Akile Hanım Sokağı. Halide Edib Adıvar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Akile Hanım Sokağı - Halide Edib Adıvar страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Akile Hanım Sokağı - Halide Edib Adıvar

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Bütün bu on beş senelik hayatımızda Tarık bana tek defa kıskanmak fırsatını vermedi. Bütün kadınlara nazik davranır, lâzım gelen ölçülü komplimanları yapar, fakat hiçbirine, hatta en güzeline, kendisine sulanan en aşüftesine bile zaaf gösterdiğine şahit olmamıştım. O kadar ki, Ankara sosyetesinde bayanlar kocalarının kâtip ve daktilo kadınlara düşkünlüklerinden şikâyet ederken ben gülerek dinlerdim. Hatta bazan acı dahi olsa, kıskançlık hissini tecrübe etmek istediğimi söylediğim zaman ahbaplarım bir ağızdan beni haşlar veyahut yapmacık yaptığımı iddia ederlerdi. Yalnız bu defa Roma’ya giderken beni götürmek istememesi bana garip geldi. Acaba!

      İşte bu acaba, beni bir gün, bir bahane bularak, Tarık’ın dairesine sevketti. Kapıdan içeriye ayak atar atmaz gözlerim dişi mahlûkat, bilhassa daktilolar arıyordu. Her odaya bir tanesi girip çıkıyor, ortalıkta vızır vızır dolaşıyorlardı. Hemen hepsine güzel ve genç denilebilirdi. Bilhassa bir tanesi bana sosyetemizin süslü hanım sınıfının en güzide âzası olabilecek kadar makyajı da, kılığı kıyafeti de kusursuz göründü.

      Tarık odasında, masasının başında oturmuş, kâğıt imza edip duruyordu. Dairesine ilk defa gittiğim için biraz hayret etmesi lâzımdı. Fakat onun, o siyah gözlerinin arkasından geçenleri keşfetmek mümkün değildir ki… Niçin geldiğimi sormasını bekledim, sormadı.

      – Tarık, ben bugün içimde verdiğim bir kararı sana söylemeye geldim.

      Güldü:

      – Akşam söyleyemez miydin?

      – Geldiğime kusur mu ettim?

      – Yooook!.. Söyle bakayım.

      Elinde kalem, gözlerini “Haydi, diyeceğini de…” der gibi bir hali vardı.

      Ben bir şey söylemeden karşısındaki koltuğa oturdum, bir sigara yaktım:

      – Sen Roma’da iken ben İstanbul’a gidip teyzemde kalmaya karar verdim.

      – Bunu konuştuk zannediyordum. Birkaç gün kalır, gelirsin.

      – Hayır, sen dönünceye kadar İstanbul’da kalacağım.

      – Niçin?

      – Artık Ankara sosyetesinde benim için bir yenilik yok. İstanbul’un bir arka sokağındaki konak hayatını merak ediyorum. Üç yıldır Lâleli’nin o sokağındaki evlerini ziyaret etmedim.

      Tarık gözlerini kaldırdı, beni ilk defa görüyormuş gibi gözden geçirdi:

      – Sen henüz genç ve güzelsin, ben yokken davetlerde flört yapar, eğlenirsin. Burada kal!

      Gene bir acaba…

      – Kıskanmaz mısın?

      – Ne münasebet!.. Ha, şu kâğıtları getir, masanın üstüne koy.

      Odaya birinin girdiğini nasıl sezmişti?

      Ben gözlerimi kapıya çevirince, daktiloların en güzeli olan o Sevim adlı genç kızı, elinde bir tomar kâğıtla gördüm. Her halde ayaklarının ucuna basarak girmişti. Demek Tarık onun girdiğini havadan sezmişti.

      Acaba?

      Daktilo bayan geldi, Tarık’ın arkasından eğildi, kâğıtları masanın üstüne, tam önüne koyarken güzel elâ gözleri beni süzüyordu. Belki konuştuğumuzu da işitmişti. Her ne ise… Kâğıtları masanın üzerine bıraktıktan sonra da kolunu Tarık’ın omuzundan çekmedi, arada bir, kırmızı boyalı parmağını kâğıdın üzerine uzatıyor, bir noktasına işaret ediyordu. Bu bana biraz gösteriş gibi geldi. On beş yıldır duymadığım bir sızı göğsümde belirdi. Acayip sızı… Aynı zamanda, kafamın içinde şüphe denilen vızıltı… Sevim bana bakmadığı halde, bana nispet ediyor hissini veriyordu.

      Tarık hiç farkına varmamış gibi bidüziye:12

      – Ha, şurası, ha, şu mesele, deyip duruyor, işaret edilen kelimelerin altını çiziyor, Sevim’in bu hareketini tabiî görüyordu. Demek, bu güzel, çıplak kolun omuzuna yapışıp kalmasına alışık! Acaba?

      Biraz sonra:

      – Al, götür, dedi.

      Ancak o an Sevim’in kolu omuzundan kalktı, gitti. Ondan sonra hiç belli etmemesine rağmen Tarık’ın gözlerinde bir sual işaretinin bana çevrildiğini sezer gibi olmuştum. Belki de vehimden ibaret… Acaba?

      Kız odadan çıkınca Tarık ayağa kalktı:

      – Sen şimdi git. Bu meseleyi akşam konuşuruz, dedikten sonra, benimle beraber odadan çıktı, beni merdivene kadar teşyi etti, sonra karşıdaki bir kapıyı açarak içeriye girdi. Odadan kadın sesleri geldiğine göre her halde daktiloların odası olacak.

      O akşam biraz dalgındı İstanbul projemi dinledi.

      – Ben de seninle gelir, teyzeni, enişteni ziyaret ederim.

      – İstanbul’dan mı uçacaksın?

      – Hayır, Ankara’da biraz daha işim var. Döner, iki gün burada kalır, buradan uçarım.

      – Senden başka kimler gidiyor?

      – Birkaç kişi…

      – Kâtip filan yok mu?

      – Henüz bilmiyorum. Döviz meselesi ne kadar sıkı, biliyorsun. Belki de sefaretteki kâtip elemanını kullanırız.

      Kafamdaki vızıltı biraz ara verdi. Gerçi ikide bir tekrar acabalar başgösteriyordu. Ama, İstanbul’a gidinceye kadar henüz evlenmişiz gibi Tarık mütemadiyen benimle meşgul oluyordu. 1955 yılının Eylül’ünde İstanbul’a hareket ettik. Evi, yüksek bir fiyatla üç ay için Amerikalılar’a kiralamıştık.

      5

      Albaydı.

      6

      İncelik, sevecenlik.

      7

      Sezdirirdi, ima ederdi.

      8

      Merakla.

      9

      Katılan.

      10

      Uğurlarken.

      11

      Güney.

      12

      Durmadan.

      3

      İSTANBUL’A

Скачать книгу