Teselli. Aladin Şamil

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Teselli - Aladin Şamil страница 14

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Teselli - Aladin Şamil

Скачать книгу

İnkerman Kayaları üstünde bulutlar koyulaşmaya başladığı saatlerde Andrianov ve Rüstem işten çıkmaya hazırlanıyorlardı.

      – Senin içini bir şey kemiriyor, dedi delikanlıya, ustabaşı. Ne, acaba?

      – Sizinkini, Sergey Akimoviç, bir şey kemirmiyor mu? diye cevap verdi Rüstem.

      – Kemirir… şüphesiz!

      – Öyleyse, niçin ben ayrıcalıklı olmak zorundayım?

      – Sen, konuşmuyorsun, insanlardan kaçıyorsun. Ben her konuda baban kadar yakınım sana. Seninle açık açık konuşalım. Benden bir şey gizlemen için sebep yok!

      – Ben sizi sever ve size güvenirim, dedi Rüstem.

      – Öyle ise, seni üzen ne?

      – Beni?.. Bir dakika… Bunu nasıl anladınız?

      – Gizleme! Ben hepsini seziyorum, dedi Andrianov. Köyde işlerin yolunda mı?

      – Ekrem Bey’in oğluyla yumruklaştık.

      – Ekrem? Yel değirmeninin sahibi, öyle mi? Değirmenin mekanizmasını biz yapmıştık… Hayrını görmesin!

      – Jandarma idaresi bizim ihtiyarları sorguya çekiyormuş.

      – Nerden öğrendin?

      – Köyden gelip– gidiyorlar. Onlardan.

      – Yazık… Ama bu konuda ben sana yardım edemem. Bademlik’te Ekrem gibiler çok mu?

      – İki adam.

      – Baban gibiler?

      – Dört yüz yetmiş.

      Andrianov düşünceli, başı öne eğik halde sözüne devam etti:

      – Böyle hayattan memnun musun? Yüzlerce erkek ve kadın tan ağarırken işe başlayıp, akşam karanlığına kadar iki beyin tarlalarında çalıştıktan sonra, kazandıkları parayla ailelerini zor geçindiriyorlar. Sence bu olacak iş mi?

      Ustabaşı ile çırak, sokak boyunca ağır ağır yürüdüler. Sol kıyıdan denizin dalgaları vurmaktaydı… Balık dükkânı yanında Rüstem durdu, sad ve alçak gönüllü ustasına dikkatle baktı.

      – Bademlikteki hayat, diyorsunuz! Rüstem iç geçirip, öyle hayatlar tek Bademlik’te değil, dedi.

      – Yok, tek orada değil. Sen Ekrem Bey’in oğlunu köteklemişsin. Böyle beyler Kök– Köz’de de, bizim Berdânsk’ta da, Rusya’nın her köşesinde varlar. Hem sizin Ekrem’den daha zenginler. Hepsi bizim emeğimizin geliriyle yaşıyorlar. Savaş meydanında kanlarını– canlarını verenler de bizim kardeşlerimiz!

      – Komşumuz Settar, “bu zulüm tezden bitecek…” diyordu. Ne vakit bitecek, kendi de bilmiyor. İnsan dünyaya yaşamak için gelir. Biz yaşıyor muyuz?

      – Daha iyi bir hayat elde etmek için, hep birlikte gayret gerek, dedi Andrianov. Bizim atölye…

      Bu sırada dükkanların ardından, gece nöbetindeki jandarmanın düdüğünü işittiler. Sergey Akimoviç lafını yarı kesti:

      – Başka görüşmemizde konuşmaya devam ederiz, dedi. Şehir terazisi yanında birbirlerine hayırlı geceler dileyip, ayrıldılar.

      Bir hafta geçtikden sonra, dinlenme saatinde Sergey Akimoviç avludaki boş kutu üstünde yaşlıca biriyle yanyana oturmuş lâflamaktaydı. Konuştuğu kişinin sağ elinin iki parmağı kesik, kafası keldi… Rüstem demirden çitlere ayağını dayamış, çizmesinin üstündeki balçığı sıyırıp temizlemekle uğraşıyordu, adam ona gizliden göz ediverdi. Bu adamı ilk defa görüyordu, lâkin ikisinin konuştuğu konuyu sezinledi. “Sergey Akimoviç’e her şeyi açıktan– açığa anlatıp bitireyim… bu doğru olur mu acaba” diye düşündü Rüstem. “Seyit Celil ağa her vakit tembihliyor, ‘geçmişten konuşma’ diye. Ben ise hiç dilimi tutamıyorum… Yok asla Sergey Akimoviç beni satmaz. Öylelerinden değil”.

      Rüstem diğer çizmesini de temizlemeyi bitirirken, kesik parmaklı adam hiddetle ayağa kalktı, var sesi ile haykırdı:

      – Efendiler! Beni dinleyiniz, dedi. Petrograd’da Çar tahttan indirildi. İşittiniz mi, arkadaşlar! Beni işittiniz mi? Memlekette artık monarşi yok!

      Andrianov adamın koluna girdi, atölyenin içine doğru çekti:

      – Sus, Fedor! dedi ona sessizce. Niçin gürültü çıkarıyorsun! Ne olacağını biliyor musun?

      Kesik parmaklı adam daha yüksek sesle bağırdı.

      – Susmayacağım! Yeter! Gardaşlar! Devrim diyorum! Petrograd’da Devrim oldu! Çar tahttan indirildi. Niçin susuyorsunuz?

      Kalabalık çalkalandı, gürüldedi… Çarşı ortasında toplanmaya başladılar. Yeni haber atölyelere hızla dağıldı. Çalışanların hepsi dışarı çıktılar.

      – Allah aşkına, Fedor’u alıp gidiniz, diye yalvardı Andrianov. Burası miting yeri değil. Dağılınız! Başımıza belâ açacaksınız!

      Meşin şapkalı, yaşlı biri yüksek sesle bağırdı:

      – Devrim dersin! Lâkin nasıl devrim, düşünüp baktın mı?

      Fedor tekrar bağırarak:

      – Despotizme son! Devrim, Kardaşlar! Nihayet, bizim zamanımız geldi!

      İşçilerin bu heyecanlı gürültüsü arasından, Nahodkin’in kulakları sağır eden sesi duyuldu:

      – Susun, iblisler! Dağılın diyorum size!

      – Yaklaşma, dedi ona Fedor. Sen, bu fener direğine asılacaksın!

      Nahodkin öfkeyle bağırdı:

      – Alın onu! Bağlayın ellerini!

      Güçlü kuvvetli üç kişi, Fedor’u yakalamak istediler, lâkin işçiler alel– acele onun çevresini sardı, itekleyerek avlu kapısından yola çıktılar. Onun kaçmasına yardım ettikten sonra atölyelerine dönüp geldiler.

      Rüstem ustasına:

      – Bu ne demek oluyor, Sergey Akimoviç, diye sordu, tezgahın başına geçti. Bizde artık hükümet yok mu?

      – Hükümet var, diye cevap verdi yutkunarak, lâkin Çar hükümeti değil.

      – Nasıl bir hükümet? Biz şimdi kim için çalışacağız?

      – Üzülerek söyleyim ki yine Sandler için çalışacağız.

      Atölyelerde derin bir sessizlik oldu. İnsanlar henüz işittikleri haber konusunda ne düşüneceklerini bilemediler. Nahodkin’in çehresi apak, gözleri kıpkırmızı bir haldeydi, kalbi çarpmaktaydı. Günün sonunda, tesviye

Скачать книгу