Frezya. Ezgi Hasret Bodur

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Frezya - Ezgi Hasret Bodur страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Frezya - Ezgi Hasret Bodur

Скачать книгу

align="center">

      Ben seni hep sevdim

      Yolculuklar hep böyle mi acaba? Ayrılığın hüznü, melankolikliğin kokusu sarmış otobüsü. Ara ara ağladığını duyduğum arka sıralardaki bebek hariç herkesin duygularıma eş duygular hissettiğini varsayıyorum geçilen her durakta. Otobüs ısrarla bitmeyen bir yolu gidiyor ve sanki varılacak durak inadına uzaklaşıyor gibi. Ben ise, beni ben yapan her şeye uzaklaştığımı hissediyorum.

      Yanımda oturan teyze ile ara sıra göz göze geliyoruz. “Ah teyzem hiç sohbet havamda değilim ki. Bilsen aslında sohbetim çok hoştur.” Düşünmemeye çalıştıkça beynime üşüşen düşünceleri kovalama telaşındayım. Çokça bencilim iç dünyam konusunda. Söylenmemiş, itiraf edilmemişleri yüreğim benimle her yere götürürken rahatlarım belki. Ama işte bencilim ben.

      Ne kadar kötü olabilir ki denizden, yeşilden uzak olmak? Kimseye söyleyemediklerini haykırdığın denizi bulamamak ne derece iyi hissettirir? Eğer yeterince şanslıysam Hasan Dağına anlatırım, yeni dert ortağım bellerim onu. Bu şehirde güzel günler geçirebileceğime inanmak istiyorum. Otogara girerken bir ıssızlık, en az içim kadar kasvet dolu hissettiriyor şehir. Gülümsüyorum. Ne kadar da benziyoruz birbirimize. “Eh, uzun bir süre birlikteyiz mecburen. Mecburi aşk bu. Şehri insana, insanı şehre bağlayan platonik, karşılıksız.”

      Ayaklarım şehrin yollarına uyum sağladı bile. Bilincim Poyraz’ı bıraktığım yerde kalsa bile yeni bir okulda, yeni arkadaşlar, yeni umutlar istiyorum bu şehirden. Elimdeki adres beni ummadığım farklı beklentimin dışında bir yurdun kapısına getiriyor. Farklıyız ama birbirini sevmek için aynı olmak gerekmiyor değil mi? Buna da alışırım zamanla.

      Odama yerleşince ilk iş anneannemi arıyorum. “Ağlamak değil, gülmek lazım anneanneciğim. Görsen ne güzel bir yer burası. Üzülme, iyiyim ben. Dikkat et kendine.”

      Elim bir türlü numarasını tuşlamıyor. Oysa aramamı bekliyordu muhakkak. Belki de hissettiğim gibi umurunda bile değildi. En sonunda arıyorum, hatta üst üste birçok defa. Ya kapalı ya da çekmiyor. Çünkü meşgul de çalmıyor.

      “Vardım. İyiyim. Merak etme. Özledim.”

      Kısa kısa içimi yansıtmayan soğuk bir mesaj olduğunun farkındayım. Ama onun beni eskisi gibi önemsemediğinin de farkındayım. Bitiyoruz, bitti diyemiyoruz ikimizde. Nasıl bitti derim, nasıl kabul ederim biz olamayacağımızı bilemiyorum. Tekrar mesaj yazıyorum.

      “Bir şeylerin değiştiğinin farkındayım. Sen bana Balım dediğin günden beri ben hiç Çiçek olmadım. Aşkın adını verdiğin Bal, büyümeden çok önce aşkı keşfetti. Hâlâ o aşkın içinde karşılıksız debeleniyor gibiyim ama bu demek değil ki sen de beni sevmek mecburiyetindesin. Belki de bunları daha önce konuşmalıydık. Sadece şunu bilmeni istiyorum Ben seni hep sevdim.

Daha ne kadar zaman lazım sana? Hadi bizi de zamana bıraksanaYa da istersen ben kaybolayım zamanda

      Bitti mi? Zamana mı bıraktık?

      Alışmaya çalışmak belki de damak tadıma hiç uymayan yemeklere alışmaktı bu akşam. Kendi şehrimden uzakta ilk defa tek başıma kalmış olmamım tecrübesizliğiydi belki de. Anneannemin o nezih mutfağının az yağlı, sevgi ile bezenmiş yemeklerinin yerini doldurabilecek yemekler değildi elbette. Ama olsun, karnım doymuştu işte iyi kötü. Oda arkadaşımla birbirimizi tanımaya çalışırken farklı bölümlerde okuyan, farklı idealleri olan ama fazlasıyla romantik iki kız olduğumuzu fark ettik. Elbette ki içimi tamamen açmadım. Ama az çok konuştum da… Zaten her şeyimi paylaşabildiğim bir avuç arkadaşım var. Pek arkadaş canlısı olduğum söylenemez. Çok uzun zamandan beri hem arkadaşım hem sevdiğim olan Poyraz doldurmuş hayatımı. Şimdi fark ediyorum da ne kadar Poyraz’la doluyum. Onu kimselere anlatamayacak kadar da kıskanıyorum bir taraftan.

      Telefonum hiç çalmadı, mesaj bile gelmedi. Hani arayacaktık birbirimizi? Bir şey oldu desem kötü haber tez duyulur. Tahminimce Poyraz mesajıma kör, sağır ve dilsiz olmayı tercih etti. Payıma düşen yatağım da oldukça rahatsız ya da ben kendimi mutsuz etmek için uğraşıp duruyorum. Telefonun ekranına en son baktığımda saat ikiydi. Uyumuştum, sanırım kâbus görüyordum. Ensemdeki terle uyandığımda telefonun ışığının yanıp söndüğünü fark ettim. Saat kaçtı gerçekten? Telefonu elime aldığımda saatin dört olduğunu, Poyraz’dan da bir mesaj geldiğini gördüm. Beklemeden açtım.

      “İyi geceler Balım. Arkadaşlarla buluşmuştuk, dışarıdaydım. Geldiğimde vakit çok geçti. Yazmak istediklerimi yarına bırakmak istemedim. Büyük ihtimal bu mesajı sabah göreceksin. Benim de sana söylemek istediğim birçok şey var. Hayata karşı beklentilerimde, yapmak istediklerimde zaman içerisinde çok değişiklik oldu. Biz birbirimizin oyun arkadaşı olduk hep ya da sen benim gözümde oyun arkadaşım olarak kaldın. Sevdim evet! Lakin sanırım senin gibi değil. Bunu hayatın içinde yeni insanlar ile tanıştığımda anladım. Ama seni kaybetmekten de çok korktum. Hayatımda ailem kadar değer verdiğim en önemli insansın. Seni kırmak istemiyorum. Biliyorum biz diye bir şey kalmasa bile hayatına çok güzel bir şekilde devam edebilirsin. Kafam çok karışık senden uzakta. Belki de karar vermeliyim ya da bitirmeliyim. Ama kıymetli oyun arkadaşım olarak kalmanı da çok istiyorum. Beni sevdiğini hep hissettim. Benim Balım olamasan da çiçeğim olursun. Biraz zamana ihtiyacım var, özür dilerim Balım.”

      Yüz yüze gelip söylemeye korktuklarım bir anda Pandora’nın kutusundan çıkıp karabasan gibi üzerime çöktü sanki.

      Zaman mı istedin?

      İşte sana bolca zaman…

Var olduğunu sandığın, duygularını şaşırtan bir illüzyonsaAŞK

      Poyraz’a gizli saklı

      Denize kıyısı olmayan şehirlerde yaşamak sensizlik kadar zor geliyor bana. Her gün camı açıp burnuma dolan yosun kokusunu arar oldum buralarda. Yeşilin maviye karışımına hasret kaldım. Okul da canımı sıkıyor bugünlerde, alışık değilim bambaşka insanlara. Sıkıntılarımı, çevremdeki sahte yüzleri anlatma fırsatı bulacağım bir deniz kıyısı bile yok.

      Sen de yoksun…

      Birkaç gündür, beraber her zaman oturmayı sevdiğimiz sahil kenarındaki o kafe geliyor aklıma. Ben buralara gelmeden önce yenileme bahanesiyle yıkmışlardı. Üzmüştü içten içe bu beni. Ne kadar sürerdi bu yenileme? Ya da hiç eskisi haline dönmezse orası… Belki de eskisi gibi olurdu ama aynı şeyleri hissettirir miydi bilemiyorum. Bitmiş bir aşk yeniden nasıl toparlanamıyorsa, oradaki anılarımızın da toparlanması çok zordu artık. Buna takıldım işte bu aralar.

      Çok geçmişte bir gün müydü acaba? Karşımda otururken çok güzel gülümsediğimi söylemiştin, elin ayağın titriyordu, hissediyordum. Hatta hâlâ hissediyorum. “Sevmek, galiba denizi seyretmek” dedin. Yan masamızda oturan küçük bir kız çocuğu ile göz göze gelmiştim sürekli. Yanıma gelip “abla çok güzelsin” demişti. Eminim kıpkırmızı olmuştum karşında.

      Çok masumane hislerdi bunlar,

Скачать книгу