Savoy Cinayeti. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savoy Cinayeti - Пер Валё страница 14

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Savoy Cinayeti - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

bir şatoydu. Her şey, müteahhidin müthiş bir megaloman olduğunun ve bu tasarımı bir kartpostaldan kopyaladığının kanıtıydı sanki. Daha modern bir görünüm vermek için yakınlarda eklenen sundurma ve cam verandalar da genel izlenimi daha da iyi kılmamıştı. Malikâne tam bir felaketti ve insan gülse mi, ağlasa mı, yoksa bir yıkım ekibi mi yollasa karar veremiyordu. Bina son derece kallaviydi; ancak dinamitle yerinden oynatılabilirdi. Garaj yolunda Kayzer Almanyası’nda bulunan türden bir dizi iğrenç heykel duruyordu.

      “Evet, güzel bir evdir,” dedi Charlotte Palmgren. “Ama yenilemek ucuza mal olmadı. Şimdi her şey birinci sınıf.”

      Månsson gözlerini evden ayırmayı başarıp çevreye bakmaya devam etti. Daha önce dikkatini çeken çimenlik oldukça bakımlıydı.

      Kadın bakışlarını takip edip, “Haftada üç gün bahçıvan gelir,” dedi.

      “Anladım,” dedi Månsson.

      “İçeride mi yoksa dışarıda mı oturmak istersiniz?”

      “Fark etmez,” dedi Månsson.

      Mats Linder’den eser kalmamıştı, hatta bardaklar bile ortada yoktu ama geniş verandadaki bir servis arabasında bir seltzer şişesi, bir buz kovası ve birkaç şişe duruyordu.

      “Bu evi kayınpederim satın almış,” dedi kadın, “ama yıllar evvel ölmüş, Viktor ve ben daha tanışmadan.”

      “Nerede tanıştınız?” diye sordu Månsson yersizce.

      “Nice’te, altı yıl önce,” dedi Charlotte Palmgren. “Orada bir defiledeydim.” Bir saniye duraksadıktan sonra ekledi, “Hadi içeri geçelim bari.”

      “Tamam,” diye cevap verdi Månsson.

      “Size özel bir şey ikram edemeyeceğim. Bir iki içki olabilir tabii.”

      “Teşekkürler ama almayayım.”

      “Anlıyorsunuz ya, burada yapayalnızım. Hizmetlileri gönderdim.”

      Månsson hiçbir şey demedi ve kadın bir saniye sonra, “Olanlardan sonra yalnız kalmak daha iyi diye düşündüm.

      Tamamen yalnız,” dedi.

      “Anladım. Başınız sağ olsun.”

      Kadın başını hafifçe yana eğdi ama iğrenme ve tam duygusuzluk dışında bir şey ifade edemedi.

      Belki de kederli görünebilecek kadar yetenekli değil, diye düşündü Månsson.

      “Mmm,” dedi. “Hadi girelim.”

      Månsson verandanın arkasındaki taş basamaklardan kadını takip etti, kasvetli genişçe bir holü geçip tıklım tıkış mobilya dolu, devasa bir salona girdi. Tüm tarzların bir arada olması grotesk bir hava veriyordu. Bir yanda ultra modern parçalar varken diğer yanda sırtı yüksek eski tip koltuklar ve yarı antika sehpalar vardı. Kadın onu dörtlü koltuk, bir kanepe ve devasa, kalın cam bir sehpa setine doğru götürdü. Yeni ve pahalı bir sehpaya benziyordu.

      “Lütfen oturun,” dedi kadın âdetten.

      Månsson oturdu. O tekli koltuk, hayatında gördüğü en büyük koltuktu; Månsson öyle bir gömüldü ki bir daha asla ayağa kalkamayacağını sandı.

      “İçecek bir şey istemediğinize emin misiniz?”

      “Eminim, teşekkürler,” dedi Månsson. “Sizi fazla rahatsız etmeyeceğim. Ancak maalesef size birkaç soru sormak zorundayım. Anladığınız üzere, Bay Palmgren’i öldüren kişiyi en kısa zamanda yakalamak istiyoruz.”

      “Evet, polissiniz. Eh, ne demeliyim ki? Ben çok üzüldüm, olayın kendisi… Trajik.”

      “Saldırganı gördünüz, değil mi?”

      “Evet, ama her şey o kadar hızlı oldu ki. Sonrasına kadar tepki veremedim. Sonra korkunç bir düşünce beynime saplandı, adam beni de vurabilirdi. Hepimizi indirebilirdi.”

      “O adamı daha önce görmüş müydünüz?”

      “Hayır, kesinlikle hayır. İsimleri falan pek hatırlayamam ama yüz hafızam çok kuvvetlidir. Lund’daki polis de bana aynısını sormuştu.”

      “Biliyorum, ama doğal olarak o sırada çok üzgündünüz.”

      “Kesinlikle, korkunçtu,” derken hiç de samimi değildi.

      “Son birkaç gündür bunu uzun uzadıya düşünmüş olmalısınız.”

      “Evet, tabii ki.”

      “Ama adamı net bir şekilde gördünüz. Ondan tarafa bakıyordunuz. Dış görünüşü nasıldı?”

      “Eh, ne diyebilirim ki? Son derece sıradandı.”

      “Ne tür bir izlenim edindiniz? Gergin miydi? Yoksa gözü dönmüş gibi miydi?”

      “Yani, gayet sıradan görünüyordu. Oldukça sıradan.”

      “Sıradan mı?”

      “Evet, basit biri. Aramızda yoktur böyleleri.”

      “Adamı görünce ne hissettiniz?”

      “Hiçbir şey, tabancayı çekene kadar. Ondan sonra korktum.”

      “Silahı gördünüz mü?”

      “Tabii. Normal tabancaydı.”

      “Ne çeşit olduğunu söyleyemez misiniz?”

      “Tabancalardan anlamam. Ama namlusu vardı. Bayağı uzundu. Kovboy filmlerinde kullanılan silahlara benziyordu.”

      “Peki adamın yüz ifadesi hakkında ne söyleyebilirsiniz?”

      “Hiçbir şey. Dedim ya, gayet sıradandı. Kıyafetlerini daha net inceledim ama bundan bahsetmiştim zaten.”

      Månsson adamın eşkâlini almak için kadını daha fazla zorlamaktan vazgeçti. Kadın anlattıklarından daha fazlasını ya anlatamıyor ya da anlatmıyordu. Månsson garip odada etrafına bakındı. Kadın bakışlarını takip edip şöyle dedi, “Bu koltuk grubu bayağı göz alıcı, değil mi?”

      Månsson başıyla onayladı ve kim bilir kaça mal olmuştur diye düşündü.

      “Kendim aldım,” dedi kadın gururla. “Finncenter’dan.”

      “Her zaman burada mı yaşıyorsunuz?” diye sordu Månsson.

      “Malmö’deyken başka nerede yaşayacağız?” diye sordu kadın mahcup bir şekilde.

      “Peki Malmö’de değilken?”

      “Estoril’de bir evimiz var. Kışın orada yaşıyoruz. Viktor sık sık Portekiz’le iş yapıyordu. Bir de Stockholm’de şirketin dairesi

Скачать книгу