İnsan Olmak İstiyorum. Tölögön Kasımbekov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İnsan Olmak İstiyorum - Tölögön Kasımbekov страница 9

Жанр:
Серия:
Издательство:
İnsan Olmak İstiyorum - Tölögön Kasımbekov

Скачать книгу

vermiştin! Kökö’nün içi yandı. Dur sana göstereceğim, diyerek Rasul’un omzuna vurarak onu yere itti.

      –Ahh ah! diye Rasul acıya dayanamadan bağırdı. Aniden yere düşen Rasul’un da siniri bozuldu, çizmesiyle Kökö’nün dizlerine tepti. Ben senden korkar mıyım hiç! Kökö yalınayaktı yarasına tuz değmiş gibi dizlerinden ateş çıktı. Kökö’nün eski alışkanlığı tuttu.

      –Dur sana göstetirim şimdi yumruklaşmayı!

      İkisi de bırakmak istemedi. Yumruklaşmaya başladılar. Kökö, daha uzun boylu olduğundan dolayı Rasul’un kafasına omzuna vurarak boynunu eğmeye çalışıyor, Rasul onun bacaklarına, böbreklerine hiç sakınmadan vuruyordu.

      –Ha yaramazlar, şunlara bakın! Yoldan geçen Taşıbek Amca, eliyle işaret ederek koşa koşa geldi. İkisini iki kolundan tutarak ayırdı:

      –Hayvanlar! Neyi paylaşamıyorsunuz! Ayrılın hemen!

      –Hırsız! Bu hırsızı babam çağırmıştı. Gelmezsen gelme manyak! Ha seni… diye küfür ederek Rasul, yere saçılan kağıtlarını topladı ve evine doğru gitti.

      Kökö, yumruğunu göstererek bakakaldı.

      –Bir daha buradan geçemezsin! Erkeksen geç de sana göstereyim!

      –Kiminle yumruklaştın haram yetim! diye Şeker de ortaya çıktı.

      Kökö, ona bakamıyordu. Çünkü eski gri renkteki elbisesi her yerinden yırtılmıştı. Şeki annesi görürse “kaybolan bıçağım altından yapılmıştı” der gibi kavga etmesine hiçbir şey demese bile elbise için telaşlanacaktı. Kiminle kavga ettiğini merak eden Şeki, diğer çocuğa bakarak Kökö’nün elbisesini fark etmedi.

      O, ortalıktan uzaklaşmakta olan Rasul’e el sallıyordu.

      –Dur ey çocuk! Dur gel buraya! Rasul durdu. Şeker onun yanına gelmeden önce Rasul, şikâyet etmeye başladı.

      –Oğlunuz serseri, kavgacı kendi başladı yumruklaşmaya.

      –Ne diyorsun sen?

      –Babam çağırmıştı, benimle gel! Demiştim, hemen kavga başlattı. Dün kolhozun bir horozunu çaldı.

      –Eee sana ne! Şeker, çocuğu suçlu bularak elleriyle yakaladı. Senin de baban ölürse yetim kalırsın. Tavuk değil, hatta koyun bile çalarsın!

      Ne var bunda ne olmuş! Yetim olduğu için mi eziyet veriyorsun! Sen de yetim kal bakayım görelim!

      Rasul, şaşırarak “eziyet etmiyorum o, kendisi…”

      –Ne kendisi… O, yetim… Yetimle kendini bir tutma.

      –Hırsızlık yaptı o…

      –Karışma sen! Onun satın alacak babası yok!

      –Söyleyeceğim hırsızlığını…

      –Söyleyeceğim diyor yine, yazıklar olsun sana!

      Rasul’un ödü koptu. Korkudan evine doğru koştu. Şeker, elinde ne varsa Rasul’a fırlattı. Ağzına gelen her şeyi konuşuyor, beddua ediyordu:

      –Allah belanı versin senin! Yetim diye eziyet ediyor mal! Dur serseri. Yine anlatacakmış herkese, senin karnını yarıp ateşe sokarım! Şeker, çocuğun peşinden geliyordu. Rasul, ağlaya sızlaya evine koşarak geldi. Torunu görünce Saragul Teyze şaşırıp kaldı. Bütün olayları detaylarıyla öğrendikten sonra gülümseyerek oğluna baktı. “Çocuk işte buna bile ağlıyor.” dedi.

      Rasul’un saçlarından okşayarak:

      –Yeter artık, koskoca adam oldun basit bir şeye bile ağlıyorsun, yakışır mı sana? Kendin başlatmadın mı kavgayı?

      Rasul, ağlayarak konuştu:

      –Yoo, ben başlatmadım, o kendisi başlattı. Babamın çağırdığını söyledim, yumruklamaya başladı. Annesi de taş attı, kovaladı.

      –Şuna baksana çocuğun ödünü koparmış. Ben onu bir göreyim derisini başına geçiririm. Şerefsizler! Kadını bembeyaz yüz rengi, kırmızıya döndü. Öbür taraftan Şirin seslendi:

      –Evet, doğru diyorsun anne. Niçin kovalıyor ki! O başkasının çocuğuna takılmayıp, kendi yetimine sahip çıksın!

      Bir bakışla Rayımcan “Sen de yangına körükle gitme!” diyerek Şirin’i susturdu. Sonra annesine yavaşça anlatmaya çalıştı.

      –Bırak anne, ne olur kovaladıysa, beddua ettiyse… Bir şey olmaz ki, annesi kavgacı olursa oğlu da şımarık olur. Karışma bu olaya. Çocuğun hakkını savunursan çocuk alışır ve arkadaşı sert davranırsa anlatır, ağlar.

      –Rayım diyorum, Saragul Anne eliyle oğlunu iterek konuştu. Tamam, çocuğa bir şey demiyorum. Onlar zaten şimdi yumruklaşırsa birazdan unutur oynar; ama o kadının ne işi var bu ortamda!

      –Sıkma canını anne. İyilikle kötülüğün barışması iyidir. Sonra konuşuruz onunla.

      4

      -Babası geliyor…

      Karşı tarafta acele ile gelmekte olan Rayımcan’ı görünce Kökö’nün ödü yerinden kopacakmış gibi oldu. Ama belli etmeden inatla duvara yaslanarak durdu. Sapanına taş koydu. Çocuğunu savunup beni döverse ben de durmam!

      Rayımcan, yakına geldiğinde durdu:

      –Annen evde mi Kökö! Nasılsın? dedi.

      Kökö, inat ederek hiçbir cevap vermedi.

      –Kökö sana diyorum! Annen evde mi?

      –Hayır!

      –Nereye gitti?

      –Misafirliğe gitti.

      –Tamam o zaman gel konuşalım! diye gülerek seslendi Rayımcan.

      “Beni kandırıp yakalamak istiyor.” diye düşünen Kökö, sahibine darılan köpek gibi uzaklaşmaya başladı.

      –Ha, sana inanıp gelir miyim! Döversin sen kandırıp!

      –Hayır, dövmeyeceğim oğlum gelsene! Dur… dur kaçma…

      Kökö, ne yapacağını şaşırdı. Üstelik “dur” demesi “kaçsan da kurtulamazsın!” der gibi geldi. O, alelacele koşarak biraz uzaklaştıktan sonra sapan ile taş attı.

      –Kovala şimdi!

      Mısır tanesinden biraz büyük taş fırlayarak Rayıncan’ın ceketinin kenarına değdi.

      –Ya Kökö!

      –Sen, beni kandıramazsın gelmem! Kandırarak sonra… Ha, diye suratını asarak yerden eline ne geçerse ona atıyordu. Bir an tezek attı. Rayıncan’ın

Скачать книгу