Bahçede felsefe. Damon Young
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bahçede felsefe - Damon Young страница 10
Proust, bu büyülü geçmişin zaten o anda da kayıp olduğunu yazar: Öncelikle zihnimiz bunu fark edemeyecek kadar dağınıktır, ikinci olarak zekâmız bunun hakkını veremez. Başka bir deyişle, geçmiş ellerimizden kayıp gider ve onu sabitlemek imkânsızdır. Yaşanan zaman kaybedilen zamandır. Sainte-Beuve’e Karşı’ya yazdığı önsözde, “Hayatımın pek çok yazı kırdaki bir evde geçti. O yazları zaman zaman düşündüğüm oldu ama düşündüklerim o yazların kendisi değildi. Onlar ölüydü,” der. Proust’a göre, mükemmelin ve acısız olanın sabit kaldığı, sonsuz bir güzellik ve aşk dünyası vardır. Ama bunu ele geçirmek mümkün olmadığı için çoğumuz kronik bir tatminsizlik içindeyiz. Proust insanlık durumunun özünün, belleğin deposuna girememek olduğuna inanıyordu.
Aslında kapı hep açık, der Proust; geçmiş, gündelik şeylerin içinde kilitli kalmış ve çıkarılmayı bekliyor. Sainte-Beuve’e Karşı adlı eserinde, “Gerçekte, kişinin hayatının her saati biter bitmez bir bütünün içinde cisimleşiyor… ve orada saklanıyor,” diye yazar. Bir fincan çayın içinde bahçeyi, yerdeki gevşek bir taşın içinde Venedik’i anımsayan Proust budur işte. Bu anılara sadece ulaşmanın yeterli olmadığını; onları tanımamız ve geri kazanmamız gerektiğini savunur. Başka bir deyişle, bellek geri döndüğünde bilinçli ve yaratıcı bir ilgi ister. Proust’un ünlü sözü, “Önce tesadüf, sonra sanat”tır.
Proust’un meşhur “istemsiz bellek” kuramı budur. Sainte-Beuve’e Karşı kitabının net ve iddiasız önsözünde Proust, biriken geçmişin enginliğinden ve onu taklit etmenin veya yalanlamanın imkânsızlığından söz eder. Geçmiş soyut düşüncelerle kavranamadığı gibi yarı unutulmuş parçalardan da bir araya getirilemez. Uzun zamandır giyilmeyen bir ceketin cebinde bulunan eski bozuk paralar gibi, bu hazinelere ancak tesadüf edilebilir. O zaman da onları tanımak ve bilinçlilikle parlatmak gerekir.
Proust bu sözlerle, kendine aşırı güvenen rasyonalizme; zihnin kendine saydam olduğu; en uygar ve en sofistike izlenimlerin bilince tabi olduğu inancına karşı çıkıyordu. Proust, hatırlamanın şansa bağlı olduğunu ve saydam olmayan, bilinçsiz dürtülerin toplamı olduğunu savunuyordu. Zihnimizin bulanık, güvenilmez ve ele avuca sığmaz olduğu görüşündeydi. Kutsal aile yuvası veya çocukluğumuzda gittiğimiz park gibi geçmişimizin en saygıdeğer kılavuzları bile bizim demir atmamızı sağlayamaz. “Belli bir imgenin anısı bile sadece anlık bir pişmanlıktır,” diye yazar Proust, Swann’ların Tarafı’nın dokunaklı son satırlarında. “Evler, yollar ve meydanlar da kaçıp gider, ah, tıpkı yıllar gibi.”
İlginç olan bu kuramın, züppeliğe bir saldırı olmasıdır, oysa Proust züppeliğiyle nam salmıştı. Bu kurama göre, eğer geçmiş görece dünyevi şeylerde saklanabiliyorsa o zaman alelade şeyler, sanatçı için müze veya koleksiyon parçalarından daha değerli olmalıdır. Elbette Proust, Amiens Katedrali’nin Saint-Saëns’in sonatlarının veya Vermeer’in View of Delft (Delft Manzarası) adlı resminin ihtişamını yok sayıyor değildi. Hasta yazar “dünyanın en güzel resmi” dediği bu tabloyu görebilmek için vertigo veya baş dönmesine bile göğüs geriyordu. Hassas, ateşli ve iflah olmaz bir sanat âşığıydı. Fakat bunun yanı sıra rafine olmayan, sıradan şeylerin değerini de takdir ediyordu. Proust Sainte-Beuve’e Karşı adlı eserinde sanatçının nasıl biri olduğuyla ilgili olarak yazdığı satırlarda, “Çocukluğundan beri duyduğu isimlerle dolu olan bir kitap, ayrımcılık yapanlara hiçbir şey ifade etmese de sanatçı için hayranlık duyulan felsefi eserlerden çok daha kıymetli olabilir.”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.