çıyırdı’nın sancısı bitti diye kadınlar heyecanla bağırıştılar.

      “Cakıp Bay, hanımın şimdi doğuracak!” sözünü işiten Cakıp; yüksek sesle ağlayıp, çocuğun sesini duyduğumda kalbim parçalanmasın, benimle gene alay etmesinler avulda durmayayım diye tepelere gitti.

      Cakıp Bay, hanımı erkek çocuk doğurursa muştuluk vermek için kerme5 ye kırk kara boz at yavrusu6 bağlattı.

      Böylesini hiç bir insan görmemişti. İnsanlar sevinerek göğe baktılar, etraf sessiz ve sakindi, hayat adeta durmuştu, kanatlı kuşlar uçmadı, akan sular akmadı. Avuldaki köpekler havlamadılar, otların başı sallanmadı.

      Bu bir iyilik işaretiydi. Bu çocuktan, kimse ürkmedi, korkmadı. Hepsi merak ettikleri sırrın açıklanmasını beklediler. Hepsi kulaklarını kabarttılar.

      Altay’ı sarstı “Baa!” diye ağlayan çocuğun sesi. Kara yer sallandı. Âlemi sarsan bir gök gürültüsü duyuldu. Ak Otağ’a kut düştü. Gökkuşağı gibi eğilen parlak bir ışık Cakıp’ın avulunun üzerini kapladı.

      Dağ başında Kayberen7 böğürdü, bahçedeki kuşlar öttü, yerdeki yılanlar ıslık çaldı. Avuldaki köpekler havlamaya, atlar kişnemeye başladı.

      Bebek iki elinde kan pıhtısı olduğu halde doğdu. Bebeğin on beş yaşındaki çocuk kadar ağırlığı vardı. Çırpınışları otuz yaşındaki insanın kuvveti kadardı. Bebeğin iki omzunda kara yele görüldü. Ağzına yiyecek verildiğinde üç tulum yağı bir defada yedi. Soylu kadın Çıyırdı bebeğe memesini verdiği zaman memesinden önce süt sonra kan çıktı, Hanım buna dayanamadı.

      Yetmiş Kırgız ailesinin mutlu günleri gelmişti, nice aylardan, nice yıllardan beri çocuk ağlamasını işitmeyen Kırgızlar çok sevindiler.

      Avulun erkekleri o anda çocuğun babası olan Cakıp’ı hatırladılar. Ona bu haberi ulaştırıp hediye almak için kemredeki

      Kırk at yavrusuna binerek her tarafı aradılar. At bulamayanlar da çoktu; kimisi yaya, kimisi atlı gitti.

      Avulda erkeklerden yalnız Akbalta tedirgin bir halde evinde kalmıştı. Sulayka bunu görüp şaşırdı, “İhtiyar, müjdeden boş kalma, koşan almaz, nasibi olan alır. Cakıp’ın sevincini paylaş!” diye yalvardıktan sonra Akbalta da yola koyuldu.

      Akbalta, Kökçolok atını döverek avdan kalan köpek gibi seğirtti. Cakıp Bay dağ eteğindeki gök çukurun yüzünde, ırmak kenarında; kanatlı at veya gök kır tay gibi, kara yeleli kula kısrağa yürümeyi öğretmek için tek başına uğraşıyordu.

      O zavallı Cakıp Akbalta’nın getirdiği sevinçli haber ile titreyerek bayıldı. Sonra ayılıp şükrederek avula geldiler.

      Akbalta, Cakıp’a ulaştırdığı sevinçli haberin karşılığında dokuz hayvan aldı.

      Cakıp Bay, boz evine, Cıyırdı’yı kutlamaya hiç şaşırmadan sakince girdi.

      “Var ol hanım! Evladının beşik bağı sıkı olsun! Beşik bağı kutlu olsun! Çocuğunu Tanrı korusun!”

      “Var ol bayım, dediğin olsun!” diyerek rahatlayan Çıyırdı, beyaz memelerini uzatıp, beyaz gerdanını çıkarıp ihtiyar kocasına çocuğunu uzattı.

      Cakıp, bağırarak ağlayan bebeğin göbeğini kokladı. “İhtiyarlıkta sahip olduğum oğlan bu mudur?” diye bebeği Tünek’e yaklaştırıp dikkatlice baktı. Tanrının verdiği bu çocuk ağırbaşlı, aslan boyunlu, gözü açık, kaşları çatık, sert, kaplan gibi heybetli, kuvvet fışkıran bir oğlan idi. Cakıp, çocuğun arkasında kara mavi yeleyi gördü, iki omzunda koruyucu melek kükreyip duruyordu.

      Mutsuz Çıyırdı “İşte sen! Vücudumun bir parçası olan gözbebeğimi seni dokuz ay, dokuz gün karnımda taşıyıp bin bir zorlukla doğurdum. Artık ak sütümün hakkını verirsin!” diye içinden üzülerek Umay Ana’ya derdini anlattı.

      Çıyırdı, çocuğu doğururken gözüne görünen bir ikaz işareti hakkında Cakıp’a da, yakınlarına da bir şey söylemedi. Bu annenin kalbinde bir sır olarak kaldı.

      Bir aksakallı derviş tünekten inerek “Oğlunun adı Evliya’dır. Büyüdükten sonra savaşçı bahadır olacaktır. Bir çelik ok tahsis ettim, onu çocuğuna emdir. Asıl lazım olanını yakasına tak. On ikiye girdiğinde bir ustaya yay yaptırtacaksın. Olgunlaştığında altı yiğide verilmesi için gökten altı kılıç inecektir” dedi. İhtiyar evliya çocuğun alnını üç kez sıvazlayarak oku verdikten sonra gözden kayboldu. Çıyırdı dervişin söylediklerini kimseye anlatmadı. Çelik oku çocuğa emdirdi, gömleğinin yakasına ipek iple dikip taktı.

      Cakıp: “Rüyada gördüğüm oldu. Allah’ım şu çocuğun bahtını ver, ömrünü ziyade eyle, düşmandan intikamımı alsın, kaybettiklerimi bulsun.” diye dilekte bulundu.

      Kederli halk ise: “Zorluklarla pençeleşirken hepimiz bir çocuk istedik. Dileğimizi makbul gördün. Şu çocuğumuz dünyaya kement atan oğul olsun, ıstıraplarımızı gidersin, başımızı kurtarsın! Ayaklar altında kalan bayrağımızı kaldırsın, kılıcımızı keskin eylesin! Kaybettiğimiz toprakları geri alsın! Yolu, kolu, gözü açık olsun!” diye hep birlikte Tanrı’ya yalvardı.

      Kırgızların ahı herhalde Tanrı’ya ulaşmış. Tanrı bu zavallı halka acımış Kırgızların bedduası tutmuş, belki de Tanrı kahretmiş, son zamanlarda Kalmuk ve Çinlilerin Kırgız, Kazak ve Türk kabilelerine yaptığı baskı hafifledi. Çon Beecin’deki Hanlar arasında iç çekişmeler, Kırk Han’ın hâkimiyet ve dünyalık kapma kavgası sebebiyle, Kalmuk ve Çinlilerin göçmen halka baskı yapacak ve zulüm edecek hali kalmamıştı. Halk arasındaki Kalmuk serdarları, casus ve muhabirleri yer yer eriyen kar gibi gizlice kaybolmaya başladılar.

      Bunun farkına varan Cakıp, avulun ileri gelenlerini, yakınlarını toplayıp danıştı. “İhtiyarlığımda oğul sahibi oldum, hayvanlarım yok

Скачать книгу


<p>4</p>

Eski Türklerde hamile kadınların koruyucusu, Tanrıça.

<p>5</p>

Atları bağlamak için iki çadır arasına gerilen urgan.

<p>6</p>

Dört yaşına basan at.

<p>7</p>

Dağlı geviş getiren hayvanların hamisi.