Büyük Evin Küçük Hanımefendisi. Джек Лондон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Büyük Evin Küçük Hanımefendisi - Джек Лондон страница 21
“Evet, o. Güney Afrika’ydı. Adı Evan Graham. Daha sonra Sarı Deniz’de ‘Times’ kurye botunda buluşmuştuk. Ondan sonra yollarımız en az bir düzine daha kesişmişti ama hiç karşılaşamamıştık ta ki Venüs Kafe’de birbirimizi gördüğümüz o geceye kadar.”
“Tanrı’m Doğu’ya gitmek üzere o Bora Bora’dan ayrıldığında ben de Batı’ya Samoa’ya gitmeden önce orada demir atmıştım. Hem de iki gün arayla. O gelmeden bir gün önce ben Apia’dan ayrılmıştım. Hatta elimde Amerikan Konsolosluğundan ona gönderilmiş mektuplar vardı. Levuka’da birbirimizi üç gün arayla kaçırmıştık. O zamanlar Wild Duck ile denizlere açılmıştım. Bir İngiliz teknesinde misafir olarak Suva’dan ayrılmıştı. Pasifik’in Güney Denizlerinin İngiliz Üst Düzey Temsilcisi olan Sör Everard Im Thurm, ona iletilmek üzere bana birkaç mektup daha verdi. Resolution ve Yeni Hebrides Vila limanlarında da kaçırdım onu. Tekne devlet hesabına seyretmekteydi de. Santa Cruz Grubu’nda da onun önüne geçmiştim. Aynı şey Solomons’ta da oldu. Langa Langa’daki yamyam köylerinin bombalanmasının ardından teknemiz oradan o sabah hışımla ayrıldı. O gün öğleden sonra yelkenlimle seyirdeydim. Şahsen o mektupları ona hiç ulaştıramadım. Onu bir daha iki yıl önce Venüs Kafe’de gördüm.”
“Ama o kimdir, nedir?” diye merakla sordu Paula. “Ve bu kitap meselesi de neyin nesi?”
“Evvela sondan başlayacağım. Meteliksiz kaldı; yani kendisine göre meteliksiz kaldı. Yılda birkaç bin dolarlık geliri kaldı, babasının ona bıraktığı miras tamamen yok oldu. Hayır, şansını heba etmedi, sadece boyundan büyük işlere kalkıştı ve bunun yarattığı panikle bir yıl önce her şeyini kaybetti ama kesinlikle sızlanmıyor.
“İyi bir insan eski Amerikan soyundan, bir Yale adamı. Kitaba gelince, biraz para kazanmak istiyor onun üzerinden Güney Amerika’nın doğu sahilinden batı sahiline kadar gitmişti geçen yıl. İşte onun masraflarını çıkarmak istiyor. Brezilya’nın ayak basılmamış bölgeleriyle ilgili araştırmalarını ifşa ettiği için Brezilya hükûmeti onu on bir dolar parayla ödüllendirdi. Ah, o bir erkek, tam bir erkek! Onun hakkını ona vermek lazım. Öyle tipleri bilirsiniz; temiz, büyük, güçlü, basit, her yere gitmiş, her şeyi görmüş, birçok konuda tecrübe sahibi, dürüst, namuslu, dikkatle gözlerine bakan, yani kısacası adam gibi adam.”
Ernestine ellerini çırptı, sonra da hayal kırıklığına uğramış, meydan okurcasına ama davetkâr bir bakışla Bert Wainwright’a bağırdı. “Ve yarın gelecek bu adam!”
Dick onaylamayan tavırda kafasını salladı.
“Ah, sakın o yönde bir şey düşünme, Ernestine. Daha önce senin gibi iyi kızlar da Evan Grahama’a kancayı takmaya çalışmışlardı. Ve aramızda kalsın, onları suçlayamam. Ama o gizli gizli sokulur sonra da kaçmasını çok iyi bilir ve bu kızlar onu ne yavaşlatabildiler ne de köşeye sıkıştırabildiler. Evet, bazen sersemleyip nefessiz kaldığında mekanik olarak bazı şeylere evet demiştir. Ama bu transtan çıkması uzun sürmüyor ve kendisini halatla bağlanmış, atılmış, damgalanmış ve en sonunda evlenmiş gibi durumlardan hemen kurtarabiliyor. Onu unut Ernestine. Altın çağını yaşamaya bak ve altından yapılmış elmalar önüne bir düşsün. Onları ve gençliğini topla. Bazen başarısız olacaksın, bazen de kapana sıkıştırılmış gibi hissedeceksin ama unutma ki her zaman hızla akan gençliğin var önünde. Graham artık eskisi gibi koşamıyor. Benim gibi yaşlandı. Hemen hemen aynı yaştayız ve o da benim gibi, o keyifsiz yarışlarda çok koştu. O, bir olaydan nasıl kurtulacağını çok iyi biliyor. Dikenli tel ile kesildi, burnunu yamulttular, boynu yakıldı ama yine de kolayca üstesinden geldi. Belki zaman zaman boyun eğdi ama yine de onu yakalamak zor. Genç kızlara önem vermiyor. Aslında onu dengesiz olmakla suçlayabilirsin ama ben onun yaşlı, pişkin ve çok akıllı olduğunu söyleyebilirim.
9. BÖLÜM
“Kısa pantolonlu oğlum nerede?” diye bağırdı Dick. Büyük Ev’de şangırdayan mahmuzlarıyla gezinerek küçük hanımefendisini arıyordu.
Paula’nın uzun kanata girişini sağlayan kapıya gelmişti. Tokmağı olmayan, ahşap panelli duvarda yer alan aynalık tahtasından yapılmış büyük ahşap bir kapıydı bu. Dick, kapının içinde gizli bir yay olduğu sırrını eşiyle paylaşmıştı. Yaya bastı ve kapı ardına kadar açıldı.
“Kısa pantolonlu oğlum nerede?” diye bağırdı ve kadının meskeni boyunca yürümeye başladı.
Zeminden mermer basamaklarla inilen Roma tarzı hamam olan banyoya göz attı ama nafile, orada yoktu. Paula’nın gardıroplarının bulunduğu odayla giyinme odasına da göz attı, yine görünürlerde yoktu. Kısa, geniş merdivenleri geçerek Paula’nın Juliet Kulesi diye adlandırdığı pencere kenarındaki divana geldiğinde oranın da boş olduğunu gördü. Ancak gördüğü manzara karşısında çok heyecanlandı. Düzenli olarak etrafa yayılmış ince, hoş, dantelli kadın çamaşırları vardı. Onları Paula, kendi duygularına hitap ettiğinden ortaya yaymıştı, onlara bakmaktan büyük haz alıyordu. Bu huyunu Dick, iyi biliyordu. Tam çıkarken ressam sehpası gözüne takıldı, ne olduğuna bakmak için önünde durdu. Şaşkınlıktan neredeyse çığlık atacakken eskize daha dikkatli baktı, gördüğünü tanıdı, beğendi, kendi kendine gülümsedi. Annesini istediğinden çılgınca kişneyen, ana hatlarıyla biçimsiz, iri kemikli, topuzlu ve yeni sütten kesilmiş bir taydı.
“Kısa pantolonlu oğlum nerede?” diye bağırdı yatak odasına doğru ama karşısında otuz yaşlarında, çekingen, çatık kaşlı Çinli bir kadını buldu. Kadın mahcubiyetini saklamaya çalışarak ona bakıp gülümsedi.
Bu kadın Paula’nın hizmetçisi Oh Dear idi. Yıllar önce Dick tarafından adı konulmuştu çünkü zarif kaşları hep endişe içinde kasılıyormuş gibi duruyordu ve her zaman “Oh Dear!”17 demek üzereymiş gibi bir hâli vardı. Aslında Dick onu çocuk denilecek yaşta Paula’ya hizmet etsin diye yanına almıştı. Sarı Deniz’deki bir balıkçı köyündendi. Dul annesi balıkçılar için ağlar yapıyor ve eğer şansı yaver giderse yılda dört dolar kazanıyordu. Oh Dear’in, Paula’ya hizmeti üç direkli yelkenli “All Away”de başlamıştı. Aynı zamanda kabin görevlisi Oh Joy da işinde hızlılığını ve verimliğini göstermiş bu da ona Büyük Ev’in baş hizmetçisi olmaya olanak sağlamıştı.
“Hanımın nerede, Oh Dear?” diye sordu Dick.
Oh Dear utanç içinde geriye gitti.
Dick bekledi.
“Belki o genç hanımlarla birlikte, bilemiyorum.” Oh Dear kekeledi. Dick de acıma duygusuyla topukları üzerinde dönüp uzaklaştı.
“Kısa pantolonlu oğlum nerede?” diye bağırdı. Garaj kapısının altından geçerken bir çiftlik limuzini leylaklar arasındaki virajdan içeriye giriyordu.
“Biliyorsam kahrolayım!” İnce, yazlık takım giymiş uzun boylu, sarışın bir adam arabadan karşılık verdi. Bir dakika sonra Dick Forrest ve Evan Graham tokalaşıyorlardı.
Oh My ve Oh Ho el valizlerini içeriye taşırlarken Dick de misafirlerine gözetleme kulesi konutuna kadar eşlik etti.
“Bize
17
Vah, vah! (ç.n.)