Çağdaş Azerbaycan Hikâye Antolojisi. Kamer Alhanova

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çağdaş Azerbaycan Hikâye Antolojisi - Kamer Alhanova страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çağdaş Azerbaycan Hikâye Antolojisi - Kamer Alhanova

Скачать книгу

artık.” dedi ama hemen de pişman oldu: “Böyle kibar bir gençle neden samimi konuşmasın ki?”

      Hemen hatasını düzeltmeye çalıştı:

      “Adım gerçekte olduğu gibi olsaydı, hayatım farklı olurdu, oğlum.” dedi.

      Şeppeli irkildi.

      “Evet, amca, konuşmayacak mısın? Adını kendine geri versem bana ne vereceksin? Otuz tavuk yerine o kuzulardan birini verir misin?”

      Şeppeli hayretle bakıyordu. Otuz tavuk ?! Bunu bu çocuk nereden biliyordu? Çünkü, rahmetli Oruç’tan, Pericihan kadından, bir de Şeppeli’nin kendisinden başka, bu eskimiş, unutulmuş tavuk öyküsünü hiç kimse bilmiyordu.

      Şeppeli gözünü bile kırpmadan, bir süre delikanlıya baktı.

      “Yavrum, sen kimsin?”

      “Hâlâ mı tanımadın?” Çocuk güldü. “Ordan bir tane kuyruklu kuzu seç de gel gidip kafa çekelim.”

      “Nereye?”

      “Bakü’ye. Seni hastaneye götürmeye geldim.”

      “Dur oğlum, dur!” Şeppeli’nin kalbi çarpıyordu. “Eskiden benim bir arkadaşım vardı oğlum; iyi günümde, kötü günümde ne zaman gerekse yanımda olurdu. Sen o arkadaşımı hatırlattın, moral oldun…”

      “Ben Oruç’un oğluyum işte… Memme’yim!.. Genç adam gülümseyip kapıyı açarak arabadan indi. Elini uzattı.

      Şeppeli geri çekildi.

      “Kıpırdama!… Bırak da dünya gözüyle iyice bir seyredeyim. Bakalım Oruç’a benziyor musun?”

      Çocuk bunu tamamen doğal bir şey gibi algılayarak, sakince durup sabırla bekledi.

      Şeppeli ise bir hayli enine boyuna izledi.

      Adamın kalbi hoplamıştı. Rahmetli arkadaşının oğlu Memme’nin Tıp Fakültesini bitirdikten sonra Bakü’de çalışmaya başladığını biliyordu. Pericihan’ı her gördüğünde, neredeyse sadece Memme ile ilgili konuşuyorlardı. “Soğumuş, kalbi taş olmuş, buz tutmuş! Yılda bir kere ya arar ya aramaz. Geldiğinde de “Toparlan da gidelim Bakü’ye! Toparlan haydi! diyor. Hiç düşünmüyor yaşlandığımı, saçlarımın beyazladığını. Oruç’un evini ben nasıl boş koyarım?!” diyen Pericihan sürekli oğlundan yakınıyordu. Şeppeli’yse hep tek şeyi düşünüyordu: “Acaba Oruç’a benziyor muydu?” Şimdi, yirmi yıldan sonra rahmetli Oruç adeta dirilmiş gibi önünde duruyordu. Eskiden Bakü’de okuyorlarken Oruç da böyle yalın, narin, beyaz tenli bir gençti. Acaba nasıl olmuştu da Şeppeli bu genci tanıyamamıştı?

      Adam o kadar üzüldü ki sanki yılların ötesinden Oruç’un sesini duydu: “Bir imam tanıyorum. İmam ama aslında lokman. Gidelim onun yanına. Varımı yoğumu sarfetsem bile seni iyileştireceğim!” Daha sonra dirilmiş Oruç Memme sordu:

      “Benziyor muyum, amca?”

      Şeppeli ağladı.

      “Toprağı kadar yaşa, kurban olurum ben sana!”

      …

      Memme onu bir ay, tek kişilik odaya yatırarak tedavi etti.

      Odanın kapısını her açtığında Memme, tıpkı merhum babası gibi, hafifçe gülümseyerek:

      “İmam tokatlamaya geliyor!” diyordu.

      Şeppeli hep “Gelsin, kurban olduğum gelsin!” diye duygulanırdı. Fakat imam tokadı yerine Şeppeli’nin yüzüne, taş gibi bir kadının, hemşirenin yumuşacık elleri değerdi. Hemşire gün içinde üç kez onun yüzüne kremlerle masaj yapardı, şeppe suyu yerineyse çeşitli vitaminler içirirdi.

      Şeppeli “B-1” vitaminine “Bebir1, C-1”eyse “sabır” diyordu.

      Bunu duyan Memme zevkle kahkaha atıyordu.

      “Peki amca, bunların toplamı nedir?”

      Şeppeli ise:

      “Bebirle sabrın toplamından erkek türer, yavrum!” derdi.

      Elbette, hiç kimse uzun yılların alışkanlığından vazgeçerek Şeppeli’ye farklı isimle hitap etmedi. Adı hep Şeppeli kaldı.

      Hastaneden çıktıktan çok sonraları, hediye hazırlayıp Memme’nin ziyaretine giden Şeppeli:

      “İlçe merkezinden çiftliği arayınca: ‘Buyurun, kiminle konuşuyoruz?’ dediklerinde ‘Medet’le’, diyorum. Cevabında: ‘Medet kim, biz öyle birini tanımıyoruz.’ diyorlar. ‘Muhasebeci Medet.’ diyorum. ‘Sizi oraya yeni mi almışlar?’ dediklerinde çaresiz kalarak ‘Konuşan Şeppeli!’ diyorum. Bu sefer de yahu deminden desene şunu diye dalga geçmeye başlıyorlar. ‘Altmış yaşına gelmişsin, kalkıp kendine yeni isim icad etmişsin.’ filan diye laf ediyorlar.” diye yakındı.

      Böylece Şeppeli “Memme” isimli yeni bir dünya kurdu. Ölçü bardağı, şerefe içmeler, Köylü Hastanesi’ne mektuplar… İş o yere vardı ki, nihayet, Memme onu atalarının yurdunda bu kadar tanıtmış Şeppeli’ye mektup yazdı. Rahmetli babasının en yakın arkadaşı ve kendisinin en sadık hastasını Bakü’ye davet etti. Ünlü bir cerrahın, Profesör Mehmetali’nin, kızına görücü gitmek için çağırıyordu. Söylemeye gerek yoktu. Bu, Şeppeli’nin hayatının en mutlu günüydü!.. Varını yoğunu toplayıp Pericihan kadını da alarak gitti. Profesör Mehmetali’nin ailesi ve akrabaları ile tanışma esnasında Şeppeli’yi yeni, beklenmedik bir mutluluk daha bekliyordu. Memme onu hasta konumunda değil, özbeöz dayısı olarak takdim edince, sevincinden Şeppeli’nin, aynı felç olduğundaki gibi alt dudağı titremeye başladı. Ağzı yine kulağının dibinde duracakmış gibi geldi.

      Ama neyse ki bir şey olmadı. Galiba, Memme onu çok iyi tedavi etmişti.

      Şeppeli, profesörün kızı Zemfira’nın parmağına yüzük taktı. Neredeyse Memme gibi genç biri olan Prof. Memmetali ile karşı karşıya oturarak bayağı bir içti, sonra haftasonu olduğunu hatırlayarak, Memme’nin şerefine tekrar içti.

      “Şeppeli de iyice toparlandı.”

      “İçince gençleşiyor.”

      Bunları çiftlikte diyorlardı.

      “Memme’nin çok iyi bir dayısı var.

      “Mükemmel bir adam!”

      Bunu da Bakü’de diyorlardı.

      Özellikle Zemfira Memme’nin dayısına hayrandı.

      “Kakoy u tebya simpatiçnıy dyadka, Memme! Şuplenkiy, dlinnonosıy, vılitıy Buratino! ..”

      Şeppeli hediyelerle beraber Bakü’ye giderken taksiyi hep Nergis Kafe’nin yanında durdururdu, Memme’yi arayarak bavulları çıkarmaya yardım

Скачать книгу


<p>1</p>

Pars. Ç.N.