Pinokyo. Карло Коллоди
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Pinokyo - Карло Коллоди страница 3
“Yakala onu! Yakala onu!” diye haykırıyordu Geppetto. Ama sokaktakiler, yarış atı gibi koşan bu tahta kuklayı gördüklerinde büyülenmiş gibi bakıp öyle bir gülüyorlardı ki hayal bile edemezsiniz.
Sonunda, talihin de yardımıyla, yaygarayı duyan bir polis, sahibinin elinden kaçmış bir tay var zannederek yolun ortasına dikiliverdi. Pinokyo’yu durdurmaya ve başka talihsizliklerin yaşanmasına engel olmaya kararlıydı.
Ama Pinokyo, uzaktan, yolu kapatan polisi görünce bacaklarının arasından geçerek onu atlatmaya çalıştı fakat başarısız oldu.
Polis, yerinden bile kıpırdamadan onu burnundan tertemiz yakaladı -sanki polis yakalasın diye bilerek yapılmış gibi upuzun tuhaf bir burundu bu- ve Geppetto’nun ellerine teslim etti. O da aklı başına gelsin diye, derhâl kulaklarını çekmek istedi. Ama tahmin edin bakalım kulaklarını arayıp da bulamayınca ne hâle geldi! Ve de niçin, biliyor musunuz?..
Çünkü kuklayı aceleyle yontarken kulaklarını yapmayı unutmuştu.
Bu yüzden onu ensesinden tutup geri götürürken başını tehditkâr biçimde salladı:
“Hele bir eve gidelim. Eve vardığımızda seninle hesaplaşacağımızdan sakın şüphe etme!”
Pinokyo, bu sözün üzerine daha fazla yürümek istemedi, attı kendine yerlere. Bu arada, meraklılar ve başıboş aylak dolaşanlar etraflarında toplanmaya başlamıştı. Kimi öyle diyordu, kimi böyle.
“Zavallı kukla!” diyordu kimileri. “Eve dönmeyi istememekte haklı. Bu Geppetto denen adam, kim bilir nasıl döver onu!”
Kimileriyse kurnazca söze karışıyorlardı:
“Bu Geppetto, efendi bir adama benziyor! Ama çocuklara karşı nasıl da zalim! Bir bıraksalar paramparça eder kuklayı!”
Sonunda, öyleydi, böyleydi derken polis Pinokyo’yu serbest bıraktı. Onun yerine zavallı Geppetto’yu hapse atmaya karar verdi. Geppetto, hemen o anda kendisini savunacak söz bulamadı, başladı dana gibi böğürüp ağlamaya. Hapse yollanırken hıçkırarak kekeliyordu:
“Uğursuz oğul! İyi bir kukla yapabilmek için ne kadar da uğraşmıştım! Ama hata bende! Daha önceden aklım neredeydi?”
Daha sonra olanlarsa inanılması güç bir öyküdür. Onu sizlere ilerleyen bölümlerde anlatacağım.
IV
Kötü çocukların kendilerinden daha bilgili kişiler tarafından uyarıldıklarında nasıl da canlarının sıkıldığını gösteren, Pinokyo ile Konuşan Cırcır Böceği’nin öyküsü
Öyleyse çocuklar, sizlere zavallı Geppetto suçsuz yere hapishaneye yollanırken o haylaz Pinokyo’nun polisin pençesinden kurtulunca, eve en kısa yoldan dönebilmek için tarlalara doğru tabana kuvvet kaçtığını anlatayım. Mümkün olduğunca hızlı koşabilmek için yüksek tepeliklerin, mürdüm eriği çitlerinin, içi su dolu çukurlukların üzerinden küçük keçilerle yavru tavşanlar gibi atlayarak gidiyordu.
Eve ulaştığında sokak kapısını yarı aralık buldu. Kapıyı itti, içeri girdi ve sürgüyü birçok kez çektikten sonra hoşnutluğundan kocaman bir oh çekerek attı kendini yere, oturdu.
Ama hoşnutluğu kısa sürdü. Çünkü birdenbire “Cır-cır-cır!” diye bir ses geldi kulağına.
Müthiş bir korkuyla:
“Bana seslenen de kim?” dedi Pinokyo.
“Benim!”
Pinokyo arkasını dönünce duvarda yukarı tırmanan kocaman bir Cırcır Böceği gördü.
“Söyle bana Cırcır Böceği. Sen de kimsin?”
“Ben Konuşan Cırcır Böceği’yim. Yüzyıldan fazla bir süredir bu odada oturuyorum.”
“Ama bu oda artık benim odam.” dedi kukla. “Eğer bana bir iyilikte bulunmak istiyorsan ardına bile bakmadan hemen çek git buradan.”
“Sana büyük gerçeği açıklamadan…” diye yanıtladı Cırcır Böceği. “Buradan gitmeyeceğim.”
“Söyle ve sonra da yaylan.”
“Anne babalarına isyan edip sonra da evden kaçan çocukların vay hâline! Bu dünyada asla rahat yüzü göremeyecekler ve yaptıklarından da er ya da geç pişmanlık duyacaklar.”
“Öt bakalım, cırcır böcekçiğim, canın nasıl isterse öyle öt. Ama ben yarın şafakla birlikte buradan gideceğim: Çünkü burada kalırsam tüm diğer çocukların başına gelen benim de başıma gelecek, yani beni okula gönderecekler. Canım istese de istemese de ders çalışmak zorunda kalacağım. Bense, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki okumayı hiç mi hiç istemiyorum. Ve de kelebeklerin peşinden koşarken, yavru kuşları yuvalarından almak için ağaçlara tırmanırken çok daha fazla eğleniyorum.”
“Zavallı sersem. Bilmiyor musun ki böyle yaparsan büyüyünce güzelcecik bir eşeğe dönüşeceksin ve herkes hâline gülecek?”
“Yavaş ol bakalım. Şom ağızlı, kötü Cırcır Böceği!” diye bağırdı Pinokyo.
Ama sabırlı ve bilge Cırcır Böceği, bu haddini bilmezliğe kızacağına aynı sakin ses tonuyla devam etti:
“Okula gitmek istemiyorsan niçin hiç olmazsa bir meslek öğrenip ekmek paranı onurunla kazanmaya bakmıyorsun?”
“Söylememi ister misin?” diye yanıtladı sabrını yitirmeye başlayan Pinokyo. “Dünyanın tüm meslekleri arasında, tam da bana göre olan bir tane var da ondan.”
“Neymiş bu meslek?”
“Yeme, içme, uyuma, eğlenme ve sabahtan akşama dek aylaklık etme mesleği.”
“Sen bilirsin ama…” dedi Konuşan Cırcır Böceği, her zamanki gibi sakince. “Bu mesleği icra edenlerin sonu ya hastane ya da hapishane olur hep.”
“Bak, şom ağızlı çirkin Cırcır Böceği! Tepemi attırırsan vay hâline!”
“Zavallı Pinokyo! Sana gerçekten de acıyorum.”
“Niçin acıyorsun bana?”
“Çünkü sen bir kuklasın ve işin kötü tarafı, tahtadan yapılma bir kafan var.”
Bu son sözleri üzerine Pinokyo, atlayıp tezgâhın üzerinden tahta bir çekiç aldı ve Konuşan Cırcır Böceği’ne fırlattı.
Belki de hedefi tutturabileceğini düşünmemişti bile. Ama talihsizlik işte!