Çöküş. Steve Taylor
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Çöküş - Steve Taylor страница 23
Amerikan Yerlilerinin büyük çoğunluğu ataerkil değildi. Anasoylu ve anayersel topluluklar oldukça yaygındı ve kadınlar genellikle söz sahibiydi. Aslında siyasi meseleler söz konusu olduğunda erkeklerden daha etkili oldukları bile söylenebilir. Yeni şef adaylarını belirleyen onlardı. Avrupalılarla anlaşmaya varıldığında imza yetkisine sahip olanlar da. Erkeklerin imzasının geçerliliği yoktu. Kadınlar, erkeklerden daha aşağı görülmüyor, dolayısıyla baskı altında tutulmuyor ya da istismar edilmiyordu. Service’in Tierra del Fuego’da yaşayan Yahgan halkı hakkında yazdığı gibi,
Kadınlar özellikle yüksek mevkiye sahipler… Ailenin reisi sözde erkek de olsa, gözlemciler kadınların farklı düşündükleri zaman eşleriyle tartışmaya girmekten çekinmediklerini söylüyor. Kadınlardan toplum içinde sessiz ya da erkeklere kıyasla daha yumuşak başlı olmaları beklenmiyor.224
Örneğin, Kanada’nın kuzeyinde yaşayan Bakır Eskimolarının kadınları ve erkekleri o kadar eşitler ki oynadıkları toplumsal rolleri kolayca değiş tokuş edebiliyorlar.225 Üstelik yaygın bir erkek egemen kültürde yaşayan ve kocaları onları evden kovduğunda açlıktan ölmeye mahkûm olsalar bile boşanma hakkına sahip olmayan Sahra-Asyalıları hemcinslerinin aksine, Amerikan Yerlisi kadınlar genellikle istedikleri zaman boşanabiliyordu. Örneğin Pueblo kültüründe de, bir kadın kocasının eşyalarını kapının dışına koyarak ondan boşanabilmesi söz konusuydu. Erkeğin bu durumda annesinin evine dönmekten başka çaresi kalmıyordu.
Afrika söz konusu olduğunda, kıtanın kuzeyini Sahra Çölü’nün güneyinde kalan kısmından ayrı tutmak gerekiyor. Kuzey Afrika, kayıtlı tarih boyunca fazlasıyla atacıl bir bölge oldu. Daha önce de gördüğümüz gibi -Mısır medeniyetinin kurucuları da dahil olmak üzereSahra-Asyalılar, Arabistan yaklaşık MÖ 4000’de çölleşmeye başladığı zaman buraya göç ettiler. O sıralarda Kuzey Afrika hâlâ verimli topraklara sahipti. Ancak MÖ 3000 civarında burası da kurumaya başladı ve Sahra Çölü ortaya çıktı. Fakat göçler devam etti. MÖ 800’de Antik Dünya’nın en vahşi halklarından biri olan Fenikeliler -günümüzdeki Suriye ve Filistin topraklarında yaşamış Sami bir topluluk- bölgeye hâkim olmaya başladı. Onlardan sonra sırasıyla Asurlular, Persler, Yunanlılar ve Romalılar geldi. Roma İmparatorluğu gücünü yitirmeye başladığında Hıristiyanlığın etkisi arttı, ta ki MS 7. yüzyılda Müslümanlar bölgeye varıp günümüze kadar varlığını sürdüren İslami kültürleri yerleştirene dek.
Sahra Çölü’nün güneyinde ise durum tamamen farklıydı. Çöl, Sahra-Asyalıların güneye inmesini engelleyen bir bariyer görevi görüyordu. Dolayısıyla Orta ve Güney Afrika’da yaşayan yerli halklar kuzeydekilerin aksine hiçbir zaman fethedilmedi. Ancak Sahra-Asyalılar kıtanın tamamına hiçbir zaman hâkim olamasalar bile yerli halkla değişik zamanlarda temasa geçerek kültürel gelişimlerini etkilediler. Sahra Çölü’nün güneyinde, Avustralya ve Amerika’da gördüğümüz anacıl kültürlerle karşılaşıyoruz. Aradaki tek fark, Afrika’da oluşan atacıl kültür “öbeklerinin” biraz daha fazla ve büyük olması; bununla bağlantılı olarak tamamen anacıl kalmış bölgeler de daha az, çünkü atacıl kültürle olan etkileşimleri çok daha fazlaydı. Ancak buna rağmen Sahra Çölü’nün güneyinin genel olarak anacıl kültüre eğilim gösterdiğini söylemek gerekiyor.
Sahra Çölü’nün güneyinde etkili olan atacıl kültürlerden biri Bantulardı. Bantular MÖ 2. binyılda çölün hemen güneyindeki Nijerya ve Kamerun’da ortaya çıktı. Zamanla yavaş yavaş güneye göç etmeye başladılar. Bu devingenlik asırlar boyunca sürdü. Bantular çokeşlilik, başlık parası, güçlü yöneticiler ve kölelik gibi pek çok Sahra-Asyalı özelliğe sahipti. Ancak atacıl kültürleri yine de oldukça ılımlıydı; örneğin savaşçı değildiler ve anasoyluydular. Sahra bölgesinden geldikleri için çölün daha da kurumasından etkilenmiş ve çok daha az bir şekilde olsa da diğer Sahra-Asyalılar gibi ruhsal bir dönüşüm geçirmiş olmaları muhtemel. Diğer ihtimal ise Sahra Çölü’nün kuzeyinden gelmeleri ve orada yaşayan Sahra-Asyalılarla etkileşime geçip atacıl kültürü onlardan almış olmaları. Hangi kuram doğru olursa olsun, MS 5. yüzyıla gelindiğinde Bantular Afrika’da Ekvator çizgisinin güneyinde kalan kısmın büyük çoğunluğuna yayılmıştı. Günümüzde Afrika’nın güneyinde yaşayan pek çok insan hâlâ Bantu dillerini konuşuyor. Ancak Bantular bu bölgeleri fethetmedi. John Lamphear ve Toyin Falola’nın da dediği gibi, Bantuların yayılması “çeşitli toplumsal ve iktisadi kurumların ve dillerin usulca özümsenerek kültürel bütünleşmesinden ibaretti.”226 Diğer bir deyişle, Bantular Afrika’nın güneyinde yaşayan yerli halkı baskı altına almak yerine onların arasına karışıp kültürleriyle kaynaşıyordu. Bunun sonucunda Bantuların atacıl, yerlilerin ise anacıl özellikleri bilenerek birbirleriyle etkileşime geçiyordu.
Ancak Bantular sadece yoğun tarım yapılan yerlerle alâkadar oldukları için hiç göç etmedikleri pek çok bölge vardı, özellikle de çorak veya ormanlık olan alanlar. Dolayısıyla buralarda yaşayan insanlar tamamen anacıl kaldılar. Aynı şekilde, Bantular’dan kaçanlar da anacıl özelliklerini korumayı başardı. Örneğin Pigmeler, Orta Afrika’daki yağmur ormanlarına göç ettiler. Sanlar ise (bazen Kalahari’nin “Çalı Adamları” olarak da anılırlar) kıtanın çorak güney ucuna gitmeyi tercih ettiler.227
Kuzey Afrika’yı işgal eden Sahra-Asyalılar da Sahra Çölü’nün güneyindeki insanlarla elbette temasa geçmişti. MS 4. yüzyılın sonuna gelindiğinde Hıristiyanlık, Nil Nehri boyunca Kuzey Afrika’dan Nübya ve Etiyopya’ya yayılmıştı. İslamiyet ise Sahra Çölü’nün hemen güneyindeki -Gana, Mali ve Sudan gibi- bazı yerlere ulaşmıştı. Bunda kısmen ticaretin kısmen de askerî fetihlerin rolü vardı. Ancak buralarda İslamiyet’in koyu atacıl kültürü, bölgenin yerli anacıl özellikleriyle karışmıştı. Dolayısıyla bölgeyi ziyaret eden katı Müslümanlar, gördükleri karşısında dehşete düşüyordu. Örneğin Müslüman bir din bilgini Mali hakkında şunları söylüyor:
Kadınların aile üyeleri dışında erkek “arkadaşları” ve “ahbapları” var. Erkekler de aynı şekilde başka ailelerin kadınları ile “tanışık.” Bir gün izin alarak Walata kadısının evine gittiğimde, onu dikkat çekici güzellikte bir kadınla otururken buldum. Çok şaşırdım ve gitmek için arkamı döndüm, ama… kadı bana şunları söyledi: “Neden gidiyorsun? O benim arkadaşım.” Dehşete düşmüştüm… çünkü bu adam bir din bilgini ve üstelik de hacıydı.228
Afrika’nın
222
Ryan, 2003.
223
Wright, 1992, s. 276 içinde.
224
Service, 1978, s. 41.
225
Service, 1978.
226
Lamphear & Falola, 1995, s. 92.
227
DeMeo, 1998.
228
DeMeo, 1998, s. 243 içinde.