SINAV BITTI ELLER HAVAYA. BUKET ÇETIN
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу SINAV BITTI ELLER HAVAYA - BUKET ÇETIN страница 4
Oktay gayet ciddi ve dikkatli konuşmaya devam etti. “Bir kere bu iş için kendine iyi bakmalısın.” dedi. Sanki televizyon ekranına çıkmış ünlüler gibi havaya girdi.
“Elbette koşarak ısınmak önemli.” dedi.
Ben şaşkınca, “Koşarak… ısınmak…” sözcüklerini gevelerken Akıllı kulağımın dibinde kıkır kıkır gülüyordu. Bir yandan da, “Ben dedim sana.” diye tekrar edip duruyordu.
Oktay kendini o kadar kaptırmıştı ki konuşurken birden zıplamaya başladı. Bu çocuk kafayı yedi galiba, diye ağzım bir karış açık ona bakıyordum. “Bu zıplayışlar çok önemli.” dedi. Akıllı kıs kıs gülmeyi bırakmış kahkahalara boğulurken Oktay, “Bak şimdi bir tane daha göstereyim.’’ dedi. Ardından bir sağ, bir sol dizinin üzerinde hızlı, ama olduğu yerde koşmaya çalışıyordu. Bir yandan da, “Bak gördün mü?” diyerek yüzünü gösterdi. Çilli yüzü artan kan basıncıyla kıpkırmızı olmuş, nefes nefese konuşuyordu.
“Böy le, böy le iş te an la dın mı?”
“Hı hı…” diye kafamı sallarken içimden, kaç kızım Bilge, bu çocuk birazdan senin üzerine de atlayabilir, dedim.
Akıllı hiç gecikmedi, onun böy-le böy-le diye hecelemelerine benzer bir sesle, “Ben dedim sana hoppidi hoppidi zıplıyordur, diye. Ama sen ne yaptın? Beni dinlemedin. Bak! İşte çocuk karşında! Hoppidi zıplıyor mu? Zıplıyor. Bir de o kadar Ajan Salt numaralarına yattın. Hiç gerek var mıydı bu türden aksiyonlara? Beni dinle, beni!” dedi. Oktay’ı şaşkın dinleyip izlerken Akıllı’yı susturamadım. Bir şey desem çocuğa ayıp olacaktı. Ne desem de kaçsam buradan, diye düşündüm.
Oktay, “Yani kısacası masa tenisi deyip geçmemek lazım.” dedi. Gözümün önünde yeni uyanmaya başlayan tilkilerin keskin bakışlarıyla, “Nasıl yani?” dedim.
Oktay, “Ne, nasıl yani?” diye sordu. “Masa tenisindeki başarımı sormadın mı?”
Gözümün önünde uyanmış tilki, kuyruğuyla yüzüme vurdu. Kendime geldim, “Haaa sen masa tenisindeki başarını anlatıyorsuuuun. Ben onu demek istememiştim ki!” deyip epil epil yüzüne baktım. O da aynı epil bakışlarla baktı. Ben, “Hani her sınavda okul birincisi oluyorsun ya. İşte o deneme sınavlarında bu başarıyı yakalamanın sırrını soruyorum.” dedim.
“Ben okul birincisi değilim ki!” dedi Oktay. Şaşkındı ve anlamaya çalışıyor gibiydi. Yanındaki arkadaşı birden, “Sen D şubesindeki Oktay’ı söylüyorsun.” dedi. “Biz C şubesindeyiz. Oktayları karıştırdın sanırım!” dedi.
İkisi birden gülmeye başladı. Bana ayıp olmasın diye de bir yandan gülmemeye çalışıyorlardı.
Ben ağzım açık onlara öylece bakarken Akıllı beni sarstı.
“Affedersin karıştırdım.” dedim yanlarından ayrılırken, Akıllı da kıs kıs gülüyordu.
Apartmanın köşesini dönmemle birlikte Oktay ve arkadaşının kahkahaları Akıllı’nın kahkahalarına karıştı.
“Aşk olsun Akıllı.” dedim. “Hadi onlar gülüyor da sana ne oluyor?” Bir yandan da içimden Fiber Esat’a kızıyordum. Nasıl karıştırdı bu Oktayları diyordum.
YAKALADIM SENİ OKTAY
“Beni ne hâle düşürdün Esat!” dedim. Esat’ın yüzünde mahcup ifadeler dolaşırken, “Arkamdan öyle bir güldüler ki yerin dibine geçtim. Sayende okulun en aptal kızı olarak tanıdılar beni.” dedim.
Esat sonunda, “Canım ben nereden bileyim başka bir Oktay daha olduğunu? Sana yardım etmek istedim. Böyle yapacağını bilseydim etmezdim.” diyerek sırtını dönüp sırasına gitti.
Canan, “Ayy kalbini kırdın çocuğun Bilge! O nereden bilsin okulda kaç tane Oktay var? Git bence özür dile!” dedi.
Canan’a hak verdim. Kırdım çocuğun kalbini. Çok mu bağırdım acaba? Adımlarım usulca Esat’ın oturduğu sıraya gitti. “Kusura bakma Fiber! Üstüne biraz fazla geldim galiba. Bana o kadar çok güldüler, kendimi öyle kötü hissettim ki… Bir de onu takip ederken gerilmiştim zaten. Özür dilerim.” dedim.
Fiber cama döndüğü yüzünü bana çevirip yüzüme bakmadan, “Neyse, boş ver.” dedi.
Onun boş ver deyişini düşünürken Gurumi ile Ateş Necdet koşarak sınıfa girdiler. Gurumi nefes nefese konuşmaya çalışıyordu.
Necdet, “Oğuzcuğum istersen sen nefes al! Yoksa elimizde kalacaksın.” diyerek bana döndü. “Doğru Oktay’ı bu sefer bulduk.” dedi. Son derece dikkatle söylediklerini dinledim.
“Senin dün peşine takıldığın Oktay’ı ben tanıyorum. Onunla konuşmaya gittim. Bizim şubelerde başka Oktay yokmuş. Bir o varmış, bir de D şubesinde senin aradığın Oktay… Yani okul birincimiz.” dedi.
“Bak yine yanlış kişiyi bulduysanız külahları değişiriz.” dedim. Oğuz konuşmak için hamle yaptı. Öyle hızlı nefes alıyordu ki boğulacak gibiydi.
Necdet, “Bence sakın konuşma, sen nefes al Oğuz! Bak başına bir şey gelecek, ondan sonra göreceksin. Kaç kere dedik sana kilo ver, diye. Hepi topu koridorun başındaki sınıfa gidip geldik bu hâle geldin. İnsan biraz arkadaş sözü dinler! Kilo ver dedikçe sen kilo alıyorsun. Ne yapıyorsun? Tersinden mi anlıyorsun? Söz dinle biraz!” dedi. Ardından bana bakarak, “Sen merak etme, bu sefer tamam. Doğru kişiyi bulduk.” Onun sözü bitince Canan, “Eee, ne yapacaksın şimdi? Yine peşine mi takılacaksın?” diye sordu. Peşine takılmak sözünü duyunca bir an ürperdim. Bir gün önce yaşadıklarım aklıma geldi. Sonunda sorularımı sormuş olsam da bir daha o heyecanı yaşamak istemediğimi fark ettim.
Başka bir yolu olsa, diye düşündüm ama başka bir yolu nasıl bulacaktım? Nihai amacım aklıma geldiğinde, hayır pes edemem, diye düşündüm. Canan’a, “Ne yapıp edip bu işin sırrını öğreneceğim.” dedim. Bir süre düşünüp, “Evet, yine peşine takılacağım.” diye kararımı verdim. Ben çıkışta yapacağım yeni “takip” operasyonumu düşünürken Ateş Necdet, “Düşündüm de…” diyerek söze başladı.
“Şu birincilik işi hiç de fena fikir değil. Yani bizim kafalarımızın senin kafandan, Oktay’ın kafasından neyi eksik? Belki fazlamız bile vardır.” dedi. Akıllı gevrek kahkahalar eşliğinde fısıldadı. “Senin bu Necdet fena taktı kafa işine.” dedi. Haksız da değildi hani…
“Ne demek yani bizim kafalarımızın neyi eksik? Ne demek istiyorsun Necdet?” diye sordum.
“Diyorum ki ben de dereceye gireceğim. Hatta buradaki bütün arkadaşlara aynı teklifi yapıyorum. Var mısınız dereceye girmeye?” diye sordu.
Hepsi şaşkın şaşkın Necdet’e bakarken, “Ne oldu? Hani herkesin kafası