Dünyaya Dönüş. Danilo Clementoni
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Dünyaya Dönüş - Danilo Clementoni страница 2
Tüm güneş sistemi tüm büyüleyici görkemiyle etrafında dönüyordu. Devasa Jüpiter'e yakın küçük mavi nokta gemilerinin konumunu temsil ediyor ve şu anda solmuş önceki versiyondan biraz daha kavisli olan ince kırmızı çizgi, Dünya istikametindeki yeni yörüngeyi gösteriyordu.
Sistemdeki en büyük gezegenin yer çekimi gücü endişe vericiydi. Güvenli bir mesafede kalmak çok önemliydi ve sadece iki Bousen motorunun gücü Theos'un bu ölümlü sarmaldan kaçmasına imkan verecekti.
"Azakis", dedi önündeki konsola bağlı seyyar iletişimci hırıltılı kısık bir sesle. "Altıncı bölmedeki bağlantıların durumunu kontrol etmeliyiz."
-"Daha yapmadın mı?" diye sordu, arkadaşını çileden çıkaracağını bildiği eğlenceli bir tonda.
-"O kokuşmuş puroyu at ve gelip bana yardım et!" diye gürledi Petri.
-Bunu biliyordum.
Onu gıcık etmeyi başarmıştı ve bundan çılgınca zevk alıyordu.
"Ben buradayım. Buradayım. Geldim dostum, kızma."
-"Hadi kıpırdaaa. Dört saattir bu saçmalığın ortasındayım ve şaka yapacak havada değilim."
Her zamanki gibi huysuz, ama hiçbir şey ve hiç kimse onları ayıramaz.
Çocukluklarından beri tanışıyorlardı. Onu defalarca kez dayaktan kurtaran kişiydi (çocukken çok daha büyüktü), saygın cüssesini arkadaşı ile onun sık sık hedef olduğu zorbalar çetesi arasına girip onları ayırmak için kullanırdı.
Çocukken Azakis, karşı cinsin daha çekici üyelerinin kavga edeceği tipte biri olacağından emin değildi. Genelde salaş bir şekilde giyiniyordu, kafası tıraşlı, ince bir fiziği vardı ve sürekli GCS1'ye bağlı olarak, aşırı bilgiyi çoğundan on kat daha hızlı sindiriyordu. On yaşındayken, olağanüstü akademik performansı sayesinde, akranlarının çoğunun bilmediği bilgilere sahip olması sayesinde C seviyesine erişim hakkı verilmişti. Ancak, ona bu tür bir erişim sağlayan N^COM sinir implantının birkaç küçük yan etkisi vardı. Erişim aşamasında tam konsantrasyon gerekiyordu. Zamanının çoğunu böyle geçirdiğinden beri, neredeyse her zaman anlamsız bir şekilde, boş boş bakan gözlerini boşluğa dikiyordu ve etrafında olup bitenlerden de tamamen kopmuştu. Gerçek şu ki, Büyüklerin iddialarına rağmen, yaygın görüş onun biraz geri zekalı olduğu idi.
O ise bunları hiç önemsemiyordu.
Bilgiye olan susamışlığının sınırı yoktu. Hatta geceleri bile bağlı kalıyordu. Tam konsantrasyon ihtiyacı nedeniyle erişim süresi uyurken gizemli bir şekilde % 1'e düşürülse de, hayatının bir anını bile kültürel birikimini geliştirme fırsatını kaçırarak geçirmek istemiyordu.
Hafif bir gülümsemeyle uyandı ve arkadaşının onu beklediği altıncı bölmeye doğru yol aldı.
Dünya Gezegeni – Tell el-Mukayyar – Iraq
Elisa Hunter, yeniden alnından akan terleri silmeye çalıştı. Burnundan altındaki kuma yavaşça damlamaya kararlı görünüyorlardı. Saatlerdir, dizlerine çökmüş bir vaziyette, ayrılmaz parçası Marshalltown Trowel3 yardımıyla toprağı yumuşak bir şekilde kazıyarak mezar taşı gibi bir şeyin en üst kısmını ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Gerçi, bu teoriye en baştan beri ikna olmamıştı. Yaklaşık iki aydır Ziqqurat yakınlarında Ur4 için çalışıyordu. Arkeolog olarak özellikle Sümer dilindeki bilgi uzmanlığı sayesinde, orada çalışmasına izin verilmişti. XX yüzyılın başlarındaki ilk kazılarından beri, pek çok mezar ortaya çıkarılmıştı fakat hiç birisinin bundakine benzer bir artifaktı yoktu. Kare biçimi ve büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda, bir lahitten çok bir tür konteyner kapağı gibi duruyordu. Belki de binlerce yıl evvel bir şeyleri saklamak veya korumak için saklanmış bir objeydi.
Ne yazık ki, şimdiye dek tepe parçasından çok az kısmı ortaya çıktığından dolayı, konteynerin boyunu hesap edebilme şansı yoktu. Kapağın görünen yüzünün tamamını kapsayan çivi yazısı kazıntıları, daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemiyordu.
Onların çevirisini yapmak günlerini ve bir o kadar da gecelerini alacaktı.
“Doktor Hunter.”
Elisa başını kaldırdı. Gözlerini güneşten korumak için sağ elini gözlerinin üzerine koydu, asistanı Hişam’ın kendisine doğdu hızlı hızlı geldiğini gördü. “Profesör,” diye tekrarladı, “Üsten çağırıyorlar. Acil gibi.”
“OK. Teşekkürler, Hişam.”
Bu zorunlu molayı avantaja çevirip, neredeyse kaynamak üzere olan ve sürekli kemerinde taşıdığı suyundan bir yudum aldı.
Üsten bir çağrı ha…Bunun tek anlamı bir sorun olduğuydu.
Ayağa kalktı, pantalonundaki toz bulutlarını silkeledi ve araştırma üssü olarak hizmet veren çadıra doğru yürümeye başladı.
Yarı açık fermuarı açarak çadırdan içeri girdi. Gözlerinin içerideki ışığa alışması bir kaç dakika aldı fakat bu onun Albay Jack Hudson’u fark etmesini engellemedi. O sert bir şekilde boşluğa gözünü dikmiş, onun gelişini bekliyordu.
Albay resmi olarak Nasıriye’de kurulu olan anti terörist mücadele timinden sorumluydu fakat gerçek görevi gizli ELSAD3 departmanı tarafından yürütülen ve takip edilen bilimsel bir araştırmayı koordine etmekti. Bu departman, doğal olarak tüm kendi türlerinde olduğu gibi bir gizem barındırıyordu. Bu organizasyonun amacını ve hedeflerini bilen birkaç kişi vardı sadece. Kesin olan ise; operasyonel kumandanın doğrudan ABD Başkanına rapor sunduğuydu.
Elisa’nın bunları pek önemsediği yoktu. Onun bu geziye katılma teklifini kabul etmesinin gerçek sebebi, dünyada en sevdiği yere, o çok sevdiği işine, geri dönebilecekti. Nispeten genç yaşına rağmen (otuz iki), alanına en iyilerden birisiydi.
“İyi akşamlar, Albay,” dedi en sevimli gülümsemesini takınarak. “Bu şerefi neye borçluyum?”
“Doktor Hunter, yapmacıklığa hiç gerek yok. Neden çağırdığımı çok iyi biliyorsun. İşini bitirmek için izin verilen süre iki gün önce bitti. Artık burada kalamazsın.”
23 Mart 2003’den beri, ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Diktatör Saddam Hüseyin’i Irak’ta İslami terörizmi desteklediği ve (daha sonra mesnetsiz olduğu ispat edilen) kitle imha silahları bulundurduğu bahanesiyle devirmek için işgal etmeye karar verdiklerinde, zaten sorunlu olan tüm arkeolojik araştırmalar bundan kötü etkilenmişlerdi. Sadece 15 Nisan 2003’de sona eren düşmanlıklar,