Lâ Havle - Lütfî Divânı. Lütfü Şehsuvaroğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Lâ Havle - Lütfî Divânı - Lütfü Şehsuvaroğlu страница 4

Жанр:
Серия:
Издательство:
Lâ Havle - Lütfî Divânı - Lütfü Şehsuvaroğlu

Скачать книгу

hedefi 12’den vurdum

      Vurulmam gerektiğinde açtım göğsümü

      Tam hedef oldum arpacıklar için

      Namlulara umarsız baktığım oldu

      İki kaşımın ortasından

      Ama bu sefer farklı

      Bu girdiğim yolda yaşamak artık bir dönüş sanki

      Dönüşü olmayan bir yol

      Vaktin geç olduğu bir zaman

      Ki artık ümit kalmamıştır yeşerecek

      Yeşertilecek

      Sonlu olanın kendi elleriyle hazırlanan

      Aciz fakat kahramanca denilen bir başkaldırış sahnesi

      Tekrarlanan bir dram nasıl komedi olursa

      Öylesine güldürsün herkesi

      Palyaçonun ölümü

      Herkes olmayanlar ağlasın yalnızca

      -Güçlü bir dram her an ağlatır

      Ölümsüzleşir mazlumların kahramanlıkları

      Fatihlerin fetih destanları unutulmaz

      Tekerrür bile olsa-

      KOĞUŞTA 8

      Vıınnnnnnnn

      Havayı yırtan otobüs sesleri

      Ankara’ya gidenler

      Ankara’dan gidenler

      Bilen var mı hürriyet hasretini

      Tekerlerin asfalta resmini çizdiğini

      Koğuş uykuda

      Ranza tahtaları uykuda

      Kafes demirleri, soba, zuladaki resimler9

      Ve şahsi kutulardaki bisküvitler

      Nöbetçiler-düdükler

      Tekmil uykuda

      Esaret uykuda

            Hürriyet uykuda

                      Adalet uykuda

      SEHPA 10

      Kapılarında dev sancılı atlar kişniyordu

      Şehsuvârını kaybetmiş küheylanlar

      Yusufiye medreselerinin

      Yıldızlar akıyordu omuzbaşlarından

      Toprağa göklerin selâmı gibi

      Sefih ve mağlub

      Zebaniler bayram ediyorlardı ellerinde zil

      Ellerinde hürriyetin tokmağı

      Zebaniler adalet kusuyorlardı

      Çiçek tozları savruk savruktu

      Yeni gelinler erkek çocuk düşlüyorlardı

      Geceler mum ışığı kadardı

      Heykeller şarkı söylüyorlardı

      Betondan, bronzdan, tunçtan

      Alkış tutuyordu sular

      Lokmalar kırık kırıktı

      Gözyaşı damar damar kan

      Boynuna halat geçirdiler mâsumun

      Boynu ıpılıktı

      Kalbi buzdan

      YÜREK 11

      Sağır renk bir duyguyle unutur sevgiyi yürek

      Çağısalar şüphe duyar kalender sofrasına

      İcazet bekler vurmaya kötülerin üstüne

      Nihani bir cenge girer kendi kendine bilek

      Bir inkılap değirmeninde öğütür kanını

      Nankör saplarına cumhurun herek olur yürek

      İlmü-ledûn deryasına dalar da boğulmaz

      Bir katresinde cebrin şaşırıp kalır yürek

      İKİNDİ 12

      O gün gelse yine gözbebeklerinde boğulsam

      O gün gelse atsız pusatsız koştursam yeniden

      Yatsı sonu vakitlerinde seni koynuma alsam

      Kucak dolusu ülkülerimiz olsa yeniden

      Sabaha nurtopu gibi çocuklarımız olsa

      İkindi vakitlerini yaşasalar erkenden

      Akşam bütün hüznüyle fakir soframıza dolsa

      Bütün hüznüyle sevmek yatağına çekilirken

      O gün gelse ve ben eritsem buz tutmuş bir kalbi

      Aşk mağlubu kahraman soyunsa korkularından

      Bir evcik bulsam ki ben nice sarayların sahibi

      Bir sığınak, aşkın o harç tutmaz tuğlalarından

      O gün gelse, evet o gün gelse de diyorum

      Dağ başlarında yine pembe dumanlar yer etse

      Bütün zamanlara hakkımı helal ediyorum

      YÜRÜYÜŞ KARARI 13

      Zil çaldı mı yatalım mı

      Sabah erken kalkalım mı

      Birden yüze sayalım mı

      Bir ki üç dört, bir ki üç dört

      Şu zamanı durduralım

      Hangi boya vurduralım

      Saya saya kuduralım

      Bir ki üç dört, bir ki üç dört

      Bu marş böyle söylenmezdi

      Gönül böyle gücenmezdi

      Sevda böyle tükenmezdi

      Bir ki üç dört, bir ki üç dört

      Yârdan mektup bekleyene

      Baba evi gözleyene

      Zulada aşk gizleyene

      Bağırttılar; bir ki üç dört

      Bir ki üç dört, bir ki üç dört

      Ey adalet üstünü ört

      Ayazda kaldı hürriyet

      Bir ki üç dört, bir ki üç dört

      İÇERDE 1 14

      Yer beton, emirler beton, ekmek de öyle

      Şefkat lugatlerden silinmiş gibidir

      Manasız komutların ardından süngülendim

      Karşı duramam ölmeye

      Ama bu el, bu beni vuran el

      Elin

Скачать книгу


<p>8</p>

Mamak Askeri Cezaevi, A, B, C, D ve E bloklarından oluşuyordu. Hepsinin kendi içinde numaralandırmaları vardı; 1,2,3,4… A Blok 2. Koğuş veya B Blok 9. Koğuş… Fakat C Blok daha hafif suçlular için… C1, C2 diye gidiyor. D Blok ise D1, D2, D3 gibi geniş arazi üzerinde prefabrik binalardan oluşuyor. D1 kendi içinde üç ayrı koğuşa sahip: D1-1, D1-2, D1-3. D2 ve D3 de öyle… Kare biçiminde bir meydan dört tarafında prefabrik binalar… Üçü koğuşlar… Biri idare binası… Hapishanenin giriş çıkışı bu idare binasından yapılıyor. A ve B bloklarında zula ve şahsi kutular olması imkânsız ilk zamanlar; D bloklarında buna imkân var. Ve buralar açık olduğundan Samsun yolu üzerinde seyir hâlindeki özellikle ağır vasıtaların -otobüslerin- tekerlek ve motor seslerini sessiz bir gecede duyabilirsiniz. Şahsi kutulardaki bisküviler biraz daha serbestleşmenin emaresi… Zulada kim bilir kimlerin resimleri var? Anne, kardeş, sevgili…

<p>9</p>

Mamak Askeri Cezaevi, A, B, C, D ve E bloklarından oluşuyordu. Hepsinin kendi içinde numaralandırmaları vardı; 1,2,3,4… A Blok 2. Koğuş veya B Blok 9. Koğuş… Fakat C Blok daha hafif suçlular için… C1, C2 diye gidiyor. D Blok ise D1, D2, D3 gibi geniş arazi üzerinde prefabrik binalardan oluşuyor. D1 kendi içinde üç ayrı koğuşa sahip: D1-1, D1-2, D1-3. D2 ve D3 de öyle… Kare biçiminde bir meydan dört tarafında prefabrik binalar… Üçü koğuşlar… Biri idare binası… Hapishanenin giriş çıkışı bu idare binasından yapılıyor. A ve B bloklarında zula ve şahsi kutular olması imkânsız ilk zamanlar; D bloklarında buna imkân var. Ve buralar açık olduğundan Samsun yolu üzerinde seyir hâlindeki özellikle ağır vasıtaların -otobüslerin- tekerlek ve motor seslerini sessiz bir gecede duyabilirsiniz. Şahsi kutulardaki bisküviler biraz daha serbestleşmenin emaresi… Zulada kim bilir kimlerin resimleri var? Anne, kardeş, sevgili…

<p>10</p>

Mustafa Pehlivanoğlu’nun idam edildiği gece yazıldı.

<p>11</p>

“Doğuş Edebiyat” dergisinde yayımlandı. 12 Eylül sonrası… Yürekler inkılap(!) ardından şaşkın, ürkek, şüpheci, şüpheli… “Doğuş”ta zaman zaman sohbet ediyoruz. Ama bir şey kopmuş… Bir şey… Ne o?

<p>12</p>

Nerede yayımlandı, unuttum. Bu da Eylül şiirlerinden biri… İkindi bir şifre… Akşam, yani kıyametimiz yakındır ve biz derin sohbeti onda ederiz. Günümüzdür ikindi, yaşadığımızdır. Hüzün, aşk ve sanki evlilik mevzubahis… Oysa baştan aşağı dava şiiri… Tükenmeye yüz tutan davanın dirilişi ümidi…

<p>13</p>

Mapushaneden çıkınca yazıldı. Naci’ye ithaf olundu. Aynı koğuşu paylaştık uzunca bir müddet. Naci “Yıldızlar” şiirini yazmıştı sevgilisine… Zulada fotoğraf saklayan kimler yoktu ki?.. B Blok 7. Koğuş’tan bir arkadaşın da iki fotoğrafı vardı zulasında… Biri sevgili karısı -ki yeni evlenmişti- diğeri kamyonu… O kamyon şoförünün ne kadar da naif bir kalbi vardı…

<p>14</p>

“İçerde”, “İçerde – Dışarda”, “Dışarda” bu sürecin -Eylül süreci- şiirleri… Kuş kafesten çıkmıştır ama nereye gideceğini bilmiyor…