Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar. Mükerrem Kâmil Su

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar - Mükerrem Kâmil Su страница 19

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar - Mükerrem Kâmil Su

Скачать книгу

bakınıyordu.

      Mahir, içine bir büyük kadeh konyak boşalttığı çay fincanını ona uzattı:

      “Hele şunu iç, sonra yatağa uzan, seninle biraz konuşacağım.” dedi.

      Sermet, muhakemesinin son safhasına gelmiş bir mücrim gibi dinlemeye hazırlanmıştı.

      Mahir, bir an daldı. O kadını bir zamanlar kendi de sevmişti. Onsuz yaşayamayacağını düşünmüş, bir sürü çılgınlıklar yapmak istemişti. Herhangi bir tesadüfün eli, bu çapraşık gönül davasını halletmişti. Bugün içinde, arızasız kurtulmaktan gelen bir sükûn vardı. Onları el ele bir yuvanın eşiğinden geçerlerken tahayyül etti. Varlığında hiçbir titreme duymuyordu. Kalbini yokladı. Acı acı sesler duymadı. Demek ki tamamıyla unutmuştu. Fakat niçin ciddi bir şekilde bir başkasına can ve gönülden kendini veremiyordu? Acaba bu ilk, fakat çok tehlikeli aşk, içindeki asil duyguları, yeniden sevme kabiliyetini öldürmüş müydü? Bir gün bir kere daha sevmemekten, sevemediği için yuva kuramamaktan, mesut olmamaktan korktu. Hislerinin dumura uğraması ihtimaliyle sarsıldı. Sonra omuzlarını silkti. Bu çetin gönül düğümünü çözmenin sırası değil! diye içinden söylendi. Hele şimdi Sermet davası halledilmeliydi.

      Tekrar konuşmaya başladı:

      “Buna böyle birdenbire nasıl hüküm verdiğime belki şaşarsın. Şimdiye kadar birçok defa bunu sana söylemek istedim. Fakat daima garip bir şüphe içinde bocalıyordum. Yanılmaklığım ihtimali karşısında sen çok daha muzdarip olacaktın. Belki ondan gelen sevgi emareleri çok küçüktür. Fakat daha geniş bir müsamahayı da onun gibi bir kadından beklemeye hakkımız yoktur, değil mi?

      Şimdi ikiniz için de pek mühim olan büyük kararı vermeden önce, bırak da seni biraz sorguya çekeyim: Onu kuvvetle sevdiğine emin misin?”

      Sermet arkadaşının yüzüne öfke ile baktı. Bu bakışta “Bunu hâlâ anlayamadınsa aklına şaşarım!” diyen bir mana vardı.

      Mahir sorgularına devam etti:

      “Evlenirseniz mesut olacağına inanıyor musun?”

      “Bütün kalbimle.”

      “Mesut olacağınıza?..”

      “…”

      “Bak, cevap veremiyorsun. Demek ki onun saadeti bahis mevzusu olunca iş çatallaşıyor.”

      “İnsan kendinden başkasının saadetine inanamaz. Bu vadide bir hüküm verilemez ki Mahir.”

      “Fakat aşağı yukarı tahmin de edilebilir, değil mi? Bir kadına evlenelim diyen erkek, onun bu dilekle mesut olacağını önce hesaplar da öyle harekete geçer.”

      “Şu hâlde ben tamamıyla hesapsız hareket ettim.”

      “Bak, itiraf ediyorsun. Sen hiçbir zaman onun hislerinden emin olmadın. Olmayacaksın da… Daima seni beğenmeyeceği, istediğin şekilde sevemeyeceği kanaatindesin. Bedbaht olman için sade bu gizli şüphe ile sarsılman kâfi. İnsan her şeyini ayakları altına attığı kadının, bunları bir gün çiğneyip geçmesi ihtimali de olabileceğini düşünmemeli. Bunun için de onun hislerine inanmak lazım.”

      “Ben zaten ona hiçbir gün inanacak değilim Mahir. Çünkü hiçbir zaman benim onu sevdiğim gibi, onun beni sevmesine imkân yok. Olamaz da…”

      “Niçin? Sen sevilmeyecek çocuk musun?”

      “Belki sade ruhlu, çok genç, tecrübesiz bir kız için evet. Fakat onun için asla…”

      “Buna rağmen onunla evlenmek istiyorsun?”

      “Evet.”

      “İnsanların bile bile kendi felaketlerini hazırlamaları ne hazin!..”

      “Bunu benim için bir felaket olarak telakki edersen azap duyarım. Beni anla Mahir. Bir an için dahi olsa onun benim olduğunu görmek bütün hayatıma kâfi gelecek bir saadettir. Bunun tahayyülü bile beni çıldırtıyor. Gerçekleştiğini görürsem, bilmem ne olacağım?”

      “Peki, edebiyatı bırakalım. Beraberliğinizin, hayatınızın sonuna kadar devam edebileceğini umuyor musun?..”

      “Buna kim inanmıştır ve kim inanabilir ki Mahir? Bütün bir sevgi, tam bir sevgi, tam bir inanla bağlanan ellerin bir gün, herhangi bir tesadüfle çözülüvermeyeceği kanaati kimin içine hakkolunmuştur? Karı koca mefhumu altında yaşayan kuvvet, hayatın en zorlu tehlikeleri ile muhattır.24 Eskilerin söylediği gibi: ‘Bir kelime ile yakın, yine bir kelime ile ne kadar uzak!’ ”

      “Demek daha evlenmeden bir gün ayrılmak ihtimalinden bahsedebiliyorsun?”

      “Her makul insan gibi. Yalnız bir noktaya işaret ederim: Ne bahane olursa olsun ayrılık kararı benden gelmeyecek.”

      “Ayrıldığın zaman bugünkünden daha az ızdırap çekeceğini mi sanıyorsun?”

      “Onu tahmin edemem. Fakat bir zamanlar benimdi, benim eşim, benim sevgilimdi demek az teselli mi sanıyorsun? Hem niçin ayrılıktan bahsediyoruz?”

      Sonra acı acı omuzlarını silkti:

      “Sanki evlenmişiz de ayrılığı düşünmek sırası gelmiş!..” diye söylendi. “O gitti. Ve artık arkasından gidecek, bir kere daha sevgi dilenecek kuvvetim de kalmadı.”

      “Bu evlenmenin ikiniz için de hayırlı olmayacağına kuvvetle inandığım hâlde, ne yazık ki önüne geçemiyorum. Haydi yavrum, biraz da mütevekkil olmalı. Ne mukadderse olur, deyip geçmeli. İnsanlar için yaşama müddeti o kadar kısa ki, bu itibarla mümkün olduğu kadar hayattan faydalanmaya bakmalı. Git…

      Bir kere daha talihini dene. Ama bu defa yaz. Karşısına çıkma. Hislerini samimi bir şekilde yaz. İsteğini bildir. Bekle ve ümidini kesme. İlk zamanlarda hırçınlık yapma, aksilik çıkarsa bile…”

***

      Genç kadın, durgun yaz gökleri altında uzayıp giden kırlara, ince bir toz hâlinde sulara inen karanlığa baktı. Bahçesindeki çamların sesinde, yıldızları uyutmaya başlayan göklerde, dalgaların mırıltılarında sanki hep kendini teşvik eden manalar vardı.

      Nefise, oturma odasının kalın perdelerini indirmiş, lambayı yakmıştı. Küçük masanın üstünde minimini gümüş semaver tatlı sesler çıkararak kaynıyordu. Genç kız yavaş yavaş dolaşarak onun, akşam yemeğinden önce içmeyi âdet edindiği çayını hazırlıyordu.

      Radyoyu açtı. Uzak memleketlerden gelen sesleri yokladı. Odanın havasını içli bir kadın sesi dalgalandırdı. Piyanodan, yağmur yağar gibi dökülen tatlı sesler geliyordu. Kadın rüyalı ve manalı bir sesle söylüyordu. Dalmıştı. Kuvvetli alkış sesleri ile silkinerek düğmeyi çevirdi. Yazı masasının çekmecesinden bir küçük defter aldı. Uzun zamandan beri aldığı mektupların bazılarından çıkardığı satırları tekrar gözden geçirdi. Sonra bloktan uçuk saman renginde bir kâğıt çekerek yazmaya başladı:

      Söylemek

Скачать книгу


<p>24</p>

Muhat: Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş. (e.n.)