Acayib-i Âlem. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Acayib-i Âlem - Ахмет Мидхат страница 20

Жанр:
Серия:
Издательство:
Acayib-i Âlem - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

sözlerini gayet açık bir Fransızca ile söyleyince prenses bütün bütün neşelenerek ve “Aferin mösyö! Ne güzel Fransızca konuşuyorsunuz, buna özellikle memnun oldum. Çünkü tercüman külfetine gerek kalmaksızın sizinle konuşmak nimetine dahi mazhar olacağım.” diyerek Suphi’ye dostça elini dahi uzattı.

      Suphi prensesin elini eline alınca derhâl dudaklarına götürüp öptü ki Avrupa terbiyesi gereğince en büyük kadınlar hakkında en büyük rivayet olan bu el öpme merasimine dahi vâkıf olmak Osmanlı seyyahlarının edep ve terbiyesi hakkında prensesin ilk zannını hakikat derecesine vardırarak fevkalade memnuniyeti apaçık görülmekte idi.

      Suphi’yi takiben Hicabi takdim yerine gelince Almanca olarak “Prenses bendeniz arkadaşım gibi Fransızca konuşmayıp zatıalinize uzmanlaşmış olduğum Almanca ile saygı ve bağlılığımı arz edeceğim! Bu gece şu yüksek topluluğu görüp yüksek katınıza bağlılık sunmaya muvaffakiyet bizim gibi aciz seyyahların itibar ve derecelerini iki katına çıkarır.” deyince prenses hakikaten hayret gösterir bir tavırla “Bravo! Bravo! Osmanlılarda Avrupa dilleri ne kadar yayılmış. Hâlbuki Avrupa dillerine rağbet yalnız Ruslara mahsustur diye bize verdikleri şerefi meğer haksız olarak veriyorlarmış!” sözünü pek ciddi olarak söylemekle beraber yanında ve etrafında bulunanların dahi yüzlerine açıklama ve cevap bekler bir tavırla baktı.

      Burada “ve etrafında” kaydına bizi mecbur eden şey Türk seyyahları salona girdikleri zaman prensese uzakça bulunan kadın erkek birçok kişinin dahi Türkleri görmek için yaklaşarak bir yarım daire oluşturmuş olmalarıdır.

      Suphi dedi ki:

      “Müsaade buyurulur ise yabancı dillere rağbet ve öğrenme hususunda Ruslara teslim olunan gayreti bendeniz de teslim edeceğim prenses! Gerçekten Fransız, Alman ve İngiliz diline bizde de rağbet olunarak gençlerden pek çoğu öğrenirler ise de Rusların büyük aileleri adı geçen dilleri çocuklarına, dadıları kucağında öğrettikleri için en mühim Avrupa dilleri kendilerine âdeta ana dili olur.”

      Prenses: “Burası doğru ise de bir dili dadı kucağında öğrenmek daha kolay olup okulda yeniden öğrenmeye gayret etmek daha güç olduğundan her hâlde büyük iken dil öğrenenler küçük iken öğrenenlerden fazla beğenilmeye değer görünürler.”

      Yemek vakti çoktan gelip epeyce geçmiş olduğu hâlde prenses sadece Türkleri kabul için yemeği dahi bekletmişti. Dolayısıyla ilk sözlerin edilmesinden sonra hep beraber sofraya kalkıldı. Başköşede oturan prenses sağ tarafına despotu ve onun alt tarafına askerî kumandanını alıp sol tarafına Suphi’yi ve onun alt tarafına da Hicabi’yi almak suretiyle haklarında bir itina ve ihtimam eseri daha göstermişti. Kadın ve erkek diğer davetlilere de mertebeleri kadarınca yer gösterdi.

      Dışarıda askerî bando çalmakta olup prenses kendi harp yaverini çağırarak “Bu gece topluluğumuzda iki muteber Osmanlı seyyahı vardır! Onları kendi millî bandoları ile zevklendirmek için bando kumandanına ihtar ediniz de aralıkta bir Osmanlı havaları çalmaktan da geri durmasınlar!” emrini verince her ne kadar bu emir Rusça verilmiş ise de gerek Suphi gerek Hicabi emrin hükmünü anladıklarından prensese özellikle teşekkür ettiler.

      Bu teşekkür, kendi Rusçasını anladıklarını prensese anlatmakla dedi ki:

      “Galiba Rusça dahi konuşuyorsunuz efendiler.”

      Suphi: “Ne yazık ki hayır prenses! Seyahatimiz için gereken miktarını henüz öğrenmekteyiz.”

      Prenses: (Hicabi’ye) “Zatıaliniz Fransızca hiç mi anlamazsınız efendi?”

      “Hemen hiç derecesinde bir şey prenses!”

      “Öyle ise bu gece size olan hitaplarım Almanca, arkadaşınıza Fransızca olacağı gibi kendi hemşehrilerime de Rusça derdimi anlatacağımdan bir umumi tercümana benzeyeceğim.”

      Suphi: “Bu da yeteneğinizin düzeyini gösterir ki tebriğe değerdir.”

      Prenses: “Vay! Siz Almancayı anlıyorsunuz demek!”

      “Rusçayı anladığım kadar. Fakat zatıaliniz kelimelerinizi tavır ve hareketinizle o kadar güzel açıklıyorsunuz ki edanız da açık bir dil kadar herkesçe anlaşılacak bir derecededir.”

      Bu yaltaklanma prensesi hoşnut ederek Suphi’ye bir baş eğmekle teşekkürlerini sundu. Çünkü yaltaklanma ve riyakârlık her ne kadar her millet nezdinde ayıplanır ise de Avrupa’da bazı böyle yüksek çevrelerde riyanın son derecelerine varmak yaltaklanan kişi hakkında bir hürmet sayılarak eğer “Bana yaltaklanıyorsunuz efendi.” diye karşılık verilir ise de bu söz teşekkür anlamında söyleniyor. Yani yaltaklanan kişi kendisini yaltaklanmaya değer bir büyük kişi olmak üzere görülmesini nezakete yorar da onun için teşekküre de kendisini mecbur sayar.

      Sofrada prenses Osmanlı seyyahlarından dünyanın hâllerine dair bir seyyahtan malumat edinmek suretiyle malumat almak istedi ise de Hicabi Bey kendilerinin henüz seyahatlerinin başlarında olduklarından bahisle daha “seyyah” sıfatına hakkıyla nail olamayacaklarını ifade etti. Suphi ise seyahati tamamladıktan sonra eğer bir daha yüksek huzurlarına bağlılık bildirme nasip olur ise bu emirlerini o zaman yerine getirebileceklerini söyledi.

      Bununla beraber yine Osmanlılara dair sofrada bir hayli konuşulup Osmanlı milletinin temiz yürekliliğinden ve terbiye güzelliğinden prenses bizzat bahsettikçe Suphi ve Hicabi Osmanlı milleti namına teşekkür sunmaktan asla geri durmadı. Hele askerî bando bir güzel Osmanlı havası çaldığı zaman prenses pek ziyade beğenmiş görünerek tekrarı için bandoya emirler dahi gönderdi ki böyle bir havanın beğenilip tekrarını istemek bandocular için pek büyük bir şeref sayılırsa da şu durumda bu iltifat bandocular hakkında olmaktan ziyade Osmanlılar hakkında olmakla seyyahlar buna da başkaca teşekkür ettiler.

      Kısaca en terbiyeli iki Avrupalı olsalar bu sofrada nasıl hareket ederek herkesin ve özellikle prensesin teveccühlerine mazhar olmak için ne hâlde bulunabilirler idiyse Suphi ve Hicabi beyler ondan daha güzel hâl ve hareket ile gerçekten herkesin beğenisine mazhar oldular.

      Yemekten sonra da biraz sohbet ettiler, sonra prenses dedi ki:

      “Efendiler eğer kabul buyurulur ise size yol arkadaşlığı ederim. Yolda konuşa konuşa birlikte gideriz. Yarın hareket olunacaktır.”

      Prensesin bu teklifi cana minnet sayılarak kabul olundu ise de bunu asıl can minneti sayan Hicabi olup prenses sayesinde elbette yolculuk meşakkatleri pek ziyade azalarak seyahat mümkün olacağı için memnun olmuştu. Suphi ise bir kocakarıya kavuk sallamak mecburiyeti ile kendi istediği gibi seyahat edemeyeceğinden hiç kalben memnun olmadı ise de artık teklif olunan yol arkadaşlığını redde muktedir olamayacağından o da çarnaçar memnuniyet ve şükran göstermişti.

      Seyyah arkadaşlar evvelce inmiş oldukları adi otele gece döndükleri zaman otelci güzelce karşılamakta o kadar telaş etti ki terbiyeli maymun gibi zıp zıp sıçrar ve güler yüz göstereyim diye âdeta gülünç olur kalırdı.

      Öyle ya! Prensesin ziyafetine davet olunmak öyle olur olmaz adamlara nasip olabilecek bir şeref midir?

      Sabah olunca iki arkadaş otelci ile hesaplarını keserek bir arabaya binerek tren istasyonuna vardılar. Prenses henüz gelmemiş olduğundan Suphi Bey istasyonun etraf ve civarını gezmeye

Скачать книгу