Mitler ve efsaneler. Неизвестный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mitler ve efsaneler - Неизвестный автор страница 3
Arkadya’ya geldiğinde, Apollo’yla beraber olan Diana’yla karşılaştı. Diana onu, kendisine ait kutsal bir hayvanı öldürmek istediği için azarladı ve hayvanı tam Herkül’ün elinden alacakken Herkül kendini savunmak için şöyle söyledi:
“Yüce Tanrıçam, asla size saygısızlık etme niyetinde değilim; ancak korkunç bir gereklilik yüzünden buna mecburdum. Başka türlü kendimi nasıl Eurystheus’a karşı savunabilirim?”
Böylece, tanrıçanın öfkesi yatıştı ve hayvanla beraber Mi-ken’e döndü.
Daha sonra Herkül dördüncü görevini üstelenerek yollara düştü. Görevi, aynı biçimde Diana için kutsal olan, ülkenin her yerini harap eden Erymanthian yaban domuzunu canlı olarak Miken’e getirmekten ibaretti.
Bu macerasının peşinde dolanıp dururken yolu Silenus’un oğlu Pholus’un yaşadığı yere düştü. Bütün Centeurlar gibi Pholus da yarı insan yarı attı. Misafirini konuksever bir şekilde karşıladı, kendi yediği çiğ etten pişirterek misafirine ikram etti. Fakat Herkül bunun yanına içecek bir şeyler istedi.
“Değerli misafirim,” dedi Pholus, “kilerimde bir fıçı var fakat bu tüm Centaurlara aittir. Misafirleri pek de sevmediklerini göz önüne alınca, açıp açmamak konusunda tereddütlerim var.”
“Hiç düşünmeden aç,” dedi Herkül, “herhangi bir sıkıntıya karşı ben senin yanındayım.”
Bu fıçı Centaurlara şarap tanrısı Bacchus (Dionysus) tarafından, Herkül yanlarına geldikten dört yüz yıl sonra açmaları şartıyla verilmişti.
Pholus kilere giderek harikulade gözüken fıçıyı açtı. Derken eski şarabın ender rastlanan kokusunu alan Centaurlar, Pholus’un mağarasının etrafını taşlarla ve çamdan yapılmış sopalarla sardılar. Herkül, içeri girmeye çalışan ilk Centauru ateşle dağlayarak geri püskürttü. Geri kalanınaysa yayı ve oklarıyla karşılık veren Herkül, onları eski dostu iki kalpli Centaur olan Chrion’un yaşadığı Ma-lea’ya kadar kovaladı. Centaurlar korunmak için Chrion’a sığınmışlardı.
Fakat Herkül oklarını fırlatmaya devam etti, yaşlı Centaurun koluna doğru fırlattığı oklardan biri maalesef doğruca Chrion’un dizine saplandı, etini delip geçti. Eski arkadaşını o anda tanıyan Herkül büyük bir endişeyle ona doğru koştu, oku çekip çıkardı ve tıpkı bilge Chrion’un ona öğrettiği gibi yaralı yere merhem sürdü. Fakat hidranın zehriyle dolan yara hiçbir şekilde ihya olmazdı. Centauru mağarasına taşıdılar, burada eski dostunun kolları arasında can vermeyi temenni ediyordu, ancak bu beyhude bir istekti. Yaralı Centaur ölümsüz olduğunu bir an için unutuvermişti.
Herkül gözyaşları içinde eski hocasına veda ederken, ona her ne olursa olsun büyük kurtarıcı Ölüm’ü göndereceğine söz verdi. Hepimizin bildiği gibi, sözünü tuttu.
Diğer Centaurların peşinden giden Herkül, Pholus’un yaşadığı yere geri döndüğünde onun da öldüğünü gördü. Pholus, Centaurlardan birinin cansız bedeninden çekip çıkardığı oka bakarken bu kadar küçük bir şeyin nasıl olup da böyle büyük bir hasar verdiğini merak etmişti. Zehirli ok parmaklarının arasından kayıp gitmiş ve ayağına saplanarak onu anında öldürmüştü. Herkül yıkılmıştı, büyük bir saygı göstererek ölü bedenini dağın altına gömdü ve o günden sonra burası Foloi olarak anılmaya başlandı.
Herkül, yaban domuzunu avlama işine devam etti. Feryat figan hayvanı ormanın derinliklerine kadar kovaladı, kalın kar tabakası içine sürüklediği dermansız kalan hayvanı kıstırdı ve ondan istendiği üzere, canlı bir şekilde Miken’e götürdü.
Bunun üstüne Kral Eurystheus’un Herkül’e verdiği beşinci görev, pek de kahramanlara yaraşır cinsten değildi. Bu göreve göre, Herkül’ün Augeas’ın ahırlarını bir gün içerisinde temizlemesi gerekiyordu.
Augeas, Elis kralıydı ve çok fazla sığırın olduğu bir sürüye sahipti. Geleneklere göre, bu sürü sarayın önündeki büyük alanda tutuluyordu. Üç bin sığır buraya yerleştirilmişti ve bu ahırlar yıllardan beri temizlenmiyordu. O kadar fazla dışkı birikmişti ki, bunları bir günde temizlemesini istemek Herkül’e hakaret etmek demekti.
Herkül, Eurystheus’un ona verdiği görevden bahsetmeksizin Kral Augeas’ın karşısına çıkıp, bu hizmeti yerine getirmek istediğini söyledi. Kral, aslan derisi içindeki bu soylu adamı ölçüp tarttı, böyle iyi bir savaşçının bu kadar bayağı bir görevi üstlenmek istemesine gülmemek için kendini zor tutuyordu. Kendi kendine dedi ki:
“Mecburiyet, birçoklarını cesur bir adama çevirir, belki bu adam da benim sayemde kendi değerini artırmak istiyordur. Ahırlarımı temizleme karşılığında ona büyük bir ödül teklif edersem, bir günde yapabileceğinden daha iyisini yapabilir.” Kendisinden emin bir şekilde şöyle devam etti:
“Dinle, ey yabancı! Eğer bütün ahırlarımı bir gün içerisinde temizlersen, sahip olduğum sığırların onda biri senindir!”
Herkül, Augeas’ın oğlunu anlaşmaya tanıklık etsin diye çağırdıktan sonra teklifi kabul etti. Bunun üzerine Kral, Her-kül’ün eline kürek alıp temizlemeye başlamasını bekledi ancak Herkül, ahırları ikiye ayırıp, yakınlardan geçen Alpheus ve Peneus akıntılarını bu ahırlara yönlendirdi. Bu sayede, su bütün pisliği temizleyip ahırların diğer ucundan alıp götürdü. Herkül de böylece, bu bayağı işi bir ölümsüze yaraşmayacak bir şekilde alçalmadan tamamladı.
Fakat Augeas, bu görevin Eurystheus tarafından verildiğini öğrenince Herkül’e ödülünü vermeyi reddedip böyle bir vaatte bulunmadığını söyledi, hatta gerekirse mahkeme önünde sorgulanmaya hazır olduğunu da ekledi. Yargıçlar bir araya geldiler. Herkül’ün tanık olarak çağırmak istediği Phyleus babası aleyhinde ifade vererek, Herkül’e ödül vermeyi teklif ettiğini anlattı. Fakat çok sinirlenen Augeus, kararın açıklanmasını beklemeden, bir yabancı gibi oğluna derhal krallığını terk etmesini emretti.
Yeni maceralara atılmaya hazır Herkül, Eurystheus’un yanına vardığında Kral ona, karşılığında bir ödül talep ettiği için, beşinci görevinin hakkını teslim edemeyeceğini söyledi. Altıncı görev için hazır olan Herkül’e Stymphalidesleri defetmesini emretti. Turnalar kadar büyük olan bu avcı kuşlar; demirden tüyleri, gagaları ve pençeleri olan canavarlardı. Arkadya’daki Styhmphalus Gölü’nün kıyılarında yaşayan bu kuşlar tüylerini ok gibi kullanma kabiliyetine sahiptiler. Gagalarıyla, bronz zırhları bile delik deşik ediyorlardı. Bütün ülkede, hem hayvanlara hem de insanoğluna yıkımdan başka bir şey getirmiyorlardı.
Gezinip durmaya alışmış Herkül, kısa bir gezintiden sonra bir ormanın gölgelediği göle vardı. Ormanda büyük bir kuş sürüsü, kurtlar tarafından soyulma korkusu içinde uçuşmaktaydı. Bir süre kararsız bir şekilde ayakta dikildikten sonra, korku dolu kalabalığı gördü ve bu kadar fazla düşmanın üstesinden nasıl geleceğini bilemedi. Omzunda hafif bir dokunuş hisseden Herkül arkasına dönüp baktığında upuzun Tanrıça Minerva’nın onu süzen bakışlarını gördü. Herkül’e,