İnsanlar Maymun muydu?. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İnsanlar Maymun muydu? - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 16

Жанр:
Серия:
Издательство:
İnsanlar Maymun muydu? - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

bir polis çağırarak kulağına: “Siz de telefonla Bakırköy’den sorunuz. Bu sabah oradan bir çift kaçak deli var mı?”

      Yine iki boyalıya dönerek: “Viranelikte ne işiniz vardı?”

      Ruşen Zamir: “Biz viraneliğe kendi ayaklarımız ile gitmedik ki… Haberimiz yokken bizi onlar götürmüşler…”

      Muavin Bey: “Onlar, yani şeytanlar?”

      Enis Buharî: “Evet efendim, o melunlar…”

      Muavin Bey: “Şeytanlarla sizin ne alışverişiniz var? Onlar size nerede, ne vakit, ne şekilde görünüyorlar?””

      Ruşen Zamir: “Efendim, işte şimdi asıl meseleye gelelim.”

      Muavin Bey: “Peki söyleyiniz.”

      Enis Buharî: “Birkaç zamandır gazetelerde dedikodulara vesile veren maymunluk meselesiyle alakalanıyor musunuz?”

      Muavin Bey: “Gazetelerde böyle birtakım şeyler var, ama ne olduğunu anlamaya vaktim olmadı.”

      Ruşen Zamir: “Efendim, dinin ulviliğine, insanın şerefine karşı atılan iğrenç bir tükürük…”

      Muavin Bey: “Yalnız biriniz söyleyiniz. Söz karışmasın.”

      Enis Buharî: “Tamamıyla adının tersi olarak, Mualla Lahuti adını taşıyan bir feylesof, yani batıl mezhebe sapmış olan, münkir, bir imansız, bir kâfir…”

      Muavin Bey: “Bu kadar lakap yetişir. Asıldan ayrılmayınız.”

      Enis Buharî: “İşte o melun adam, haşa sümme haşa Hazreti Âdem safiyullahın, bir orangutan maymunu olduğu iddiasıyla bir küfürname karaladı, attı ortaya… Bir ilmihal kitabı yazılsa kimse para verip almaz. Bu hezeyannameyi kapıştılar. Bilinmez ki, insanın maymundan geldiği ortaya çıkarsa bunda sevinecek bizim için ne şeref hissesi vardır?”

      Muavin Bey: “Asıl sözden ayrılmayınız.”

      Enis Buharî: “Bendenizin ismim Enis Buharî’dir. Eski vaizlerdenim. Bu efendi de aynı meslektedir. Biz, tuttuk bu küfürnameye karşı şiddetli iki reddiye yazısı yazdık. Fakat ne para eder ki, bu zamanlarda batıla karşı hakkın üstün gelmesi güçleşti. Çirkefe taş attık, serpintisine uğradık. Herifi hezeyanlarında büsbütün coşturmuş olduk. Lakin beyefendi, bizim sinirlerimiz de nefretin son ahengine gerildi.”

      Bu sırada polis gelerek muavinin kulağına: “Bakırköy’e telefon ettik, kaçak deli olmadığı cevabını aldık.”

      Muavin Bey: “Peki… (Enis Buharî’ye) Devam ediniz.”

      Enis Buharî: “Tiksintimiz o dereceye geldi ki, artık kendimizi tutamaz olduk. Dine karşı edilen bu saygısızlığı karşılıksız bırakmayı büyük bir günah sayarak, harekete geçmeye karar verdik.”

      Enis Buharî sözünün bu noktasında birkaç defa yutkunduktan sonra: “Yalan dolan bizim imanlı kalbimize, Müslüman ağzımıza yaraşmaz. Payımıza bir suç kayıt edilse de doğruyu söylemekten geri durmayız.”

      Bu boyalı adamın gittikçe düzgünleşen anlatışını muavin bey şimdi biraz şaşkınlıkla karışık bir dikkatle dinliyordu.

      Enis Buharî sözüne devam etti: “Bir insan kılığı altında şeytanca bir ruh taşıyan bu dinsize karşı ne yapılabilir? Recme, düzcesi, taşlamaya karar verdik. Melunun evinden çıktığı geceleri ve nerelere gittiğini araştırdık. Ceplerimize taş doldurduk. Bir gece yarısı karanlığında karşılaştık. Tam kafasına taşları fırlatacağımız sırada, ellerimizi kımıldatmak kabil olmadı. Çünkü kollarımız arkalarımıza çemrenmişti. Şöylece gözlerimizi kaldırıp da bir de omzumuza doğru baktık ki ne görelim… Yukarıdan aşağı kapkara, boynuzlu, korkunç iki şeytanın elindeyiz. Bildiğimiz ne kadar şeytan kaçıran dua varsa okumaya başladık. Hiç bana mısın demedi. Biz onu cezalandıralım derken, tuzağına düştüğümüz asıl büyük şeytan, sözüm ona Feylesof Mualla, yardakçılarının kollarında kıvrandığımızı gördükçe, uğursuz ağzından, gecenin karanlıklarına kahkahalar saçarak insan elbisesinden soyunuyordu. Paltosunu, ceketini, yeleğini, pantolonunu hep üzerinden birer birer attı. Bu soyunma sırasında etrafa avuç avuç alevler saçıyordu. O aydınlığın yardımıyla şeytanların kırmızı dillerini, boynuzlarını iyiden iyiye görüyorduk. Meğerse Feylesof Mualla, adam şeklinde, insanları baştan çıkarmaya gelmiş aleyhüllane azılı bir şeytanmış. Kitabullaha olan imanımızı bozmak için Hazreti Âdem’e maymunluk iftirasıyla fitneye başlamış. Maazallah çoklarımızı küfre batırmayı becermiş ve bize: ‘Sizin tapındığınız Allah göklere karışır. Yeryüzünün Allah’ı benim. Bana tapacaksınız!’ diye, haşa sümme haşa birçok abuk sabuk şeyler savurdu. Bizi, kendine secde ettirdi.”

      Boyalı adamın anlattıkları epeyce düzelmişken, sona doğru yine zıvanadan çıkmış olması, muavin beyi düşündürmeye başladı. Acaba bu adamlar akılları kâh gelip kâh giden takımdan mıydılar?

      Dayanamayarak sordu: “Yüzlerinizi nasıl boyadılar?”

      “Arz edeceğim efendim, oraya geliyorum. Feylesofun şeytanlığını gözümüzle gördükten sonra bize ne efsun okuduklarını bilemiyoruz, kendimizi tamamıyla kaybetmişiz. Sanki biz bu dünyada hiç yokmuşuz… Sabahleyin bu ağır uykudan uyandığımız zaman, yüzlerimiz boyalı ve ceplerimizde iri birer şişe şarapla kendimizi viranelikte bulduk.”

      “Birer şişe şarap mı?”

      İkisi de ceplerinden şişeleri çıkarmaya uğraşarak: “Evet efendim…”

      “Bu şaraplardan içtiniz mi?”

      “Dinimiz, şarabı şiddetle haram etmiştir. Katresini ağza almak değil, kazara bir tarafımıza damlatmış olsak, orayı bıçakla oyup çıkarırız.”

      Muavin bey: “Üzüm suyundan bu kadar nefret edersiniz demek?”

      Enis Buharî: “Din-i mübinimiz böyle buyurmuştur.”

      Muavin bey: “Bu derece mekruh olan, haram saydığınız bir şeyi neden üzerinizde taşıyorsunuz?”

      İki dindar adam birbirinin yüzüne bakarak bir iki yutkunduktan sonra Enis Buharı şu karşılığı bulabildi: “Efendim, bizi bu hâle koyan şeytanlar, kim olduklarına dair ortada hiçbir ipucu bırakmadan gözlerden kayboldular. Polis bu iş için araştırmaya kalkışırsa yüzlerimizdeki kara boyanın tahliliyle belli olacak çeşidi, şarabın şişesi, yaftası, içindeki madde hep bunlar hakikati anlamak için birer ipucu olabilir.”

      Muavin bey: “Çok defa saçmalıyor, ara sıra da pek doğru söylüyorsunuz.”

      Enis Buharî: “Hayır efendim, hiçbir zaman saçmalamıyoruz. Söylediklerimiz harfi harfine hakikattir.”

      Muavin bey: “Sizi taş atmaktan alıkoyan şeytanların kollarınızdan tutmuş olmaları ve sonra Feylesof Mualla Efendi’nin alevler saçarak insan kıyafetinden soyunup da kapkaranlık, boynuzlu bir şeytan oluvermesi, hakikat çerçevesine sokulabilecek

Скачать книгу