Çağdaş Azerbaycan Hikâye Antolojisi. Kamer Alhanova

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çağdaş Azerbaycan Hikâye Antolojisi - Kamer Alhanova страница 15

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çağdaş Azerbaycan Hikâye Antolojisi - Kamer Alhanova

Скачать книгу

onları da içmeyenlere yükle.” dedi.

      Ejder bardaktaki votkayı yarıya kadar içti, ağızını ekşiterek domatesi ısırdı ve çiğnemeden yuttu.

      Binnet, utandığı için Ağarahim’in yüzüne bakamıyordu. Ejder’i övmüştü. Ejder’e güvenmişti. Meğerse Ejder’in de beceremediği işler varmış. Binnet içinden, Ejder’e güç diliyordu ki Ejder de onu bu belâdan kurtarsın.

      Ağarahim Ejder’le uğraşmıyor, kızgınlıkla Binnet’e bakıyordu. “Bu nedir Allah’ım, beni kimlerle muhattap ettin?” Ejder gömleğinin önünü açarak kemikleri çıkmış göğsünü kaşıdı. Atleti yoktu. Kaburgaları gözüküyordu, karnı neredeyse sırtına yapışmıştı.

      Ejder “Ya Allah!” diyerek ayağa kalktı.

      Ağarahim, Ejder’in Ciguli’ye yaklaşmaya cesaret edemediğini gördü.

      Ejder levye ile çekici alarak:

      “Başladık!” dedi ama tam da başlayamamış gibiydi.

      Ağarahim onu bu belâdan kurtardı.

      “Gerek yok.”

      Sanki Ejder’in omzundan birkaç yıldan beri tırmanmak istediği Göyezen dağı kadar yük kalkmıştı ama o, yine de oralı olmadı. Şaşırmış gibi gözükmek istedi.

      “Neden kardeş? Bırak da yapalım.”

      Ağarahim öfkesini bastıramadı.

      “Beceremediğin işi neden üstleniyorsun?” dedi. “Arabayı daha da mahvettin.” Binnet’e döndü: Adam ol biraz! Zamanımı niye alıyorsun sen burda? Sana kötülük mü yapmamı istiyorsun? Binnet mahzun mahzun bakan büyücek gözlerini dikerek öylece kaldı.

      “Kötülük niye kurban olduğum? Hataydı oldu işte. Kardeşime haber gönderdim. Gelsin de bakalım n’apıyoruz.”

      “Yarın Bakü’de olmam gerek. Anlıyor musun?”

      “Ustaya ısınamadıysan götür Bakü’de yaptır maliyeti neyse ordan burdan bulur da veririm.”

      Ağarahim arabanın ne kadar masrafının olacağını bilmiyordu. Fiyat söylemekten korkuyordu. Ya dediği ücret yetmezse?” Yine de bir fiyat verdi:

      “Bin manat!” Ağarahim, Binnet’in yüzüne bakmadı. Şeklinin şemalinin ne hâle geldiğini bilemedi.

      Ejder levyeyi, çekici yere attı.

      “İnsaf yahu, bin manat da ne?”

      “Ya ne sandın? Yepyeni araba, alalı daha dört ay bile olmadı.”

      Ejder kafasını salladı.

      “Oğlum, Allah korkun yok mu senin? O kadar parayı sokaktan mı buluyoruz?”

      Söz Ağarahim’in ağzından çıkmıştı bir kere. Pazarlık yapacak hâli yoktu. Sert bir şekilde tekrar:

      “Bin manat!”

      Ejder balkona çıktı. Şişman kadının yanına oturarak kollarını sallaya sallaya konuşmaya başladı.

      Binnet, Ağarahim’in önünde başını eğmiş sigara içiyordu.

      Bir süre sonra kafasını kaldırarak korka korka sordu:

      “Amca, anlaşalım mı?”

      Ağarahim pazarlığa son vermek için sesini yükseltti:

      “Son kez!”

      Avluya kısa boylu, kilolu, al yanaklı bir adam girdi. Saçı sıfır tıraştı. Binnet’e zerre kadar benzemese bile Ağarahim’in içine Binnet’in Efendi dedikleri kardeşi bu olduğu hissi doğdu.

      “Hoş geldin, yavrum” diyerek adam Ağarahim’in yumuşak elini taş gibi katı, sert elinin içinde sıktı. “Niye burda ayakta duruyorsun?” Balkona dönerek: “Anne, misafire böyle mi hizmet ediyorlar?! Sofranız, yiyecek, içecek nerde?!” Adam Ağarahim’in elini bırakarak balkona doğru gitti. Ejder kafasını sallayarak Efendi’ye bir şeyler söyledi. Kadın elini dizine vurarak üzüldüğünde Efendi sinirlendi.

      “Allahınızı severseniz açgözlülük yapmayın, birileri ölmedi ya!”dedi.

      “Balkondaki masayı tek başına kucağına alarak avluya indirdi.

      “Çabuk olun, açlıktan geberdik vallahi. Lan, bu gelin nerede?”

      Gelin içeriden koşarak çıktı. Efendi onu görünce yumruğunu masanın kenarına vurdu. Gelin tekrar geri döndü. O an Ağarahim, bu evde Efendi’ye saygının olduğunu, onun bir dediğini iki etmediklerini, sözünü dinlediklerini anladı. Gelin bembeyaz örtü getirip masanın üzerine serdi.

      Efendi Ağarahim’i çağırdı:

      “Yavrum, gel buraya. Bakıyorum da bunlar bugün sana bayağı bir çektirmişler. Deminden beri sessizce duran Binnet’e dönerek: “Git Ejder’in sazını getir de birazcık çalsın, dinleyelim.” dedi.

      Güneş batmaya başlamıştı.

      Ağarahim, çay içerek düşündü ki iyi ki Efendi geldi. Efendi’nin gelişiyle Ağarahimin’in tedirginliği geçmişti. İçinde nedenini kendisinin de anlamadığı bir güven, umut oluşmuştu. Arada Efendi’nin kan damlayan yanaklarına, kalın kaşlarına, çatlamış kalın parmaklarına dikkat ediyordu ve böyle insanın dağı bile dağ üzerine koyabileceğine, vicdanına, adil davranacağına, dar gün dostu olacağına inanıyordu. Efendi’nin gözleri parlıyordu ve Ağarahim’in kalbini ışıkla, umutla dolduran da galiba bu nurdu. “Kaç yıldır çiftlikte traktörcülük yapıyor yani bunun evinde bin manatı da mı yok?”

      Binnet sazı masanın kenarına dayamıştı. Deminden beri ağzından bir tek kelime bile çıkmamıştı. Konuşan Ejder’le Efendi idi. Birçok konudan bahsettiler;ölenden, kalandan, sadece Ciguli kazası dışında her şeyden konuştular. Bin lira konusundan hiç bahsetmiyorlardı.

      Gelin, masaya derin tepside piliç kavurması, bir dolu sürahi de kırmızı şarap, bir şişe de votka getirip koydu. Sofrayı düzene soktuktan sonra hayalet gibi kayboldu.

      Efendi, bardaklara şarap koymaya başladı.

      “Kardeş, sen bir şey yedin mi bugün?” dedi. “Geber e mi, içmekten bir hâl oldun, muradına bile ermeden geberip gideceksin. Yükün de bize kalacak. Cesedini Göyezen’e kaldırmak var. “Mezarına da bir bir kova şarap dökeriz artık.” Ejder ellerini birbirine çarptı.

      “Hey, kurban olduğum, şayet senden önce ölürsem dediğin gibi yap.”

      Efendi bardağını kaldırdı.

      “Şunu da içelim, misafir kardeşin şerefine! Hep var olsun!” Bardaktaki şarabı üç dört yudumda içip bitirdi.

      Efendi kafa işareti yaparak izin verdikten sonra Binnet bardağı aldı. İçti ama

Скачать книгу