Aşk Batağı (Bir Muadele-i Sevda). Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aşk Batağı (Bir Muadele-i Sevda) - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 10

Жанр:
Серия:
Издательство:
Aşk Batağı (Bir Muadele-i Sevda) - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

ipek kordonlu, püsküllü cibinliğiyle birtakım gerdek gibi karşıma çıktı. Gözlerimi yumdum. İçine atladım. Uyuyor muyum, uyanık mıyım? Gözlerimin önünde dolaşan şeyler hayalet midir, gerçek midir, fark edemiyorum ki…

      Gözlerimi kapasam da kapamasam da Bedia gelinlik elbisesiyle pırıl pırıl karşıma geliyor… Yalnız gelse iyi… Ama koltuğunda bir de delikanlı var…

      Bütün dikkatim işte onun üzerinde… Rakibim olacak bu herifi görür gibi oluyorum. Fakat fal açan Çingenelerin bilinmeyen âlemlerden haber verişleri gibi esmer mi desem? Sarışın mı desem? Endamca, yüzce nasıl? Buralarını pek seçemiyorum. Bu belirsiz görüntüler içinde bir süre yorulduktan sonra rakibim hayalimde, tıpkı aynalı bakıcının aynanın derinliklerinde gördüğü kişiler ve kayıp eşyalar gibi, belirli bir biçime girer gibi oldu.

      Kısa boylu, tombalakça, az sarı bıyıklı, açık mavi gözlü, şık kıyafetli, civelek bozması bir şey… Bu gece benim yerime Bedia’ya, dünyada neler olmaz, güvey giren herifi bu biçimde tasavvur ettim.

      Gerdek yuvasından uçan kumru, bu tapındığı sevgilisiyle buluşmak için beni acıklı gelin odasında avare bıraktı, diyordum.

      Ne kadar kovmaya, uzaklaştırmaya uğraşsam bu iki sıkıcı, rahatsız edici hayalin gözlerimin önünde belirmesinden kendimi kurtaramıyordum. Hayalimin huzurunu yalnız vücutlarıyla değil davranışlarıyla, hareketleriyle de bozuyorlar. Tek durmuyorlar ki… Hayalimizdeki rakibim olan herif alaylı bir gülümseme ile Bedia’nın kolundan “Anlat bakalım, gerdek maceran nasıl oldu?” diye çekiyor. Bedia, babamın huzurunda gözyaşlarını sildiği dantel mendili bu defa kahkahalarını engellemek için ağzına götürerek “Oradaki savunmamı işiteydin beni alkışlamaktan avuçların şişerdi.” cevabını veriyor, sonra bu güzel başarılarını kutlamak için birbirlerini kucaklıyorlar…

      Bu çekilir görüntü müdür? Kışşşş!.. Ya şeytan kışşş!.. Şeytan dışarıda değil ki beynimin içinde… Kıştan mıştan anlamıyor.

      İşte bu iki hayal, bir de ben, bazen rüyada, bazen de gözler açık boğuşa boğuşa sabahı ettik.

      Bu rüyaları iyiye yoracak bir rüya tabircisi bilmiyorum ki ona başvurayım… Gece hayalimde karşıma geçip varlığını belirten kötü rakibimi acaba gündüz nerede bulabileceğim? Çingenelere mi fal açtırayım? Remilci hocalara mı başvurayım? Yoksa Eyüp’deki niyet kuyusuna mı gideyim? Aynalı bakıcı sağ mı? O pek iyi idi. Sen ne kaybedersen et, korkma. O aynada derhâl bulur, kaybolan eşya hangi hırsızların eline geçmiş, nerelere sokulmuşsa sana noktası noktasına haber verir. Fakat sen git, artık oralarda mal ara… En ufak bir şey bulabilirsen aşk olsun…

      Sonra yeniden git, başvur… Dediğiniz yerlerde bir şey bulamadım, de… Buna alacağın birinci cevap fal ücretinin ikinci defa istenip ödenmesidir. Çünkü para ödenmedikçe fal açılmaz. Beyoğlu mağazaları gibi fiyat kesin… Hile yok. Sermaye nedir, kâr, zarar neden ibarettir, onu bakıcı da bilmez…

      “Lâ Y’alem ül gayb-ı illâllah” ücret toka edildi mi aynayı eline alır, hoh diye bir kere hohlar. Aynanın parlak yüzü bulanır. “Adın nedir?” sorusunu sorar.

      Karşısındaki biraz ahmakça ise (Bu da fazla söz. Çünkü akıllıların oralarda ne işi var?) kaybedilmiş eşyayı da sorar. Kaybın çeşidini anlar. Sonra ustalıkla yine sana bilinmeyen âlemden öğrenmiş gibi satar. Mesela Naki adını verdin değil mi? “Naki’nin perisi gel. Dağda isen gel, bayırda isen gel. Derede isen gel, denizde isen gel.” kelimeleriyle perini çağırır. Kahvesiz, şerbetsiz kuru bir çağrı… Bunun bir de ziyafetlisi vardır ki o çağrılan, aslı olmayan şeyi doyurmak herkesin harcı değildir. Siz dağ bayır dolaşmadığınız hâlde perinizin ne kadar gezme meraklısı olduğuna şaşarsınız.

      Nihayet aynada panorama başlar. Galiba periniz lütfen aynayı şereflendirir. Ama onu aynada yalnız bakıcı görür. Siz göremezsiniz. Bu bakıcılarda her şey zihinde yaratılmış, belirsizdir. Mangır dedin mi? Yalnız o belirli, madenden ve yuvarlak olmalı, ele avuca dokunmalı…

      Anneme işi açsam Bedia’nın âşığını araştırma yolunda bütün bakıcılara çok para kazandırırım ama ayna içinde, kuyu dibinde bulacağımız âşık benim rüyada gördüğümden pek farklı olmaz. Onu ben şimdi sizi gördüğüm gibi görmeli, çalyaka etmeliyim.

      O gün öğleye yakın babamın odasına çağırıldım. Zavallıyı pek üzüntülü, annemi de üzüntüden hasta buldum. Bu üzüntülerini bana da geçirmemek için ikisi de zoraki bir neşe göstermeye uğraşıyorlardı. Babam beni görünce zoraki bir gülümseme ile:

      “Gel bakalım küçük bey… Neydi o akşamki bora? Hepimize geçmiş olsun. Dün gece bundan başka acayip bir rüya görmedin ya?”

      Plan hükümlerine uymak benim için işte buradan başlıyordu. Akşamki gördüğüm kulunç muskası gibi erkekli dişili hayalleri, rüyaları anlatsam uymaz. Kız hakkında peyda olan şüphelerimi açsam bu hiç hesabıma gelmez. O saatte kızı boşamam için beni zorlamaya kalkarlar. Ben onu öyle kolayca bırakır mıyım? İşi idare etmek için zihnimde hazırlanmış hiçbir akıllıca cevap da yok… İşin enini boyunu hesaba henüz vakit olmadı. Planımı yürütebilmek için olabildiği kadar annemle babamı Bedia’dan yana çekmek gerek.

      İşte bu vadiye bir giriş yolu bulmak için babamın sorusuna cevap olarak dedim ki:

      “Hayır efendim, dün gece hiçbir acayip rüya görmedim. Rahat bir kalple uyudum. Hatta sizin, dün geceki bora, nitelemesiyle andığınız olayda bora denilecek bir fevkaladelik görmedim.”

      Babamın hayretler içinde:

      “O kahpenin hepimiz hakkındaki sözleri, kullandığı o dil kayıtsız bir kulakla dinlenecek herzelerden miydi?”

      “Kabahat onda değil… Asıl tedbirsizlik kulunuzda oldu.”

      “Nasıl?”

      “Duvağını açtığım zaman yüzüne baktım. Kendisine işittirecek bir sesle, ‘Pek güzel değil ama neyse!’ dedim. Bunu duydu. İfrit kesildi. Boşadığım kadınlar hakkında sitemlere girişti. ‘Onlara yaptığınızı bana da mı yapmak fikrindesiniz?’ dedi. Ben de ‘İhtimal…’ cevabını verdim. O söyledi, ben söyledim. Nihayet canım sıkıldı. Oda kapısından dışarı kovuverdim. Nazlı, kıymetli büyütülmüş. Bu hakarete tahammül edemedi. İş o gördüğümüz sonuca kadar vardı. Artık kendini tutmaya gücü yetmedi. Ettiğim muameleye göre bir dereceye kadar mazurdur zannederim.”

      “Senin soyluluk ve terbiyenden beklenen şey ilk geceden geline bu yolda muamele etmek miydi? Öyleyse kız eski karıların hakkındaki yargılarında öyle pek de haksız değilmiş. Ailemizin haysiyetini kıran böyle bir harekete cüretten sıkılmadın mı?”

      “Vallahi efendim, bu hareketlerim hemen elimde olmadan denecek bir surette meydana geldi. Neye uğradığımı anlayamadım. Bana büyü mü yapıyorlar? Ne yapıyorlar bilmem ki…”

      “Sus! Sana kim büyü yapacak? Haydi buna eski karıların yaptı diyelim. Ya onlara kim yapmıştı? Onları niçin bıraktın?”

      Annem elini alnına götürüp düşünerek dedi ki:

      “Doğru,

Скачать книгу