Gülen Polis. Пер Валё
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gülen Polis - Пер Валё страница 14
“Sen mi bağırıyorsun böyle? Bu çocuklara zılgıt çekmenin bir faydası yok.”
“Evet var,” diye karşı çıktı Gunvald Larsson. “Yapıcı bir zılgıt.”
“Yapıcı mı?”
“Aynen. Bu iki salak…”
Ansızın susup kelime seçimine çekidüzen verdi.
“Bu iki meslektaşımız elimizdeki tek tanıklar. Şimdi dinleyin bakalım, siz ikiniz! Saat kaçta vardınız olay yerine?”
“On biri on üç geçe,” dedi Kvant. “Kronometremle saati kontrol ettim.”
“Bense tam şu anda oturduğum noktada oturuyordum,” dedi Gunvald Larsson. “Telefonum saat on biri on sekiz geçe çaldı. Eğer geniş bir zaman ayırırsak, yarım dakika boyunca arabadaki telsizle oyalandınız, Polis Merkezi’nin de bana ulaşması on beş saniye sürdü desek, geriye hâlâ dört dakikadan fazla zaman kalır. O zaman içinde ne yapıyordunuz?”
“Şey…” dedi Kvant.
“Zehirlenmiş sıçanlar gibi oradan oraya koşturuyor, kana ve dağılmış beyinlere basıyor, cesetleri oynatıyor ve kim bilir ne halt ediyordunuz. Dört dakika.”
“Bunun neresi yapıcı anlamadım…” diye başladı Martin Beck ama Gunvald Larsson lafını ağzına tıktı.
“Bir dakika. Bu sersemlerin dört dakika harcayıp olay yerinin içine etmeleri gerçeği dışında, oraya on biri on üç geçe varmışlar. Kendiliğinden değil, o otobüsü ilk fark eden adamın haber vermesi sonucu gitmişler. Doğru mu?”
“Evet,” dedi Kvant.
“Köpekli ihtiyar delikanlı,” dedi Kristiansson.
“Aynen öyle. Adını bile öğrenme zahmetine girmedikleri birisinden duymuşlar, eğer bugün buraya gelme nezaketini göstermeseydi, hayatta kimliğini belirleyemeyeceğimiz o birisinden. Bu köpekli adamı ilk ne zaman gördünüz?”
“Şey…” dedi Kvant.
“Otobüsün yanına varmadan iki dakika önce,” dedi Kristiansson botlarına bakarak.
“Aynen. Çünkü adamın ifadesine göre, arabada oturarak ve ona kaba saba bağırarak en az bir dakika kaybetmişsiniz. Köpekler vesaire hakkında zırvalayıp durmuşsunuz. Yanılıyor muyum?”
“Hayır,” diye mırıldandı Kristiansson.
“Bilgiyi aldığınızda dolayısıyla saat on biri on ya da on bir geçiyormuş. Bu adam sizi durdurduğunda otobüse ne kadar yakındınız?”
“Yaklaşık üç yüz metre kadar,” dedi Kvant.
“Bu doğru, bu doğru,” dedi Gunvald Larsson. “Bu adam yetmiş yaşında ve peşinde sürüklemesi gereken hasta bir daksundu olduğundan dolayı…”
“Hasta mı?” diye şaşırdı Kvant.
“Aynen öyle,” diye cevap verdi Gunvald Larsson. “Kör olasıca köpeğin belinde disk kayması varmış ve iki arka ayağı tutmaz gibiymiş.”
“Ne demek istediğini sonunda anlıyorum,” dedi Martin Beck.
“Hı hı. Adamı bugün aynı çevreyi deneme amaçlı koşturdum. Köpeğiyle falan. Üç kere yaptırdım, sonra köpek pes etti.”
“Ama bu, hayvanlara zulüm,” diye başkaldırdı Kvant.
Martin Beck buna şaşırmıştı, bu yüzden adama ilgili bir bakış attı.
“Her hâlükârda, bu ikisi ne kadar denerse denesin, o mesafeyi üç dakikadan daha kısa sürede tamamlayamadılar. Demek ki adam otobüsü en geç on biri yedi geçe görmüştü. Zaten biz de katliamın bundan üç dört dakika önce gerçekleştiğini biliyoruz.”
“Onu nereden biliyorsunuz?” dedi Kristiansson ve Kvant bir ağızdan.
“Sizi ilgilendirmez,” diye karşılık verdi Gunvald Larsson.
“Memur Stenström’ün kol saatinden,” dedi Martin Beck. “Mermilerden biri göğsünden geçip sağ bileğine inmiş. Kol saatinin tam ortasını kırmış, Omega Speedmaster marka saat de uzmanımıza göre aynı saniye durmuş. Saatin kolları on biri üç dakika otuz yedi saniyeyi gösteriyordu.”
Gunvald Larsson ona pis pis baktı.
“Biz Komiser Stenström’ü tanıyoruz, zaman konusunda çok titizdi,” dedi Martin Beck üzgünce. “Saatçilerin ‘saniye manyağı’ dedikleri türde biriydi. Yani saati her zaman saniyesi saniyesine doğru zamanı gösterirdi. Sen devam et, Gunvald.”
“Köpekli bu adam Karlbergsvägen tarafından Norrbacka Caddesi üzerinden yaklaşıyordu. Hatta sokağın başladığı yerde otobüs onu geçmişti. Norrbacka Caddesi boyunca yürümesi yaklaşık beş dakikasını almış. Otobüs bu mesafeyi kırk beş saniyede kat etmiş. Adam yolda kimseye rastlamamış. Köşeye vardığında otobüsün, sokağın karşı tarafında durduğunu görmüş.”
“Eee, ne olmuş?” dedi Kvant.
“Kapa çeneni,” dedi Gunvald Larsson.
Kvant bir şey söylemek için öfkeyle ağzını açmayı düşündü ama Martin Beck’e bakıp tekrar kapattı.
“Camların kırıldığını görmemiş, ki bu arada bu iki harika arkadaş nihayet otobüsün içine girdiğinde de fark etmemişler. Fakat ön kapının açık olduğunu görmüş. Kaza olduğunu zannetmiş ve yardım getirmek için acele etmiş. Hesaplamış, açıkçası yanılmamış da. Norrback Caddesi’nin yokuşunu gerisin geri tırmanacağına son durağa gitmenin daha çabuk olacağını düşünmüş, Norra Stations Caddesi boyunca güneybatı istikametinde yürümeye başlamış.”
“Neden?” diye sordu Martin Beck.
“Çünkü hattın sonunda bekleyen bir başka otobüs olur diye düşünmüş. Şans bu ya, yokmuş. Onun yerine, maalesef devriye gezen bir polis arabasına rastlamış.”
Gunvald Larsson cam mavisi gözlerini Kristiansson ve Kvant’a çevirdi.
“Solna’dan bir devriye arabası, hani bir taşı kaldırırsın da altından böcekler kaçışır ya, aynı onun gibi kendi mıntıkalarından sessizce ayrılmışlar. Eee, sınırda, motorunuz çalışır durumda kaç dakikadır duruyordunuz?”
“Üç,” dedi Kvant.
“Daha doğrusu dört beş diyelim,” dedi Kristiansson.
Kvant ona yandan bir bakış fırlattı.
“O yönden gelen herhangi birini gördünüz mü?”
“Hayır,” dedi Kristiansson. “Köpek gezdiren o adama kadar kimseyi görmedik.”
“Demek