Metres. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Metres - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 20

Жанр:
Серия:
Издательство:
Metres - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

noktayı eşeleme rica ederim. Bu cihet benim için karanlıktır. Belki de bir intihar çukurudur.”

      Kaşlarını çatarak: “Böyle çocukça, densizce sözlerin lüzumu yok. Senden bir erkeğe, hele bir feylesofa yaraşır cevaplar isterim. Bu israflı gidişe paran daha kaç ay dayanabilir?”

      Sapsarı kesilerek: “Herhâlde üç dört aydan ziyade değil… Evet, bütün servetimi son on paraya kadar harcasam nihayet dört aydan ziyade sürmez.”

      “Olanca servetin sıfıra indiği, bütün aşk ümitlerinin sona erdiği gün ne yapacaksın?”

      Sesi titreyerek: “İntihar edeceğim.”

      “Haydi oradan zevzek.”

      “Bu felaketimi haber aldığın gün ikimizden hangimizin zevzek olduğunu anlarsın.”

      “Muhabbetin böyle kurtulunulamaz sanılan çukurlarına düşenler hep intihar mavalını okurlar.”

      “Birader yüzüme dikkatli bak. Ben buraya ne maval okumaya geldim ne de dinlemeye.”

      “Hiddetlenme. Mademki son kararın intihardır, seni kurtarmak isterim.”

      “Ne ile? Nasihatle mi? O vadide çene yormaman için sana ihtarda bulunmadım mı?”

      “Seni nasihatle değil para ile kurtaracağım.”

      “Muamma söylüyorsun. Haydi hakkımda böyle bir lütufta bulun. Fakat sen de milyonlara malik değilsin ya. Bu sıcağa kar mı dayanır? Bir müddet sonra senin de servetin sıfıra iner.”

      “İnsin… Farz et ki servetim bu israfı dört ay ancak devam ettirsin. Senin servetinin dayanabileceği dört ayın üzerine bir dört ay daha ilave olunursa sekiz ay eder ki bu da az bir zaman değildir. Senin gibi bir dosta dört ay fazla ömür kazandırmak büyük bir iyilik değil midir?”

      Bu kardeşçe cömertliğe karşı hemen Müştak yerinden fırlayarak dostunun ellerini buselere, gözyaşlarına boğa boğa:

      “Buna iyilik deme… Lütuf deme… İnayet deme… Hep bu kelimelerin üstünde bir tabir bul… Bir arkadaşı ihya de… Belki bundan daha kuvvetli bir cümle, bir terkip icat et… Fakat azizim… Fakat sevgili biraderim… Bu lütfuna neden dolayı müstahak görüldüğümü anlayamıyorum. Bu hareketin yalnız bir insaniyet eseri midir? Yoksa karşılık olarak sen de benden…”

      Bu defa Reyhan’ın da sedasında bir titreme ile:

      “Evet ben de senden bir fedakârlık isteyeceğim.”

      “Vadettiğin lütfun büyüklüğü karşısında kendimce karşılık olarak fedakârlık denebilecek bir hareket düşünemiyorum da…”

      “Parnas’ın masrafını aylık olarak iki yüz lira farz edelim.”

      “Peki öyle olsun.”

      “Bunun yarısını, yani yüz lirasını ben vereceğim; fakat bir şartla…”

      “Ne gibi?”

      “Muhabbetinize iştirak şartıyla.”

      “Pardon anlayamadım.”

      “Arabistan’da bir kısrağın kaç sahibi bulunduğunu hiç işittin mi?”

      Tıkanır gibi bir helecanla: “İşittim. Sonra?”

      “Bu iktisat kaidesi masraflı metreslere de tatbik edilemez mi?”

      “Namusum hakkı için anlayamıyorum.”

      “Kısrak hesabı… Bir metresin iki ‘aman’ı bulunsa ne lazım gelir?”

      Bu acayip suale karşı Müştak deminden beri minnetle öperek ıslattığı ve ellerinde tutmakta olduğu o iki eli nefretle haykırıp ve bütün kuvvetiyle sıkarak Reyhan’ı dut ağacı silker gibi iki üç defa şiddetle sarstı. Canavar homurtusu gibi bir sesle “Hayvan herif! Deni65 mahluk!..” hakaretlerini savurarak artık Reyhan’ı görmekten korkuyormuş, iğrenç bir şeyden kaçıyormuş gibi yavaş yavaş odanın bir köşesine çekildi.

      Biraz evvel birbirlerini candan aziz tanıdıklarını gösteren tabirlerle konuşan bu iki kişi şimdi düşmanca bir tavırla birbirini süzüyor, Müştak’ın yüzünde derin bir nefret eseri, Reyhan’ınkinde zehirli, acı bir alay gülüşü dolaşıyordu.

      Böyle bir müddet bakıştılar, sonunda Müştak:

      “Bu kısrak işinin metrese tatbikini hangi felsefe kitabında okudunuz beyefendi?”

      “İktisat felsefesinde.”

      “Demek iktisada uyarak birkaç kişi bir metresle geçinebilirlermiş, öyle mi?”

      “Hayhay…”

      “Öyle ise bu iktisat felsefesinde seninle birlik olacakları benden başkasında ara, kendi terbiyende arkadaşlar bul. Birkaç bekârın bir han odası kiralamaları gibi siz de sekiz on arkadaş bir metresle geçininiz.”

      “Fakat benim gözüm Parnas’ta.”

      “Ben yaşarken sen Parnas’ın eski çorabını bile elde edemezsin.”

      “Acelem yok, intiharınızı beklerim. Deminki hesaba göre bu da pek uzun sürmeyecek değil mi?”

      Müştak, düşmanının bu mantıki alayına:

      “Nefret… Lanet senin gibi hayvan tabiatlı heriflere…” tahkirlerinden başka söz bulamayarak böyle nefret, lanet kelimelerini tekrar ede ede odadan dışarı fırlamakta iken ev sahibi o eksilmeyen alaylı gülüşüyle:

      “Müştak… Müştak… Bana bak. Çok ham beyinli herifmişsin. Öfke ile kalkan zararla oturur… Hele biraz beni dinle.”

      Henüz dostunun lütfundan ümit kesmeyen Müştak bu son sözleri dinlemek için çatkın, dalgın bir yüzle oda kapısının önünde durdu. Bu lütuf ümidinden hâlâ kendini alamadığını anlatır bir sesle:

      “Birader maksadın latife ise onun da bir zamanı, hele bir haddi vardır.”

      “İflas gününün yaklaştığını gören büyük bir tüccar o saatte elinde bulunan servetinden nasıl faydalanırsa sen de matmazel ile olan bugünkü sevda saadetini öyle saymalısın. Çünkü sonu yok. Ayda birkaç yüz lira masrafla idare olunur bir metresle yaşamak senin, benim gibi züğürtlerin harcı mıdır? Elinde ne varsa satıp bitirdikten sonra ne olacak? Matmazel Parnas, ihtimal bir adiyö demeye bile tenezzül etmeden seni bırakacak. Serveti kendine günde birkaç anfor kırdırmaya yetebilecek bir başka âşık bulacak. Onlar seyirlerde, balolarda avuç avuç para saçarak gezerken sen karşıdan içini çekerek bakakalacaksın. Senin için böyle bir son muhakkaktır. Yarın başkasının olacak bir karıyı bugün benden ne diye kıskanıyorsun? Teklifimdeki ehemmiyeti sen birdenbire kavrayamadın. Öyle karılarla peyda edilen muhabbete bir sonsuzluk şekli vermeye uğraşmak kadar budalalık düşünülemez. Onlar,

Скачать книгу


<p>65</p>

Deni: Alçak, kötü, kişiliksiz. (e.n.)